KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Seviyesiz siyasetin fotoğrafı
Çünkü iki fotoğraftaki kadınlar aynıydı.
Fark şu: Birinde türbanlı, diğerinde başı açık.
Hatta başı açık olduğu gibi üzerindeki bluz da kolsuz.
Bu kadının ismi Özlem Özcan.
Normalde herhalde dikkatinizi bile çekmez değil mi?
Ama bu kadın AKP’den Kırıkkale milletvekili adayı olmuş.
Adaylık için bastırdığı afişlerdeki fotoğrafı türbanlı.
Oysa bu kadın normal yaşamında türbanlı değil.
Ama seçmenin karşısına, daha doğrusu parti büyüklerinin karşısına türbanını takarak çıkıyor.
Belli ki AKP’de siyaset yapmanın temel ilkesi olarak daha dindar görünmenin geçerli olduğunu düşünüyor.
Yani halkı aldatarak, siyasette bir yer edinmeye çalışıyor.
Aslında çok da haksız değil. Çünkü AKP’de siyaset yapan kadınların önemli bir bölümü daha önce türbanlı olmadıkları halde, şimdi türban takıyorlar.
Hatta bazı milletvekilleri önceki dönemde türbansız oldukları halde yeniden seçilince türban takmaya bile başladılar.
Ne gariptir ki milletvekilliğini türbanlı yapan kimi milletvekilleri de yeniden aday gösterilmeyip kendi hayatlarına döndüklerinde yine başlarını açıyorlar.
Bu tabii Türkiye’de siyasetin hangi seviyelere indiğinin ibret verici bir göstergesi.
Şimdi gelin bu olayın bir de başka yüzüne bakalım.
Ben bu fotoğrafları nerede gördüm?
İktidara çok yakın bir medya haber sitesinde.
İyi de bu yandaş haber sitesi, bu kadının türbanlı ve türbansız fotoğraflarını niye yayınlamış?
Nedeni çok basit.
Aynı seviyesiz ve ilkel siyasetin bir örneğini göstermişler de ondan.
Türbanlı fotoğrafını etrafa yayarak, Kırıkkale’den AKP aday adayı olan Özlem Özcan, bu partide umduğunu bulamayınca Davutoğlu’nun kurduğu partinin kurucular heyetinde yer almış.
Yandaş haber kanalı buna çok öfkelenmiş.
Tabii siyaseti bu seviyede yapanlar mutlaka eleştirilmeli, ona bir şey demem de acaba Özlem Özcan Davutoğlu’nun partisine katılmasaydı bu haberi yine yaparlar mıydı?
Sanmıyorum.
Gerçi Davutoğlu’nun bu işe ne diyeceğini de merak ediyorum.
Çünkü partinin kurucuları arasında olan Özcan, türbanını takıp AKP’de boy gösterirken, Davutoğlu için;
“Stratejik derinliğinde Ortadoğu’da neredeyse boğulacak noktaya geleceğiz. Sen platformlarda çıkıp avaz avaz günah çıkaracaksın. Reis’e kafa tutacaksın. Atamalar ve FETÖ ile mücadele senin yüzünden aksayacak. Millet, tankların altına yatacak, sen kaçacaksın” demiş kendi sosyal medyasında.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Muhalefet olunca hemen kayyum atanıyor
İçişleri Bakanı Soylu, dün dört ilçe belediye başkanını daha görevden alarak yerlerine kayyum atadı.
Bu belediye başkanlarından üçü HDP’li biri ise CHP’li.
Muş Cumhuriyet Başsavcılığı’nca “terör örgütü üyesi olmak” suçundan yürütülen gözaltında tutulan Bulanık İlçesi Belediye Başkanı Adnan Topçu, Varto Belediye Başkanı Ülkü Karaaslan Baytaş ile Bulanık İlçesi Erentepe Belde Belediye Başkanı Dilaver Kesik görevden alındı.
“FETÖ’ye üye olma” suçundan tutuklanan Urla Belediye Başkanı İbrahim Burak Oğuz görevinden uzaklaştırıldı.
Bu dört ilçenin belediye başkanlığına da ilçelerin kaymakamları kayyum olarak atandı.
Peki, görevden alınan belediye başkanlarının yerine neden belediye meclisleri yeni başkan seçmiyorlar da Süleyman Soylu, buralara kayyum atıyor?
Bu durumda bu ilçelerin belediye meclis üyeleri de suçlu konuma düşürülmüş oluyor.
Ancak anladığım kadarıyla burada mantık şu; AKP’yi seçmeyen herkes bir şekilde cezalandırılıyor.
İçişleri Bakanı, “Madem bizim adayımıza oy vermediniz ben de size nefes aldırmam. Siz başkasını seçseniz de ben oraya yine kendi adamımı oturturum” diyor.
Daha önce başta Ankara ve İstanbul belediye başkanları olmak üzere, AKP’nin pek çok belediye başkanı azledilmişti. Ancak onların yerine kayyum atanmamış, belediye meclisleri kendi içlerinden birini başkan seçmişti.
BUNU YAZMAK GEREK
AİHM önünde bugün yine “diploma gösterisi” yapılacak
Türkiye’de muhalefet pek önemsemese bile Erdoğan’ın diploması konusu yurt dışında çok ciddi biçimde gündeme gelmeyi sürdürüyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuran ve bu konuda hayli mesafe alan Avrupa’daki girişimciler, bugün Strasburg’da mahkeme önünde yeni bir gösteri ve basın açıklaması yapacak.
