SADAT, "KAMP"LAŞMA ve TEHLİKE!!!

SADAT, "KAMP"LAŞMA ve TEHLİKE!!!

Bu hikayeleri eskiden de çok dinledik, yaşananları önceden de çok gördük...

Çünkü "devlet içinde devlet" kurma operasyonlarının Türkiye'deki tarihi çok eskiye dayanır...

Ve tabii ki, devletin düzeniyle çatışanların geçmişten bu yana toplumu "kamp"laşmaya sürüklemek için dayattıkları şiddet stratejileri iki hat üzerinden yürütüldü. Yani "ayrılıkçılık ve gericilik..."

"Kamp"laşma dediysek sadece bölmekten, ayrılıkçılıktan ve ötekileştirmeden söz etmiyoruz...

Bu ülkede bölücülüğe-gericiliğe dayanan örgütlenme ve şiddete dayalı stratejilerin karanlık "kamp"ları Türkiye'nin başına her zaman bela oldu...

12 Eylül darbesi öncesinde sağ-sol kavgasında şiddeti dayatanların eğitim "kamp"ları zihinlerden hiç silinmedi...

O kamplarda büyütülen örgütlenme, adına "anarşi" denilen şiddet olaylarını öyle körükledi ki, "kardeş kavgası" bir süre sonra ülkeyi askerî darbeye kadar sürükledi...

12 Eylül 1980'deki askerî darbenin sabahında ülkeye on yıl boyunca kan kusturan "anarşi" bıçak gibi kesilirken, devletin -sözde- sağı-solu ezmek için uygulamaya koyduğu stratejiler de ne yazık ki tavize dönüştü ve bir süre sonra 12 Eylül öncesinin şiddet "kamp"ları terörist yetiştiren hücrelere dönüştü...

Yazının başında ülkeyi karanlığa sürüklemek isteyen şiddetin, ayrılıkçılık ve bölücülükten beslendiğine dikkat çekmiştik ya, işte 12 Eylül sonrasında bir yandan farklı siyasi grupları ezmek, diğer taraftan da "anarşi"yi din olgusuyla enterne etme projesi dehşet verici "kamp"laşmaları artırdı...

CEMAAT, APOCULAR, GAFLET!..

Ayrılıkçılığın ve gericiliğin kampları işte 1982'den itibaren hem yurt içinde, hem de yurt dışında ülkenin başına bela oldu...

Ne tuhaf değil mi, aynı dönemlerde üniversitede okuyan Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu'nun "cemaat", PKK lideri Abdullah Öcalan'ın ise "Apocular" örgütlenmesi üzerinden giriştikleri hareket, Doğu ve Güneydoğu ile sınır ötesinde (Suriye ve Irak'taki) kamplarda büyütüldü...

Gazetelerde bir süre sonra İran destekli Hizbullah'ın militan yetiştirdiği kamplar gündeme geldi, hücre evleri, yasa dışı Kur'an kursları ve camilerdeki örgütlenmeler yetmezmiş gibi, gizemli bir yapıya bürünen Hizbullah, 1980'in ortalarında Güneydoğu'da yüzlerce köyü de adeta "kamp" olarak kullandı... Bingöl gibi kentler de bu örgütlenmede başı çekiyordu...

Peki, Öcalan'ın yurt dışına kaçmasından sonra PKK'nın önce Suriye'deki Bekaa Kampı'nda örgütlenmesi ve daha sonra Şırnak, Hakkari, Diyarbakır gibi kentlerde yeni hücreler oluşturmasına ne demeli?..

İşte o Bekaa Kampı, Öcalan'ın 200 kadar militanla Irak üzerinden girerek, Eruh ve Şemdinli ilçesine saldırı eyleminin planlandığı yer değil miydi?..

Devletin "Yeşil Kuşak projesi" üzerinden PKK'yı ezmek için Hizbullah'ı da güçlendirdiği dönemde, ayrılıkçılık ve gericiliğin kamplaşması da aynı hızla büyüdü...

Bölücü ve dinci terörle mücadelede binlerce şehit veren Türkiye, PKK ve Hizbullah gibi örgütlerin "kamp"laşma çabalarından çok çekmişken, ortaya bir de 1990'ların başından itibaren Fethullahçı "kamp"lar çıktı...

"Devlet içinde devlet" kurmaya çalışırken, adına "Işık evleri" denilen binlerce hücre, okul, dershane ve yurtlar da, mürit- militan yetiştiren "kamp"lara dönüştürüldü...

Emniyet ve orduya sızdıktan sonra bölgeye egemen olmak isteyen FETÖ, Güneydoğu'da PKK ve Hizbullah ile güç savaşına bile girişti...

DERS ALMAYAN DEVLET!..

Türkiye bir dönem Hizbullah, ağırlıklı olarak PKK ve son 20 yılda da genel olarak FETÖ kaynaklı "kamp"laşma örgütlenmelerinin acısını yaşadı...

İşte hücre evleri, okul, yurt ve dershanelerde yatılı öğrencilerin "kamp"lara alınmasıyla yürütülen bir organizasyonun 15 Temmuz 2016'da darbeye kadar gitmesi, devletin 12 Eylül'den itibaren gerici örgütlenmelere taviz vermesinden de kaynaklandı...

Hizbullah, 1980 öncesinden itibaren "kamp"larda geliştirdiği örgütlenmenin darbelerini aldı, lideriyle birlikte yüzlerce militanını kaybetti, yüzlerce örgüt yöneticisi de 20 yıl sonra tartışmalı bir kararla cezaevlerinden salıverildi...

PKK ise Öcalan'ın yakalanması, çok sayıda üst düzey yöneticinin etkisiz hale getirilmesine rağmen Türkiye içerisinde "kamp"larının önemli bir bölümünü kaybederken, Suriye ve Irak'taki "kamp"larıyla ayakta durmaya çalışıyor...

Peki; Türkiye'de sosyo politik açıdan toplumsal "kamp"laşma iyice artmışken, biz "KAMP" olayına neden mi dikkat çektik?..

AKŞENER'in ÜRKÜTÜCÜ İDDİASI!..

Baksanıza; "kamp" örgütlenmesi iki koldan ne yazık ki halen devam ettiriliyor...

İşte ordunun içerisine Nakşisi, Menzilcisi ve Nurcusunun sızdığına ilişkin muhalefet milletvekilleri çığlık atıyor, El Kaide'den sonra IŞİD'in sınırdaki "kamp"larından Türkiye'ye militan sızdırılıyor ve bu sırada, bir başka tehlike yine "kamp" iddiası üzerinden ülkeyi sıkıntıya sürüklüyor...

CHP liderinin geç kalmış SADAT çıkışının kökeninde de ne yazık ki "kamp" iddiaları var... Kılıçdaroğlu'nun SADAT önüne giderek, "burada terörist yetiştiriliyor" açıklaması, "seçimler yapılacak mı" şeklinde son iki yıldaki toplumsal endişeyi büyütürken, İYİ Parti lideri Meral Akşener'in dün medyaya yansıyan bir açıklamasının kökeninde de "kamp" vurgusu vardı...

Ana muhalefet lideri "terörist yetiştiriyorlar" dediğine göre, bir yerlerde "kamp"lar olmalıydı!..

İşte Akşener'in bu kapsamdaki açıklaması dikkat çekici;

"SADAT'la ilgili fotoğraflar gelmişti Konya ve Tokat'ta var olan kamplara dair... Bunu ilan ettim... Suç duyurusunda bulunuldu... İfadeye gittim. Bir deşifreydi yaptığım, devletin kayıtlarına girecek şekilde... Daha sonra Kılıçdaroğlu'nun SADAT'a gidişi var. Kendisine gelen bilgiler var. Ama bana gösterilen fotoğraflar insanların eğitildiği kamp görüntüleriydi. Şimdi Kemal Bey 'elimde bilgiler var' diyor, ciddiye alınması gereken bir durum bu."

Şimdi asıl soruyu sormak lazım; memleket Türk-Kürt, sağcı-solcu, gerici-ilerici, millî ve iş birlikçi ikileminin "kamp"laşmasından ve ayrılıkçı-dinci "kamp"ların teröründen çok çekmişken, yeni "KAMP"laşmalara taviz veren devlet ve siyaset, gafletten ne zaman uyanacak acaba?..

https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac