TARİHİN ve TALİHİN ANLAMLI JESTLERİ…

TARİHİN ve TALİHİN ANLAMLI JESTLERİ…

Önce iyi haberler: Ağanın eli yine tutulmuyor, itibardan yine tasarruf etmedik! Kendi halkımız inim inim inlerken dostluk ve iyi niyet jesti olarak Somali’nin İMF’ye olan vadesi geçmiş borcunu ödedik, 120 ülkeye sağlık desteği sunduk, Tunus’a 5 milyon dolar hibe sağladık. Böylece dünyaya nam salarken şanımızı yürütmedik, adeta şaha kaldırdık…

Ülkemizi susuzluk büyük ölçüde tehdit ederken, topluca yağmur duasına çıktık ama akarsularımızı ve yeraltı sularımızı ciddi su sorunu yaşayan Katar’la ortaklaşa yönetmek gibi bir yola girdik. Onları tercih etmediğimiz için batı bizi kıskanmayı sürdürecek!

Ülkemizde 1 milyon 500 bin yabancı konut satın almış. 250 bin doları verene yurttaşlık veriyoruz. Bu parlak zekâmızdan ötürü batı bizi niye kıskanmasın?

Sonra ön not: Katar hem çok zengin, hem parası çok bol, hem itibarı yüksek, hem çok cömert, hem tokgözlü, hem CB Katar’ı çok seviyor, hem Katar emiri CB’yi çok seviyor…

Yetmedi, yeter mi? Ayrıca Katar emiri banka almayı, fabrika alıp işletmemeyi, arazi alıp bi kenara atmayı çok seviyor. ABank’tan Finansbank’a, otelden yaylaya, gazeteden yalıya, arsadan tabloya, Banvit’ten Haliç Port’a, sahilden kupon araziye, Tank Palet’ten Borsa İstanbul’a, Digitürk’ten İstinye parkın yarısına kadar hep getirisi olan yatırımları alıyor ama istihdam yaratmayı hiç düşünmüyor! Ne akıllı bu emir!

Devir mi ediliyor, bağışlanıyor mu, satılıyor mu, kaça satılıyor asla bilemediğimiz bu alışveriş üzerine bize de El Sani’nin hatırına İstinye’de bir caddeye KATAR caddesi tabelası asmak düşüyor! Özetle biz Katar’la yatıp Katar’la kalkıyoruz. İbre Katar’ı gösteriyor, kantar Katar’ı tartıyor. Pek çoğumuzun bu jestleri görmemesini, duymamasını, işitmemesini şaşırtıcı olmasa da üzücü buluyoruz…

Cefa ve vefa çıtamız çok yüksekken gelelim diğer başlıklara…

Tarihin anlamlı jestleri, talihin cömert armağanları her zaman herkese kısmet olmuyor. Genellikle bir koltukta çok karpuz taşıyanlara, arkası ve dayısı olanlara bu ikramiye daha çok vuruyor! Sayısız maaş, ballı koltuklar, önemli makamlar, hayır hasenat işleri gibi…

Vekillerin kaymakamları sürdürdüğü, arkası olanın hemen iş bulduğu bir dönemde adalet ve kalkınma tüm gücüyle sürerken; Açılmış fabrikaların yeniden açılmasına tanıklık ediyoruz. Çivi çakılmayan tesislere yeniden temel atıldığını görüyoruz. Nereye gittiği, ne götüreceği belirsiz trenler için törenler yapıyoruz.  Tüm bunların adı olsa olsa hikâye anlatma, algı yönetimi, göz boyama iken, birileri keşke yaşamın hem ders, hem derslik olduğunu anlasa, anlayabilse artık…

2 milyon 500 bin hane yardımlarla yaşamaya çalışırken, 15 milyon kişi gıdadan kömüre 44 farklı yardımla ayakta kalma savaşı verirken, işsizlikte cumhuriyet tarihinin en acı rekoru kırılırken cefa ve vefa çıtamız giderek yükseliyor! Vatandaş; “Açım, işsizim, çaresizim!” diye feryat ederken! Araştırmalar Türkiye’deki yoksulluğun korkunç boyutlarını ortaya koyarken, boş cüzdanını göstererek ağlayan yurttaşların sayısı artarken, işsiz kalan binlerce kişi kâğıt toplarken, Sayıştay yardımlarda keyfiliği ortaya koyarken;

Aile çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Z.Z.S; “Türkiye’deki yoksulluk, özellikle aşırı yoksulluk sorun olmaktan kalktı” diyebiliyor.

Avcılar Belediyesi meclis üyesi olan zat; “Lan! Biz şu anda 120 devlete yardım yaptık. En büyük yardımı yapan ülkeyiz. Tankımızı, uçağımızı, uçaksavarımızı, uçak gemimizi, SİHA’larımızı yapıyoruz. Kim aç? Bana aç insanı gönderin. Ben onun bütün ihtiyacını göreceğim” diye hava basıyor.

Çok anlaşılır olmasa da neyi işaret ettiği, kime göz kırptığı belli olanların, bağlı ve bağımlı bulunduğu görüşün tutsağı olanların, yersiz coşku ve öfkeli bir vücut diliyle tribünlere oynayanların bu açıklamaları işe yarar mı? Ya da ahaliyi hizaya sokar mı? Onu biz bilemeyiz. Bildiğimiz o ki;

3 milyon 635 bin Suriyeli mülteciyi önünü, arkasını, yarınını, öbür gününü düşünmeden ve hesaplamadan misafir ediyoruz ya! Onlardan biri olan ve iki küçük çocuğu ve eşiyle Tarlabaşı’nda sığındığı odanın duvarlarına bakarak konuşan 34 yaşındaki Muhammed İbrahim; “Suriye’de evimiz vardı, güzeldi, ama hayallerimizle birlikte o da yıkıldı. Ekmek alacak paramız yok, komşulara borçla yaşıyoruz” diyor.

Yine bildiğimiz o ki; İşçi emeğinin karşılığı alamıyorken! Diplomasını duvara asan gençler ve binlerce işsiz yalnızca yemek ve ulaşım masrafları karşılığında bir işte çalışmaya hazırken! Esnaf raflara dizdiği mallarına iç çekerek bakarken! Görünmeyen yaraları her gün bir başka yerden kanayan kadınlar, çaresizliğin girdabında yürekleri yırtılan babalar, evin direğinin burnunu sızlatan çaresizlik dolu bakışları arasında TÜİK “işsizlik azaldı” diye açıklama yapıyor!

Geriye ne mi kalıyor? Her 10 kişiden 6’sının işsiz olduğu ekonomik başarı! Küçük ve büyük sevinçler, baş döndürücü yalanlar, ikiyüzlü açıklamalar, alanın memnun, satanın mesut, Katar’ın musmutlu, Tunus’un zil takıp oynadığı, halkın büyük ölçüde mahzun olduğu Yeni Türkiye! Somali’yi bilemedim…