ŞAŞIRDIM
TARİHİN EN BÜYÜK TALİHLİSİ SAKLANDIĞI İÇİN ŞU ANA KADAR 1 MİLYON 752 BİN LİRA KAYBETTİ
Milli Piyango'nun yılbaşı çekilişinde Türk Lirası değerinden tarihin en büyük ikramiyesi bir kişiye çıktı.
Bu yılın büyük ikramiyesi 70 milyon lira bir kişinin oldu.
Ama “o kişi” hâlâ ortada yok.
Bu garip bir durum değil mi?
Kimileri diyebilir ki, “Milli Piyango talihlisi ortaya çıkmak zorunda mı? Hem kendini belli edince başı derde girecek, bu nedenle kimliğini açıklamıyordur.”
Elbette büyük ikramiyeyi kazanan kişi kendini saklayabilir.
Bu en doğal hakkıdır.
Burada tuhaf olan talihlinin parasını hâlâ tahsil etmemiş olması.
Milli Piyango İdaresi, her yıl kazanan numaraların sahiplerinin gelip paralarını tahsil ettiğini açıklar.
Kazanan kişi çoğu kez kimliğini gizli tutmak için avukatını gönderir.
Böylelikle kişi gizli kalır.
Ama kamuoyu ikramiyenin talihliye ulaştığını bilir.
Bu yıl hâlâ kimse gidip parasını almadı.
İyi niyetle bakabiliriz tabii.
Akla ilk gelen mantıklı açıklama şu olur;
“Talihli henüz biletine bakmamıştır, ya da bileti kaybetmiştir, çöpe atmıştır, kazandığının bile farkında değildir.”
İkinci mantıklı açıklama şöyle olabilir;
“Talihli yoksul ya da muhtaç biri değil, hali vakti fena olmayan biridir. Bu kadar parayı almadan önce ne yapacağına iyi karar vermek için beklemektedir. Sonuçta parayı bir yıl içinde tahsil etme hakkı var.”
Ancak Milli Piyango'nun çeşitli çekilişlerinde yaşananlara bakınca, insanın aklına ister istemez bir hile olup olmadığı da geliyor.
Bu piyango idaresi 12 yıldır büyük ikramiyeyi hep çeyrek bilete çıkarıyordu. Rekor ikramiye her nasılsa tam bilete çıktı. Acaba o bileti alan aslında bilindik biri mi? Bekleyip olayı soğuttuktan sonra mı parayı tahsil edecek?
Hatırlayan olacaktır; yılbaşından bir iki gün sonra, bir milletvekili büyük ikramiyenin AKP'li müteahhitlerden birine çıktığını, bu müteahhitin de parayı Bilal Erdoğan'ın vakfına hibe ettiğini ileri sürmüştü.
Milli Piyango İdaresi de büyük ikramiye talihlisinin henüz gelip parayı tahsil etmediğini açıklamıştı.
Ancak aradan tam bir ay geçti.
Piyango talihlisi ilk gün gidip parayı tahsil etse, bankaya yatırsaydı bugün itibarıyla yüzde 22 faiz esas alınarak tam 1 milyon 722 bin lira daha kazanmış olacaktı.
Aylık kazanç olarak hayli zengin olanların bile burun kıvıramayacağı bir rakamdır bu.
Heeeey, büyük talihli neredesin?
ÖNERİ
SARIGÜL KENDİNDEN ÜÇÜNCÜ KİŞİ OLARAK SÖZ ETMEKTEN VAZGEÇMİYOR
Siyaset sahnesinin yeniden ünlenen ismi Mustafa Sarıgül, Şişli adaylığını açıklamakla mı kalacak yoksa bu hareketten yararlanmak isteyenler DSP'ye akın edecek mi?
Bu konu bugünden itibaren biraz daha netleşecek.
CHP, bütün adayları tamamlandıktan sonra DSP'nin durumu da ortaya çıkacak.
Eğer Sarıgül, sadece Şişli için ısrar etmez de eylemini daha geniş alana taşırmak isterse, başta CHP küskünleri olmak üzere pek çok yerde DSP'ye aday bulmakta sıkıntı çekilmeyecektir.
Mustafa Sarıgül'ün Şişli adaylığını açıkladıktan sonra medyada gördüğü ilgi, bu hareketin sadece Şişli ile sınırlı kalmayacağı hissi uyandırdı bende.
İşte ilk işaret Gaziantep'ten geldi.
Celal Doğan DSP'den büyükşehir adayı oldu.
Bu arada madem Sarıgül çok gündeme geliyor, çok dikkatimi çeken bir noktayı tekrar yazmak istiyorum.
Bana göre Mustafa Sarıgül'ün en itici davranışı, kendisinden “üçüncü bir kişi gibi” söz etmesi.
Adam yapacağını söylemek için “Sarıgül şöyle yapar, Sarıgül böyle yapar, Sarıgül affetmez, Sarıgül herkesi kapsar” gibi cümleler sarf ediyor.
Konuşma akışı içinde belki bir kere kulağa da hoş gelebilecek bu söylem türü, neredeyse her cümlede kullanılınca hiç hoş olmuyor.
Sarıgül'ü son çıktığı TV programlarında ve verdiği röportajlarda aynı hava içinde görünce yazmak istedim.
BUNU YAZMAK GEREK
DEVLETİN BAŞI ile MEMURU FARKLI ŞEYLER YAPABİLİRMİŞ
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın son televizyon konuşmasında çok tuhaf bir nokta dikkatimi çekti.
Erdoğan liderlerin yaptıklarıyla, istihbaratın yaptıklarının farklı olabileceğini söyledi.
Suriye konusunda konuşan Erdoğan, Suriye ile en tepeden bir ilişki olmasa bile bir diplomatik bağlantının olduğunu söyleyerek istihbarat birimlerinin bu ilişkiyi sürdürdüğünü söyledi.
Erdoğan'ın bu konuyla ilgili cümlesi aynen şöyle; “Şu anda Suriye ile bizim alt düzeyde dış politika yürütülüyor. İstihbarat örgütleri bu noktada illa liderler ne yapıyorsa, biz de onu yaparız havasında olamaz. Liderler çoğu zaman devreden çıkabilirler, istihbarat örgütleri bunu değerlendirir. Düşmanımız dahi olsa ipi tamamen koparmayacaksınız. Olur ki o ip size bir gün lazım olabilir. Bu geleneği siyasi tarihimizden baktığımızda değerlendirmek durumundayız.”
Şaşırtıcı değil mi?
Bu nasıl mantıktır anlamak mümkün değil.
Devletin bir temel politikası olması gerekir.
Bir konu tepede oturanlara gelinceye kadar alt düzeyde elbette düzenlemeler yapılır.
Ama Erdoğan sanki kendi dışında gelişmeler oluyormuş gibi anlatıyor konuyu.
Bu bir algı operasyonudur aslında.
Bugünkü gidiş artık Esad'la masaya oturulacağını göstermektedir.
Erdoğan da kendi tabanını bu güne hazırlıyor.
Bugüne kadar hiç söz etmediği, “açık kapı, ipleri elde tutmak gerek” türü tanımları dile getirmesi bu yüzdendir.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
ARKA CEPTEKİ CÜZDANDA BİRDEN FAZLA KREDİ KARTI VARSA TEMASSIZ UYGULAMASI YAPILAMIYORMUŞ
Pazar günkü bir yazımda bankalara, “Bu doğru mu yoksa şehir efsanesi mi?” diye sormuştum.
Konu şu; Pek çok yerde küçük harcamalar için artık kredi kartlarının temassız özelliği kullanılıyor.
Peki arka veya yan cebinizde duran kredi kartına pos makinesi yaklaştırılırsa, sizden habersiz para çekmek mümkün mü?
Bankalardan henüz bir cevap gelmedi.
Ancak Göcek'te oturan İTÜ bilgisayar mezunu bir okurum teknik açıdan bilgi göndermiş.
Diyor ki, “Eğer cüzdanınızda birden fazla kredi kartı varsa, bu cüzdana yaklaştırılan pos makinesi hangi karttan çekeceğini bilemediği için işlem yapılmaz. Zaten makineler de buna göre dizayn edilmiştir. Ama sadece tek kart varsa o zaman sorun yaşanabilir.”
Sanıyorum pek çok kişide birden fazla kredi kartı olduğuna göre farkında olmadan cüzdanınıza yaklaştırılacak pos makinesi herhangi bir çekim yapamıyor.
Bİ SORALIM BAKALIM
OKUMA YAZMA REKORU NASIL KIRILIYORMUŞ?
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan, sosyal sorumluluk projeleri ile yakından ilgileniyor.
İyi de ediyor.
Emine Erdoğan'ın son uğraşlarından biri hâlâ okuma yazma bilmeyenler için açtırdığı kurslar.
Bu da çok güzel.
Ancak Emine Erdoğan bu kursları tanıtırken, “Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırdık” demiş.
Şöyle demiş Emine Hanım; “Geçen yıl bugün başlattığımız ‘Okuryazarlık Seferberliği' ilk yılında Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırdı. Tarlasından, fabrikasından çıkıp, geçmişteki imkansızlıkları telafi ederek, okuma-yazma öğrenen tüm kursiyerleri ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın emektar öğretmenlerini tebrik ediyorum.”
Bir yıl içinde 76 bin kurs açılmış ve bu kurslara 780 bin kişi katılmış.
2019'da hâlâ bu kadar okuma yazma bilmeyen olması üzücü tabii ama kalanları okuma yazma konusunda eğitince, buna hemen “Cumhuriyet tarihinin rekoru” demek bana göre fazla gayretkeşlik.
Türkiye'de ilk okuma yazma seferberliği 1927'de başladı.
O yılda yüzde 11 olan okur yazarlık oranı 1935'de yüzde 20.4'e, 1950'de yüzde 33.6'ya, 1960'ta yüzde 39.5'e ulaştı.
Türkiye 1960 ve 1990'da iki yeni seferberlik daha ilan etti. Böylelikle 2008'de okuma yazma oranı yüzde 85.71'e daha sonraki yıllarda da yüzde 90'ın üzerine yükseldi.
Özetle Türkiye bu konudaki seferberliğini Cumhuriyet döneminde hep sürdürdü ve bugünlere geldi.
https://twitter.com/can_atakli_