Türkiye şaibeli 30 Mart seçiminden sonra “cumhurbaşkanlığı seçimine” kilitlendi.
AKP’den son yapılan bildirime göre, AKP’nin adayı Temmuz ayı başında açıklanacakmış.
Gazete haberlerine yansıdığı kadarıyla, aylardır diktatör, kan içici, halkını katleden kişi olarak tanıtılan Beşşar Esad’ın ülkesinde yapılacak cumhurbaşkanı seçiminde 23 aday varmış!
Demokratik olduğu iddia edilen Türkiye’de ise, tüm tartışmalar iki aday adayı çevresinde odaklanmış durumda.
Muhalefet partileri bugüne kadar herhangi birisinin adını toplumla paylaşmadılar. Yani onların adayının kim olduğunu maalesef bilemiyoruz. Beklemeye devam!
Gelelim AKP cephesine. Daha doğrusu Erdoğan’ın durumuna.
Bugüne kadar aday olduğuna yönelik bir açıklama duymadık. Bazı kurmayları aracılığıyla ortalığı kolaçan etmekteler. Ama pek de gönüllü görünmüyorlar.
Ancak, unutulmasın ki, bugüne kadar her önemli olayda aynı taktikle hareket ettiler. Yani, önce bir meseleyi ortaya atıyorlar, halkın tepkisini gözlüyorlar, sonra bir adım geri atıyorlar, bekliyorlar, gündemi değiştiriyorlar, ondan sonra da uygun olan ortamda, yeniden uygulamaya geçiyorlar. Ve, istedikleri her şeyi yapıyorlar. Bugüne kadar yapmadıkları hiçbir şey kalmadı!
Şu an için ortalıkta dolaşan tek aday var. MHP’nin de CHP’nin de güven ve desteğini kazanmış olan Abdullah Gül.
Oysa ki Gül, Çankaya’ya çıktığı günden bugüne kadar (MİT yasasını bile onayladı) Erdoğan’ın ruh ikizi olarak hareket etmiştir.
Demek ki, Gül ya da Erdoğan’dan hangisi Çankaya’ya çıkarsa çıksın arada bir fark olmayacaktır. Farklı bedende taşınan aynı ruh Çankaya’nın bahçesinde dolaşacaktır.
Buna rağmen, tartışılan nedir? Tereddüt nerede ortaya çıkmaktadır?
Hiç kuşkusuz Ağustos’ta Türkiye cumhurbaşkanını Türkiye halkı seçecektir. Ama bu kişi Türk milletinin adayı olmayacaktır. Başta ABD olmak üzere “küresel güçlerin” belirlediği ve istediği kişi olacaktır.
Bu gerçeği bilen Erdoğan, aday olmayacaktır. Yoksa her vatandaş gibi cumhurbaşkanı olmak ister. Adaylığı karşısında hiçbir engel olmadığı gibi en güçlü adaydır da!
Son seçimde AKP’nin oyu yüzde 43,5 olmuştur. Diyelim ki bu oran korundu. Eğer BDP-HDP seçmeni oyunu Erdoğan’a vermezse Erdoğan nasıl seçilecek?
Öte yandan “dünyanın efendileri” de kendisini Çankaya’da görmek istemiyor. Aynı “efendiler” artık HDP’yi de yönlendiriyorlar. Sizce bu yol nereye çıkar?
Başkanlık sistemi olmazsa, cumhurbaşkanlığı Erdoğan’ı kesmeyecektir. Çünkü, bugün, başbakan olarak çok güçlüdür. O denli güçlüdür ki, tüm yasa tekliflerini geciktirmeden onaylayan, plastik gülüşlü Cumhurbaşkanımız Gül bile kendisinden çekinmektedir.
Bunların dışında önemli başka bir konu var. Erdoğan Çankaya’ya çıktığında, yalnızca kendisinin dokunulmazlığı olacak. Ailesi ise korumasız kalacak. Tayin edeceği Başbakan’ın ne yapacağı, ya da o atanmış kişinin kulağına “dünyanın efendisinin!” ne üfleyeceği hiç belli olmaz. O zaman oğlu ve damadının üzerindeki koruma kalkanı bir anda parçalanabilir!
Görüldüğü gibi, senaryo çok. Ve, bundan daha fazlasını Erdoğan’ın kendisi de biliyor!
Gelelim Gül’e…
Eğer ABD, daha doğrusu İngiltere kendisine yurt dışında bir görev bulursa, Cumhurbaşkanı adayı olmayacaktır. NATO Genel Sekreterliği dolmuştur. BM Genel Sekreterliğine de bir yıl önceden Fransa hayır demiştir. Başkaları da onu izleyecektir. Geriye, uluslararası bazı sorunlarda hakemlik kalıyor. Kabul eder etmez, bilemem. Artık bunu da ben düşünmeyeyim!
Bu durumda Çankaya’ya kim çıkabilir?
Erdoğan’ın çıkmayacağına inanıyorum. Bunu bir köşeye koydum. Ben, size “kimlik olarak” kimin çıkamayacağını madde madde sayayım:
1. Kadın olmayacak,
2. Alevi inançlı olmayacak,
3. Kürt etnik kimlikli olmayacak,
4. Abdullah Gül- R.T.Erdoğan karışımı olacak.
Türkiye’ye cumhurbaşkanı olacak kişiden, Çankaya’nın bahçesinde rahatça tavla oynayabilmesi için hangi taleplerde bulunulabilir. 2015’te Ermeni soykırımı meselesinde “çözüme” evet demesi… Kürt meselesinde ya da “açılımda” yola devam etmesi… Kıbrıs meselesinde mızıkçılık yapmaması…
“Küresel efendinin” bugünden bildiği, bizim ise Ağustos’ta kim olacağını öğreneciğimiz cumhurbaşkanımız hayırlı olsun!