TAT ve KOKU KAYBI GERİ DÖNDÜ

Altınbaş Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şevket Özkaya, bu yeni varyantta en sık rastlanan şikâyetin COVID 19'un ilk zamanlarında da görülen tat ve koko kaybı olduğuna işaret etti.

Bu yeni varyantın bulaşıcılık oranının yüksek olduğunu belirten Prof. Dr. Özkaya, DSÖ-Dünya Sağlık Örgütü’nün bazı ülkelerde COVID 19' a bağlı salgın nedeniyle hastaneye yatış, yoğun bakıma kabul ve ölümlerle ilişkin raporlardaki artışlara dikkat çektiğini belirtti.

“Dünya Sağlık Örgütü’nden mevcut önemlere uyulması çağrısı”

DİŞ HEKİMLERİ SAHAYA İNDİ DİŞ HEKİMLERİ SAHAYA İNDİ

Prof. Dr. Özkaya açıklamasında, “DSÖ, Covid-19'un başta Eris gibi varyantların riskini değerlendirebilmesi için ülkelerden gelecek raporların önemine işaret ediyor. Tüm ülkeleri hayat kurtarmak ve uzun süreli Covid-19 yükünü önlemek için mevcut tavsiyelere ve önlemlere uymaya çağırıyor" dedi.

“Önümüzdeki günlerde vakalarda artış olabilir”

Türkiye’deki durumu da değerlendiren Prof. Dr. Özkaya, “Yeni akciğer tutulumu görülen vakaların olmasına rağmen ağır ve kritik hastamızın olmaması sevindirici. Ancak okulların açılması ve yurt dışı seyahat hareketliliğinin artmasının yanı sıra hava sıcaklıklarının azalması ile önümüzdeki günlerde vakalarda artış olacağını tahmin ediyoruz” uyarısında bulundu.  

“Bugün her hastalık COVİD-19 aşılarına bağlanıyor! Doğrusu Ne?”

Pandemi sonrası en büyük tartışma, aşılar konusunda oldu. Salgın, alarm durumundan çıkınca yani ağır hastalar ve ölümler bitince, aşı tartışmaları dünyada olduğu gibi Türkiye’de de arttı. Özkaya, son zamanlarda aşılara bağlı hastalıkların hem haberlerde hem sosyal medyada tartışma konusu olduğunu belirtti. Bugün toplumun büyük kesiminin başlarına gelen her hastalığı aşılara bağladığını ifade eden Özkaya’ya göre, böyle bir durum söz konusu değil. “Neredeyse toplu aşılamanın üzerinden 2 yıla yakın zaman geçti. Etkisi olduğunu düşünmüyoruz ama şu bir gerçek. Geriye baktığımızda 3 yıllık pandemide COVID 19'u geçirenlerin büyük kısmında hastalık sonrası fiziksel ve psikolojik anlamda ciddi sorunlar yaşandı. Hastaların birçoğunda yaşlanma ve yıpranma etkileri görülüyor. Halen süregelen şikayetlerden mustaripler. Aşılar o dönemde hayatta kalmamızı sağlayan tek bilimsel gerçekti. Son uç olarak bugünkü hastalıklarımız aşılardan değil COVID 19’un vücudumuza verdiği hasarlardan kaynaklanıyor” açıklamalarını yaptı.

Tekrar salgın olursa ve aşı olmak zorunda kalırsak ne yapacağız?

Salgının yayınlaşması durumunda tekrar aşı olunup olunmayacağı sorusuyla çok sık karşılaşmaya başladıklarını belirten Özkaya, “Geriye dönüp baktığımızda uzman görüşü olarak şunu söyleyebilirim; " COVID 19 salgınını yaşayarak öğrendik. Aşılar hayat kurtardı. Sağlık Bakanlığımızın önderliğinde Sinovac yani Çin aşısı ilk gelen aşı idi ve en riskli grup olan sağlık çalışanlarının hepsi bu aşıyı oldu. Alman aşısı Biontech ise test sonuçlarına göre koruyuculuk oranı daha fazla aşı idi. Toplumumuz kolayca ulaşabildi. Sonra yerli aşımız Turkovac geliştirildi ve kullanıma sunuldu. Koruyuculuk oranları daha düşük görünse de bugün geriye baktığımızda yeni bir salgın tehlikesi altında tekrar aşı olmak gerektiğinde güvenle inaktif yerli aşımızı olabileceğimizi düşünüyorum” diye konuştu.

“Aşılar arasında ölümden koruma açısından fark yok”

Özkaya sözlerin şöyle sürdürdü, “Bizim toplumumuz için inaktif Sinovac ve Turkovac aşısı ile en çok tartışılan mRNA aşısı Biontech aşıları arasında ağır hastalık geçirme ve ölümden koruma açısından fark olmadığını görüyoruz. Ayrıca geriye dönüp baktığımızda; Sağlık Bakanlığımız bu salgında belki tüm dünyadaki en başarılı kurumların başında geliyor ve toplumda en az hasarla salgını anlatmamızı sağladılar diyebiliriz. Bundan sonra da Sağlık Bakanlığımızın önerileri en büyük güvencemiz olacağı için, yeni bir varyant ile vakalar artarsa toplumun endişe etmesine gerek yoktur."