SINIRDAKİ SİNSİ KUŞKU!..
Çünkü 1980 öncesindeki terör olaylarını saymazsanız, devletin 35 yıldır mücadele ettiği PKK artık eski PKK değil...
Güneydoğu'dan Orta Doğu'ya, Avrupa'dan İskandinav ülkelerine ve Rusya'dan Afrika'ya kadar şiddetin kolları bir ahtapot gibi Türkiye'yi sarmaya çalışırken, toplumun önemli bir kesimi bir tek PKK ile mücadele edildiğini sanıyor!..
Oysa terörün uzantıları Güneydoğu coğrafyasında filizlenerek önce Suriye, ardından Irak sonra da İran üzerinde şekillenen bir şiddet haritasının kanlı öfkesini barındırmaya devam ediyor...
Oysa 1984'ten bugüne kadar 40 binden fazla militanını kaybeden, bir o kadarı da yakalanan bir örgütün tek saldırı kolu kendisini "İşçi Partisi" olarak nitelendiren ve Kürt devleti peşinde koşan ayrılıkçı örgüt değil...
PKK'nın İran'da da kolu vardı... İran'ın kimi bölgelerinde yaşayan Kürtleri örgütleyerek "büyük Kürdistan" projesine katmaya çalışan örgüt, "barış, çözüm- süreç" üçgenine her zaman sırtını dönen Tahran yönetiminin gazabına uğradı ve militanların çoğu idam cezalarına çarptırıldı...
Ve PKK'nın İran'daki kolu 5 yıl önce önemli ölçüde enterli edildi, örgüt orada, neredeyse hareket edemeyecek hale geldi...
Türkiye'den sonra PKK'nın en kolay cirit attığı coğrafya olan Irak'taki tehdit ise her zaman zirvedeydi...
Hele de Saddam Hüseyin'in linç edilmesinin ardından Türkiye sınırında oluşan Kürt devleti çabaları PKK'ya önemli bir hareket alanı kazandırdı...
Kuzey Irak'ta oluşan bölgesel Kürt yönetiminin hoşgörüsü nedeniyle PÇDK (Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi) altında örgütlenen PKK'lılar, Güneydoğu'dan sonra en kolay çalışma alanı olarak belirledikleri Kuzey Irak'ta siyasetten ekonomiye kadar her alanda örgütlendiler ve bir yandan da militan devşirerek, yurtiçindeki çatışma alanlarına sevk ettiler...
Sudan ekmeğe, mobilyadan otomobile, kıyafetten sebzeye kadar herşeyi Türkiye'den ithal eden Kuzey Irak coğrafyası bir süre sonra Ankara ile diyaloğu geliştirmek uğruna PKK'nın siyasi çabalarını engelledi ve bölgedeki örgütlenme çalışmalarını önlemeye çalıştı... Geçtiğimiz aylarda bir diplomatın PKK tarafından şehit edilmesinin ardından da örgüt, bölgedeki hareket kabiliyeti önemli ölçüde engellenince duraksama dönemine girdi...
Emperyalizm ve terör!..
Bir de Avrupa PKK'sı var... Fransa'dan İsveç'e, Norveç'ten Danimarka'ya kadar yurtdışındaki örgütlenme çabalarını büyüten PKK, Rusya'dan Avrupa'ya kadar olan coğrafyada da bağış adı altında Kürt yurttaşlardan ekonomik katkı alırken, burada yaşayan gençleri de çatışma bölgelerine sevk etmek için büyük çaba harcadı...
Ve tabii ki Suriye PKK sı...
PKK; Güneydoğu, İran, Irak ve Avrupa'dan sonra "Arap Baharı" safsatası içisinde kendine en önemli hareket alanı olarak Türkiye sınırında, Kürtlerin de yaşadığı coğrafyayı üs olarak seçti...
Suriye çıkmazı büyüdükçe, kaos yaygınlaştıkça, "böl- parçala- yönet" kışkırtmacılığı Esad rejimini sarttıkça, milyonlarca Suriyeli Arap Türkiye'ye kaçarken ya da bazen PKK tarafından sürgüne gönderilirken, YPG adı altında örgütlenen terör grupları Öcalan'ın başlattığı hareketin 4.kolunu ve de en büyüğünü Suriye sınırında örgütlenme olanağı buldular...
PKK Güneydoğu'dan sonra Ortadoğu coğrafyasında şekillenirken, en büyük ivmeyi Suriye'de kazandı ve son 35 yılda Mezopotamya coğrafyasından Türkiye sınırına yansıyan şiddetin en büyüğü Suriye sınırından taarruz başlattı... İşte burada bir başka PKK da doğdu...
Pekin'in ürkütücü iddiası!..
"Apocular" adını geride bırakmasının ardından 1984'ten itibaren eylem alanını genişletmeye çalışan örgüt, farklı bölgelerde hareket kabiliyetine kavuşurken çok başlılıktan da kurtulamadı...
İşte bu yönetim çatışması bazen Öcalan'la Kandil, bazen Kandil'le HDP, bazen de Kandil'le Avrupa arasında çelişkiye- çatışmaya-bölünmeye yol açsa da, Suriye'deki kargaşa PKK'yı yeniden tek vücut haline getirdi...
İşte sözünü ettiğimiz bir diğer PKK da burada ortaya çıkarıldı; "Amerika'nın PKK'sı!.."
Denilebilir ki, "bu PKK zaten vardı..."
"Emperyalizmin Avrupa'daki kollarıyla birlikte PKK'nın sadece Güneydoğu'da değil özellikle Irak, İran ve çevresinde, daha sonra da Suriye'de yeniden palazlanma cesaretini Amerika'dan aldığını bilmeyen yok" da denilebilir ama kazın ayağı öyle değil!..
Çünkü aylardır dünya basınında da yansıtıldıği gibi, IŞİD'le mücadele iddiasıyla örgütün Suriye'deki kolu YPG'yi silahlandıran, araç- gereç takviyesi veren Amerika, yalnızca bununla yetinmemiş!!! İşte buradaki derin paradoksun- çelişkinin- kaosun ve tehdidin boyutlarını anlatması için sözü Genelkurmay İstihbarat Dairesi eski Başkanı İsmial Hakkı Pekin'e bırakalım...
Yeniçağ'dan Fatih Erboz'a konuşan Pekin şunları söylemiş:
"Türkiye orada kaldığı sürece; Rakka ve Deyrez-Zor bölgesine çekilmiş olan teröristlere ABD'li danışmanlar ve özel güvenlik şirketi mensupları gerilla savaşı eğitimi veriyorlar. Teröristler bizim birliklerimize karşı, gerilla teknikleriyle terör saldırıları düzenlemek isteyecekler. Bunların sonunda, tek başımıza ABD'nin haberi olur mu, olmaz mı bilemem, ama, teröristleri dağıtacağız. Suriye ile anlaşıp, Adana mutabakatı dahilinde bu işi çözeceğiz. Onlar güneyden, biz kuzeyden, operasyon yapacağız ABD'yi devre dışı bırakarak."
Dün bu köşede sormuştuk ya, "Türk Silahlı Kuvvetleri, Barış Pınarı Harekatı'nda Suriye'de aslında kiminle savaşıyor" diye?..
Pekin'in bu dehşet verici açıklamaları ABD ile YPG arasındaki diyaloğun boyutları ile birleştirildiğinde, bu soru yaşamsal olmaktan da öteye gidiyor...
https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac