SÖZCÜK SEÇİMİ YERİNE GÖRE KUCAKLAYICI, YERİNE GÖRE TEHLİKELİ ve İTİCİDİR…

SÖZCÜK SEÇİMİ YERİNE GÖRE KUCAKLAYICI, YERİNE GÖRE TEHLİKELİ ve İTİCİDİR…

Günlük politikalarla savrulup gittiğimiz bugünlerde uzun süredir düşündüğüm bu konuyu söylemesem olmaz, yazmasam hiç olmazdı! Eskiler “Bin düşünüp bir konuşun!” derlerdi ya! Çok haklılar çünkü seçtiğimiz sözcükler bazen silaha, bazen güle dönüşür. Dolayısıyla yeri değilken, üzerinde tartışılıp düşünülmemişken, verilen mesaj ne yerini bulur, ne ortamı sakinleştirir, ne de söyleyene puan kazandırır. Siyasi tarihimiz bunun örnekleriyle doludur. Bazı deyimlere sığınmak, bazı kavramlardan medet ummak, aslı ortada dururken rol çalmak niye ve neden? Anlamak hem zor, hem kolay…

Yönetimin anlamsız ve temelsiz inadıyla zifiri karanlıkta okul yolunu tutan çocuk; “Anne ben niye bu saatte uyanıyorum?” diyorsa! İki çocuk alaca karanlıkta okula giderken biri diğerine; Annem babam çok şanslıymış. Onlar ilkokuldayken sabahları güneş doğarmış.” Şeklinde Behiç Ak’ın çizgilerine konu oluyorsa! Toplumun ruh sağlığını bozan saat düzenlemesinden yetişkinler bile etkileniyorsa! Mesai saatleri uzuyor, zaman farkı sıkıntı yaratıyorsa! İlgili bakanın; “Herkes kendi işiyle meşgul olsun!” deme hakkı var mıdır?

Hele de 19 yılda yurttaşın borcunun 138 kat arttığı, devletin borcunun 445 milyar dolara çıktığı bir ülkede ve cumhuriyetin varını yoğunu elden çıkaran bir dönemde! Hele de Trakya’da ay çiçeği tarlalarına yazlık siteler, Mersin’de portakal bahçelerine apartmanlar, Bodrum’un en güzel koylarına devasa oteller dikildiği ülkemizde! Hele de asgari ücretin, mutfağın, ekonominin, üretimin, sanayinin, istihdamın, eğitimin ülkeyi yönetenlerin umurunda olmadığı bir ülkede! Herkesin her şey söylemeye hakkı vardır Sn. Bakan!

Sınıf ve seçmen ayırt etmeksizin toplumun yüzde 71,2’si yoksullaşmışsa! Yani 10 kişiden 7’si yoksullukla yüzleşiyorsa! Geçinemiyorum eylemlerinde zamları protesto edenlere kelepçe takılıp, çok sayıda kişi gözaltına alınıyorsa! İnsanların olmayan kendi işiyle(!) meşgul olma hakkı vardır!

Bu örneklerle şuraya geleceğim! “2 kg yerine 2 adet domates alın. Porsiyonları küçültün. Zaten faydalı değil bir kilo alacağınıza 3 tane biber alın. Gerekirse aylarca soğan-ekmek yeriz.” Bu ve benzeri öneriler, akşam saat 20’den sonra ucuz ekmek kuyruğuna girenlere, yarım simit alanlara, akşam pazarlarında atılan çürük sebzeleri toplayanlara yöneticilerin tavsiyesinden seçtiklerimden bazıları! Bakar mısınız? Bunları bunca sıkıntıyla boğuşan halka 46 milyona mal olacak “kelebek ve uğur böceği müzesi” yaptıranlar öneriyor. Şaka gibi! Alay eder gibi…

Bu durumda! Yönetimin bu ülkenin kendi kâğıdını, şekerini, aşısını üretmesini engelleyen, kendi gübresini, tohumunu geliştirmesini engelleyen, ithalatı önceleyip, üretimi öteleyen inadı yüzünden karşılaşılanlara çözüm üretmek kime düşer? Muhalefete düşer. Niçin? Ülkeyi bu çıkmazdan kurtarmak için…

Bu durumda! Bedeli giderek ağırlaşan, yükü halkın sırtına vuran, adına ekonomi politikası, ya da ekonomik kurtuluş savaşı dedikleri hal ve gidişin yarattığı soru işaretlerini ortadan kaldırmak, akıllı ve akılcı projelerle halkın karşısına çıkmak kime düşer? Muhalefete düşer. Niçin? Kitlelere umut olmak adına…

Tüm bunlarla ne demek mi istiyorum?

CB: “Bugüne kadar kadınların her alandaki hak arama mücadelelerinde yanlarında olduk, bundan sonra da olacağız. Kadına karşı şiddeti insani ve ahlaki değerlerimizi güçlendirerek inşallah tamamen ortadan kaldıracağız!” demiş.

Bakan Kurum; “Biz eser ehliyiz. Bizim siyasetimiz eser ve hizmet siyasetidir. Biz siyaseti makam ve mevkiler için değil, millete ve memlekete hizmet etmek için bir araç olarak görüyoruz!” demiş. 

Bakan Yanık; “Türkiye’de kadınların gerçek hakkını teslim eden hareket AKP’dir!” demiş. Ne zaman demiş, niye demiş, hangi amaçla demiş kendi bileceği şey. Biz hatırlatma görevimizi yapalım. AKP hükümeti İstanbul Sözleşmesi’nden çıktıktan sonra bu ülkede geçen yıl 268, bu yıl 251 kadın daha öldürüldü, sanırım duymadınız! Ülkemizde iş bulamayan çalışabilir kadınların yüzde 70’i başkalarına bağımlı olarak yaşamak zorunda, biliyor musunuz? Kadın- erkek arısındaki ücret farkı yüzde 50’nin üzerinde, duydunuz mu? Kadın katillerine mahkemelerde “iyi halden” indirim yapılıyor haberiniz var mı? Kadınların yaşam hakkı, en temel insanlık hakkı yok ediliyor. Belki duymadınız, belli ki duymamışsınız!

Bunca bakan açıklamasından sonra hiç konuşmayan MEB’e sormak lazım! Ülkemizde 27 milyon öğrenci var. Öğrencilerin eğitimi için 2022 bütçesinde ayrılan pay 274 milyar 384 milyon lira. Yani eğitime en az pay ayıran Meksika, Kolombiya gibi ülkelerle en son sıralardayız. Lüksemburg öğrenci başına 21 bin 500 dolar, ABD 17 bin dolar, Avusturya 16 bin dolar ayırıyor. Türkiye ilk ve ortaokulda okuyan çocuk başına 995 dolar, üniversite öğrencisi için 1495 dolar ayırıyoruz. Bu arada UNICEF 2021 raporunda diyor ki; “Türkiye’de okulu bırakan çocuk işçi sayısı 1 milyonu aştı.”

Sayıştay raporlarına göre 138 bin, MEB’e göre 107 bin öğretmen açığı varken! Atanmayı bekleyen öğretmen sayısı resmi olarak 460 bin diye açıklanırken! Eğitim sendikaları bu sayıyı 700 bin olarak veriyorken! Atanamayan öğretmen sayısı İzlanda, Malta, Bahama, Maldivler gibi 55 ülkenin toplam nüfusunu geride bırakıyorken. Siz ne dersiniz Sn. Bakan!

Yine halen 80 bin kadrosuz ücretli öğretmen varken! Ülkemizde ek iş arayan öğretmen oranı yüzde 84,3! Borçlarını ödemede güçlük çeken öğretmen oranı yüzde 85,5! Sağlık harcamalarında güçlük yaşayan öğretmen oranı yüzde 77,7 iken! Büyük çoğunluğu ise gıdaya ve eğitime harcama yapamıyorum diyorken! Siz bu gerçeklerden haberdar mısınız Sn. Bakan!

Esnafın satamadığı, halkın alamadığı günümüzde; Toplumun derdiyle dertlenmeyen, itibardan taviz vermeyen, üçer- beşer maaş almayı hak gören, ihaleleri üç beş adrese teslim edenlere duyurulur! Yine tehdit dilini alışkanlık haline getiren, her şeyi bildiği için kasım kasım kasılan, esti mi gürleyen, vurdu mu ses getiren, durmadan parmak sallayan, bıkıp usanmadan uzatılan elleri itenlere önemle duyurulur…

Hele de her yere mutsuzluk ve umutsuzluk hakimken!