Türkiye’de yaptıkları hukuk mücadelesinden hiçbir sonuç alamadıklarını söyleyen girişimciler, “Sahte olarak nitelediğimiz diploma konusu artık Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin gündeminde. Raportörler konuyu inceleme kararı aldı. Bugüne kadar adeta iğne ile kuyu kazdık ama artık sonuca geldik” dediler.
Bugün saat 13.00-15.00 arasında AİHM önünde toplanacaklarını belirten girişimciler, Fransız hükümet yetkilileri ile görüştüklerini ve ellerindeki tüm belgeleri Fransız hükümetine verdiklerini de belirttiler.
Girişimciler, Türkiye’deki muhalefet partilerinin bu konudaki sessizliğine bir anlam veremediklerini de kaydettiler.
Bugün yapılacak gösteri ve basın açıklamasına katılacaklara birer maske verileceğini belirten girişimcilerin bir sözcüsü, “Bu yöntemle basın açıklamasına katılacak vatandaşların Türkiye deki ailelerine yapılacak baskıların da önüne geçmeyi amaçlıyoruz” dedi.
ŞAŞIRDIM
Kanal İstanbul’daki tehlikeyi Ruslar da görüyor
Büyük bir rant beklentisi içinde olan iktidar, Kanal İstanbul’u ille yapacağını söylüyor.
Bana kalırsa yapamayacak.
Yapacak olsa bunun hazırlığı çoktan başlardı. Oysa üzerinden neredeyse 6-7 yıl geçti projenin açıklanmasından bu yana.
Galiba Erdoğan, belediyeyi sıkıştırmak ve gündemi elinden almak için sürekli Kanal İstanbul’u gündeme getiriyor.
Ayrıca Kanal İstanbul üzerindeki “Montrö tartışmaları” bana göre çok anlamsız.
İktidarın böyle bir planı da bilgisi de olduğunu sanmıyorum.
Buradaki tek hedef rant.
Bir süre sonra dünyanın bilimsel otoriteleri de konuşmaya başlar, o zaman durum değişir.
Nitekim Kuzey komşumuzdan ilk bilimsel değerlendirmeler gelmeye başladı.
Rusya Yüksek Ekonomi Okulu Çevre Ekonomisi ve Çevre Politikası Enstitüsü Başkanı Aleksandr Bagin, “kanalın ekonomik olarak belki uygun olabileceğini” söyledi ama sıra bilimsel tarafa gelince işin renginin değiştiğini açıkça ortaya koymuş.
Bagin demiş ki; “Çevresel açıdan Karadeniz yüksek oranda hidrojen sülfür içerir. Kanalın yapımı teoride bölgenin çevresel dengesini bozabilir ve Marmara Denizi’nde hidrojen sülfür oranının artmasına yol açabilir. Bu yüzden Marmara Denizi yosun tutabilir. Bu da İstanbul sakinleri için hoş olmayan kokuya ve ekosistem için de bazı deniz hayvan türlerinin yok olmasına yol açabilir. Ancak bu tür sonuçların olasılığını belirlemek, projeye katılan Türk uzmanların görevidir.”
Adam kibarca uyarıyor; “Karar sizin tabii” diyor.
HOŞUMA GİDEN ŞEYLER
“Eleştirilerin yanında, her gün örnek olabilecek sıradan birinin de haberini yapın”
Başlığa aldığım cümleyi, Alpaslan Y. isimli bir okurumun mesajından aynen aktardım.
Bana çok ilginç bir öneride bulunmuş.
Mesajını sizlerle paylaşmak istedim;
Saygıya değer Can Ataklı,
Sabah programınızı izledim, KORKUSUZ’daki yazınızı okudum. Bilgilendirici ve bilinçlendirici gazeteciliğinizden dolayı teşekkür ederim, size minnettarım.
Duyunca, görünce, öğrenince, gerçeklerin yakıcılığı karşısında, insanın yurdu terk edesi ya da zıvanadan çıkası geliyor.
İnsanlarımızın psikolojik durumları çok vahim. Bugünler, çok iyi günlerimiz.
Bu korkutucu ve yakıcı, kötü gerçekler var iken, bu toprağın GÜZEL insanları da var.
Sayısı az değil!
Sıradan, ancak “İNSAN” olmaya çabalayan milyonlarca insanımız var.
Lütfen, her gün iyi, güzel ÖRNEK davranışları olan, sıradan bir insanın haberini yapın. 1 dakika da olsa, bunun için vakit ayırın.
Size, kendi yüzde 100 gerçeğimi aktarıyorum, belki programda, belki köşenizde kullanırsınız.
Dün, İzmir de, Kızılay’a kayıtlı 130’uncu kan bağışımı yaptım.
Ayrıca, organlarının tamamını bağışlamış bir yurttaşım.
İddia ediyorum, 130 kan bağışı ve organlarının tamamını bağışlamış, Türkiye’deki 85 milyon insan içinde, KESİNLİKLE, ilk 30 insanın içine girerim.
Ben, yine de sağlığım elverdiğince, kan bağışlamaya devam edeceğim.
Eğer; 130 insanı katletseydim
eğer; 130 insana tecavüz etseydim milyonlarca sevenim, milyonlarca müridim olurdu!
Bunu söylemek, düşünebilmek bile beni kahrediyor!
Saygılarımı sunarım. Sağlıkla…
NOT: Okurumun soyadını, organ bağışı yaptığı için sakıncalarını düşünerek ben sakladım.
https://twitter.com/can_atakli_