SANDIK İTTİFAKINA NİÇİN MECBURUZ?..
Hep coşkuyla kutladığımız ancak özellikle bu yıl, tarihte hiç olmadığı kadar da heyecanla sarıldığımız bir büyük bayramın 100. yılına yalnızca bir yıl kaldı...
Dile kolay, "Gazi"nin Samsun'a ayak basmasının ve tüm dünyayı adeta titretmesinin üzerinden koca bir yüz yıl geçmiş olacak 2019'da...
İşte, şu kalan bir yıl içinde yaşanacak olası gelişmeler, Türkiye açısından 19 Mayıs 1919 öncesinde olduğu kadar yaşamsal bir süreç de olacak ki, siyasetten medyaya, bürokrasiden yurttaşlara kadar herkes farkında...
Evet; İnsan için yaşamdan önemli bir şey yoktur, hiçbir şeyi de yaşamın önüne getirmek istemem ama konu zaferlerle taçlandırılmış ve soylu bir mücadeleyle kurulmuş "cumhuriyet" olunca, Aydınlanma'nın geleceği, laik cumhuriyetin bekaası için rejim konusu yaşamsaldan da öte haldedir...
Çünkü içeriden-dışarıdan; 99 yıldır kangrenleşmiş bir kıskançlık, ezeli bir intikam hırsı ve rövanş kavgasının taarruzu altında olan cumhuriyet gemisi (siz ona Bandırma da diyebilirsiniz) yine de ilerlemeye devam ediyor işte...
Yani, emperyalizmin bile, yenilgiye rağmen hararetle alkışlamak zorunda kaldığı "cumhuriyet"i bugünlere taşıyan o eski vapur, karanlığa terk edilmiş Orta Doğu'nun içinde, bozuk bir pusulayla başladığı yolculuğa ne de olsa devam ediyor...
Hem de zafer bayrağını Anadolu topraklarına tam 99 yıl önce asmasına rağmen yoluna devam ediyor, karanlığı yırtan ve hep ışık saçan o gemi...
***
Rejim bağnazlığa gömülürse?..
Cumhuriyet gemisi bin türlü melanete rağmen ilerliyor da, peki ya 99 yıldır bitmeyen, son 16 yıldır ise gittikçe büyüyen sinsi tehlikelere ne demeli?..
Hiç durmayan ihanetlere, ne yazık ki azalmayan pusulara ve yıllardır koro halinde sürdürülen alçakça saldırılara ne demeli acaba?..
Velhasıl, sınırlarımızın çevresine bakmamız bile cumhuriyet rejiminin uygarlık ve insan için ne denli yaşamsal olduğunu anlatmaya yetiyor aslında...
Çünkü coğrafi olarak çevremizi kuşatan kanlı ve kaotik manzara, emperyalist yıkımların ülkeler üzerindeki sonuçları, ihanet tuzaklarının insanlığı ezen erozyonları ve özgürlükleri vuran tükeniş planlarının kirli darbeleri hiç değişmiyor yıllardır...
Oysa tarihlerinde hiçbir zaman bir Atatürk'ün olmadığı Orta Doğu ve Afrika'nın son 40 yılında yaşanan dramlara, vahşetlere ve katliamlara mercek tutunca, Türk halkının, cumhuriyetin temelini oluşturan uygar rejime sarıldığı için ne kadar şanslı olduğunu görebiliyorsunuz...
***
Karanlıktaki insanlık!..
Irak, Libya, Suriye ve Afganistan'a bakmak bile yeterlidir Türkiye'nin rejim açısından ne kadar şanslı olduğunu görmek için...
Yıllardır insanlık vuruluyor bize en yakın coğrafyanın kuşatılmış, kahrolmuş, yıkılmış şehirlerinde... Cinayet, katliam ve bitmeyen ölümler... Hepsi hiç kuşkusuz gericiliğin çok vahim sonuçları...
Müslümanın Müslümanı, yani cellatla kurbanın; ne vahşettir ki, aynı anda "tekbir" getirerek -eylemin iki figürü açısından da- aslında gericiliğin ve bağnazlığın kurbanı olduğu bir kanlı ortam cumhuriyeti tek başına vazgeçilmez kılıyor aslında...
İşte bu yüzden de tıpkı günümüzün geri kalmış coğrafyaları gibi, 99 yıl önce yoksulluk, cehalet ve sefalete terkedilmiş savaş yorgunu bir insan topluluğunu "ulus"a dönüştürecek altın adımların atıldığı "19 Mayıs" tarihi dünya döndükçe unutulmayacak... Peki ama ya rejim?..
Peki ya tüm kanlı fırtınalara, topyekün gerici saldırılara, işbirlikçi taarruzlara, yıkım ve tahribatlara, emperyalist ihanetlere, liboş tuzaklarına rağmen hepimizi tam 99 yıldır aynı gemide tutan çağdaş rejim ne olacak?..
İşte asıl mesele budur!.. İşte üzerinde hep birlikte düşüneceğimiz asıl ve de en önemli, üstelik çok da yaşamsal konu budur...
***
Limanda bekleyen son gemi!..
Siyasal açıdan, rejimin üzerinde yıllardır çöreklenmiş karabulutların tehdidi açısından ve tehlikenin giderek büyümesi bakımından yaşananların herkes farkında...
Konuyu işte bu yüzden fazla da uzatmaya gerek yok... 19 Mayıs'ın dün kutlanan 99. yılı yalnızca bir bayramın sıradanlaştırılmış yıldönümü değildi...
Asıl ve de en önemlisi "19 Mayıs 2018" tarihi köprüden önce son çıkış ve limandan kalkan son gemiydi...
Yani yinelemek lazım ki; Doğu'dan Batı'ya, hangi etnik kökenden ve inançtan gelirse gelsin, tüm Türk halkının içinde olduğu bir gemi dün yine, bir "19 Mayıs" günü kalktı limandan... Batırmak da yürütmek de sizlerin ellerinde artık...
O halde altını çize çize, üzerine basa basa, adeta çığlık çığlığa duyuralım; Tüm kaygılarınızı, beklentilerinizi, kuşkularınızı, sıkıntılarınızı, hesaplarınızı ve varsa çıkarlarınızı da bir kenara atın...
Öfkelerinizden, düşmanlıklarınızdan, fraksiyon ayrılıklarınızdan, çatışmalarınızdan ve önyargılarınızdan hızla ve de acelece arının...
Cumhuriyet gemisinde olduğunuzu sakın ama sakın unutmayın...
O geminin, tepyekün bu ülkenin insanlarının enerjisiyle, nefesiyle, azmiyle ve mücadelesiyle uygarlığın en son limanına kadar durmadan ilerleyebileceğini gözardı etmeyiniz...
24 Haziran'da, o gemi sandığa yanaştığında işte yukarıda sıralanan uyarıların ne kadar yaşamsal olduğunu unutmayarak hareket ediniz...
Cumhuriyet düşmanlarına, AKP'ye sığınan karşı devrimcilere, Atatürk'e ahlaksızca saldıran bağnaz takımına karşı mecburen "birlik" olunması gerektiğini de lütfen unutmayınız...
Ve cumhuriyete düşman, "rövanş" peşindeki zihniyetlere karşı, kim sayısal olarak öndeyse, kim ipi rahatlıka göğüsleyebilecekse, seçimin her turunda işte ona güç verilmesi gerektiğini de akıllarınızdan çıkartmayınız...
Yukarıda yansıtılan tabloya rağmen "neden" diye sormayın sakın... Yanıtı çok basit;
Darmadağın olmuş bir insan topluluğunun 19 Mayıs 1919'un ardından "ulus"a dönüşmesini sağlayan cumhuriyet vapuru 99 yıl sonra kapkaranlık sularda alabora olursa, işte o zaman hepimiz batarız... Cumhuriyetin içinde kim varsa, velhasıl hepimiz, ama hepimizzzzz...
https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac