STRATEJİK KURBAN!..
Sanırım o tanımı şimdinin Cumhurbaşkanı, zamanın Başbakanı, 2004 yılında bir televizyon programında açıkça ifade etmişti:
-Büyük Ortadoğu Projesi’nin “Eş Başkanıyız!” Bu projede “Stratejik Ortağımız” ABD ile birlikte çalışıyoruz...
Zamanın başbakanı bu sözleri söylediğinde, Kuzey Irak’ta, ABD kuvvetlerinin askerimizin başına çuval geçirip, esir almasının üzerinden aylar geçmişti!.. 1 Mart Teskeresinin reddedilmesiyle çılgına dönen Bush yönetimi, Türkiye’yi cezalandırmak için elinden geleni yapıyordu...
ABD, “stratejik ortağı” Başbakana o denli kızgındı ki, başdanışman Cüneyt Zapsu, Washington’a gitmiş, muhataplarına gece gündüz dil dökmüş ve tarihe geçen o ünlü sözleri söylemişti:
-Deliğe süpürmeyin, kullanın!..
Bu tarihten sonra işler düzelmiş olmalı ki, art arda Ergenekon, Balyoz, Casusluk gibi davalar üst üste geldi ve TSK darmadağın edildi. ABD’nin geleceğe yönelik planlarına kuşku ve endişeyle bakan kilit noktalardaki kurmayların, paşaların, geleceğin genelkurmay başkanlarının, muharip komutanların defterleri dürüldü. Aydınların çanına ot tıkandı...
-Böylece “stratejik ortaklık” bi güzel sıkılaştırıldı!..
Yeni stratejik ortak: PYD!..
Yıllar geçti, can ciğer kuzu sarması oldukları Esad ile kan davası başla(tıl)dı...
Yılların dostu Esad, oluverdi Esed!.. Türkiye, “stratejik ortağı” ABD’nin önderliğinde, Suriye’deki rejimi devirmek, bir “Sünni rejim”kurulmasına ön ayak olmak için en önde ileri atıldı... Ne kadar çapulcu, ne kadar gözü dönmüş radikal katil varsa yol verildi... Her türden yardım, hastanelerini açmaya varıncaya dek tahsis edildi. Sınırımız delik deşik oldu...
-Libya’da geç kalınmıştı, Suriye’de en önde olunmalıydı!..
Olmadı tabii!.. Üstüne üstlük gazı veren “stratejik ortağımız”, bizi yarı yolda bıraktı mı, bıraktı!.. 5 yıllık süreçte, Esad kuvvetlerinin terk ettiği 910 Kilometrelik sınırımızın bir bölümüne IŞİD, en yaşamsal bölümüne PKK’nın uzantısı olan PYD lönk diye oturdu mu, oturdu!.. Nerede örüldüğü, nasıl başımıza geçirildiği gayet belli olan “Rus uçağı” kumpasının ardından Türkiye, Suriye masasının dışına atıldı mı, atıldı!.. Burnumuzun dibindeki Halep, Esad ordusu tarafından, kuşatıldı mı, kuşatıldı!.. ABD ile Rusya’nın “al gülüm ver gülüm” misali bir anlaşmaya vardıklarının “kör gözüm parmağına” işaretleri ortada mı, ortada!.. “Peki gelinen nokta ne?” diye soracaksınız... Onu da daha önceki gün “stratejik ortağımız” ABD’nin Dışişleri Sözcüsü John Kirby söyledi:
-Washington yönetimi, PYD’yi terör örgütü olarak görmüyor!..
Yaa, işte böyle!.. “Stratejik ortağımız” son noktayı koydu... Türkiye’nin “terör örgütüdür” diye yırtındığı, ABD’nin verdiği “insansız hava araçlarını” bile PKK’ya devretmekten çekinmeyen PYD işte böyle tanımlandı!. Zaten, ABD yetkilisi de daha bir hafta önce PYD’nin kontrolündeki bölgeyi ziyaret etmiş, general kılıklı terör şefinden aldığı plaket fotoğrafını gözümüze sokmaktan kaçınmamıştı!..
-Yani yeni ve gözde “stratejik” ortak ilan edilmişti: PYD!..
Ve tüm bu olan bitene rağmen önceki gün, Dışişleri bakanı sıfatlı muhterem, dün de Saray’daki zat hala, “ya PYD ya biz” şeklinde acıklı bir güldürüyü sürdürmeye çalışıyor!.. Oysa bu tarihten itibaren ABD ile tek taraflı ilişkiye verilecek sıfat belli:
-Stratejik kurban!..
Celladın bıçağını yalamak!..
Pekii, bu gerçekten Türkiye’yi “zillet” altında bırakan durum karşısında bizim “en büyük Türk büyükleri” ne yapıyor dersiniz?.
-ABD’ye karşı lobi!..
Gülmeyin! Türkiye ABD’nin bu tavrına karşı yurtdışındaki STK’larla görüşecek, seminer ve toplantılar yapılacak, PKK ile PYD arasındaki bağlantılar kamuoyu ile paylaşılacak... Günaydın diyeceğim ama onun için bile çok geç!.. Haa, bi de hapşırmadan önce bile Saray’ın ya da iktidarın iznine muhtaç yandaşlar harekete geçirildi, yani bir “restleşme şovu” başlatıldı!.. Bakın, sahibi Saray’a aşık patronun gazetesi Star’ın başyazarı Ahmet Taşgetiren ne yazdı:
-Yapabildiğimiz ABD’ye sitem edip, utana sıkıla PYD ile ilişkiyi bitireceğini ümit etmekten mi ibaret?..
Taşgetiren, Türkiye’nin nasıl vahim bir durumda olduğunu maddeler halinde bir bir itiraf ettikten sonra, “ABD’ye havaalanlarını açtık sorun yine çözülmedi. Açıkçası ABD’nin kötü niyetinden kuşku duyuyoruz” bile dedi, daha ne desin!..
Hükümete yakın cenahtan Abdülkadir Selvi ise daha açık, daha acıklı bir yazı kaleme aldı... PKK’nın görevinin bu süreçte Türkiye’yi oyalamak, Suriye’deki “kanton yönetimlerini” Türkiye’ye taşımak olduğunu yazan Selvi ardından “stratejik derinlik” politikalarının ülkeyi nerelere sürüklediğinin itirafını yaptı:
-Cizre’de, Sur’da sadece PKK ile değil, aynı zamanda İran’la, Rusya’yla, Kobani’ye kadar gidip PYD’den plaket alan müttefikimiz ABD ile mücadele ediyoruz!..
İşte bu kadar!.. Pekii, bu anlattıklarımızdan çıkan sonuç ne?.. İktidar çevreleri pek fena sıkışmış durumda; ne yöne adım atsalar, karşılarında ABD/Rusya duvarı!.. Ellerindeki tek koz, AB’yi korkutacak milyonlarca mülteci; ama Batı onunda üstesinden gelmenin yolunu bulur, hiç kuşkunuz olmasın!.. Hiç bir çıkış yolu göremeyen İktidar mahfili, koca ülkeyi bir savaşa feda eder mi?. Geçmiş 14 yıla bakınca umutsuzluğum artıyor; yaptıkları yapacaklarının teminatı ne yazık ki!.. O zaman ne olacağını düşünmek dahi ürpertici. Hani, çok ünlü bir özdeyiş vardır, aklıma o geliyor: