SOFRADAKİ HIRSIZ BULUNDU mu?..

SOFRADAKİ HIRSIZ BULUNDU mu?..

Herkesin yaptığı yanına kazanç kalırsa, bir ülkede toplum huzurlu olur mu ve o toplumu yönetenler demokrasiden ve "insan hakları"ndan söz edebilir mi?..

Bence milletin sofrasına, ekmeğine, aşına ve gıdasına zalimce hançer saplayanlar ve onlara karşı durmayanlar da topluma en büyük ihaneti ediyorlar...

Örneğin; "Ramazan" ayında klasik hale gelen gıda "karaborsa"cılığının bile yüzünü kızarttı patates ve soğandaki ihanet...

Gözlerimle gördüm, İstanbul'daki bazı pazarlarda patates 7.5 liradan, soğan ise 7 liradan satılıyordu ki, muzdan bile pahalıydı bunlar...

Ne oldu da acaba, yoksulun vazgeçilmezi olan ve Ramazan öncesi kilosu "bir"er "lira"dan satılan soğan-patates dövizle yarışır hale gelebildi?..

"Kim vardı bu vurgun rezaletinin ardında" diye soracağım ama bu yakınma kesinlikle boş kalacaktır...

Çünkü bu ülkede "devlet" gerçekten olsaydı, soğanı-patatesi depolarda stoklayarak yoksulu açlığa mahkûm eden karaborsacı zalimler yakayı ele verirdi...

Heyhat; PKK'lıyı, IŞİD'liyi ve hatta "mahrem" FETÖ'cüyü bile istediği zaman bulabilen devlet, patates-soğan gibi, eşkali geniş kitlelerce bilinen ürünlerin nasıl saklanabildiğini bir türlü bulamadı!!!

Yani yurttaşa kazık atanların yaptıkları yine yanlarına kazanç kaldı!.. Haram olsunnnnn!..

***

"Sınır"da ağlayan patates!..

En tuhafı ise soğan ve patates muzdan bile pahalı fiyatlarla satılırken ve millet isyan ederken Anadolu'nun her tarafından, "patates tarlada kaldı, 50 kuruşa alan yok" şeklinde haberler medyaya yansıdı...

Ve işte bu sırada Tarım Bakanı, "patates ve soğanın fiyatı nasıl bu kadar arttı, anlamadım" dedi ki, milletin şaşkınlığı daha da büyüdü...

Medyada, patates ve soğan fiyatlarının dünden itibaren 4 liraya düştüğü yazılıyor ama sofranın hep baş köşesinde yer alan bu iki ürünün "fiyatı neden arttı ve nasıl oldu da düştü" sorusuna yanıt arayan kimseye rastlamadım...

Oysa gördüğüm en şaşırtıcı tablo yine sosyal medyaya yansıyan bir videoda, mağdur bir patates üreticisinin tokat gibi isyanıydı;

"1.5 liraya satamıyorum patatesi... Yüzlerce ton mal tarlada kaldı" diye bağırıyor, tarladan topladığı ürünleri öfkeyle çevreye saçıyor...

Nerede çekilmişti o video biliyor musunuz?.. AKP iktidarının 6 yıldır yok etmeye çalıştığı Beşar Esad'ın ülkesi Suriye'ye 50 kilometre uzaklıktaki, GAP'ın başkenti Urfa'da!!!

Hani, karaborsa "mafya"sıyla mücadele edemeyen devletin patates "ithal" etmeye başladığı Suriye var ya, Urfalı çiftçi işte o sınırın yanı başından siyasetle adeta alay edercesine isyan ediyordu...

İnternette, "Urfalı patates üreticisi" diye yazın ve Harran çevresindeki bir çiftçinin tarlada kalan yüzlerce ton patates manzarasıyla yansıttığı çaresiz öfkesine tanık olun...

Ve de utanç verici bir "karaborsa zammı"nın çelişkisini izlerken; memleketin kolayca nasıl soyulduğunu, milletin "aş"ıyla utanmadan nasıl oynandığını, birilerinin "kutsal" Ramazan ayında köşeyi nasıl döndüğünü ve devletin de nasıl aciz kaldığını bir kez daha anlayın...

***

İhanetin Ataköy'ü!..

Bir yandan "ormanı seviyoruz, bilmem kaç milyon ağaç diktik" diye böbürlenirken, diğer yandan da İstanbul'un nefes borularında katliam yapan AKP'liler boş konuşuyorlar...

Şile'den Silivri'ye kadar ağaç katleden zavallılar her zaman iş başında çünkü... Ortakları da TOKİ denilen doğa düşmanı kurum...

İstanbul'un doğasının-yeşilinin nasıl katledildiğini görmek için havadan fotoğraf çekmeye gerek yok, sahilleri dolaşın rant uğruna insanlığın nefesini kesen vahşeti görün...

İşte Bakırköy sahilleri... Denizin doldurulması, ilçede "kaçak" yapılaşmaya göz yumulması yetmezmiş gibi, sahil yolunun iki tarafında da beton yığınları insanla denizin ve ormanla gökyüzünün arasına kapkara duvarlar çekmiş... Tek kelimeyle mide bulandırıcı...

Mimar Doğan Hasol'un dün Twitter hesabından yayımladığı ve Ataköy'ün 1968 ile 2018 yılındaki farkını anlatan iki fotoğraf da İstanbul'daki doğa katliamını çarpıcı biçimde gözler önüne serdi, görenler isyan etti...

Bakırköy'de yaşayanlar, bu zulme izin veren Kadir Topbaş'a ve rantiyeye neden ısrarla direnmediler acaba?..

Ve de son yıllarda ilçede belediye başkanlığı yapan beceriksiz-duyarsız zatlar bu katliama neden göz yumdular, yurttaşları neden örgütlemediler?..

Bir zamanlar İstanbul'un en güzel "plaj"ının bulunduğu Ataköy'de, yaşamın önüne pis duvarlar çekilmesine izin veren, rant çarkına katkı sunan ve iğrenç yapılaşmaya göz yumanların yatacak yeri yok...

Bu tip belediye başkanlarına ilçe değil, mezra bile teslim edilemez... Sağından-soluna kadar, Bakırköy sahillerini mahvedenlerin hepsine yazıklar olsun...

***

Murat Soydan'a ne oldu?..

1960'ların siyah-beyaz filmlerinden 1970 sonrası renkli sinemaya kadar Yeşilçam'a damgasını vuran ünlü jönlerden çok az kişi kaldı...

Kimileri fırsat buldukça TV dizilerinde görünüyor bazıları ise bir köşeye çekilmiş emekliliğin keyfini çıkartıyor...

Yeşilçam'ın bir dönem zirvede olan ve geçen yıla kadar dizi filmlere de renk katan ünlü oyuncu Murat Soydan ise geçirdiği talihsiz kazanın ardından sağlık sorunlarıyla uğraşıyor...

Bir zamanlar Yeşilçam'da fırtına gibi esen ve filmleri izleyici rekoru kıran Soydan küçük sağlık sorunları yaşarken, geçen haftalarda ise Ataköy'de düşerek kalça kemiğini kırdı...

Murat abiyle önceki gün konuştum, hastaneden taburcu edilmiş ve evinde iyileşmeyi bekliyor... Sevgili eşi Gül Soydan ise yanından ayrılmıyor...

Bilmem ki, hayranlarının yanı sıra hep "vefa"sızlıkla anılan sinema dünyası ile mankenlerin peşinden koşan magazin basınının Soydan'dan haberi var mı?..

Yeşilçam izleyicilerinin her zaman saygıyla andığı Murat Soydan, hayranlarına şu mesajı gönderdi; "Hepsini seviyorum..."

Biz de; Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Fatma Girik gibi yıldızlarla unutulmaz filmlere imza atan ve "Bir Dağ Masalı" ile hafızalara kazınan Türk sinemasının yaşayan efsanesi Murat Soydan'a geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor, sağlıklı bir yaşam diliyoruz...

https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac