TEBRİKLER; EĞİTİMİ de HALLETTİLER

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Tebrikler; eğitimi de hallettiler

Öncelikle bir doğruyu saptayalım.

Korona konusu en büyük darbeyi eğitime vurdu.

Okullar bir süre kapalı kaldı, sonra uzaktan eğitime geçildi, ardından bazı sınıflarda yüz yüze eğitim başladı, koronanın azgınlaşması üzerine yine ara verildi, yüz yüze sınıfların bir bölümünden vazgeçildi, derken tam kapanma geldi.

Sonuç; okulda bile zor zapt edilen öğrenciler genel olarak kontrolsüz kaldılar, eğitim verildi verilmesine belki ama bundan yararlanabilen ve kendilerini geliştirenlerin oranı ne kadardır ben bilmiyorum.

Tüm bunlara bir de Milli Eğitim Bakanlığı’nın “bu yıl sınav yapılmaması” kararı eklendi.

Sınav en çalışkan öğrencinin bile sevmediği bir kavram.

Hepimiz geçtik bu sıralardan, biliyoruz.

Siz zaten uzaktan ve zar zor yürüttüğünüz eğitim sisteminden sınavı kaldırır ya da keyfe bırakırsanız, o öğrencilerden de velilerinden de bir hayır gelmeyeceğini bilmek zorundasınızdır.

Normal zamanlarda, herkesin okula gittiği dönemlerde bile öğrenciyi okula bağlayan, sorumluluk yükleyen ana unsur sınavlardır.

Sınavda başarılı olamazsan sınıfı geçemezsin.

Milli Eğitim Bakanı, sanki tüm öğrenciler eksik kalmasın diye güya kayıp zamanları telefi etmek için neredeyse yaz ayının tamamında eğitime devam edecek.

Tam kapanma döneminde bile uzaktan eğitimi açık tuttular, pek çok evde ne sorunlar yaşandı bu yüzden.

Okulların temmuza kadar açık olmasının eğitime katkı açısından pek yararı yok.

Tam tersine aileler için eziyetten öteye gitmeyecek.

Çünkü sınav yok, sınıfta kalmak yok.

Üniversitesi veya özel nitelikli liselere girme aşamasındaki çocuklar hariç, sınavsız sistemde okulları disiplin altında tutmak mümkün olabilir mi?

Bakın size Anadolu’nun çeşitli yerlerinde fedakarca hizmet vermeye çalışan öğretmen dostlarımdan aldığım bilgileri sunayım.

9’uncu sınıfta 36 kişilik sınıfta ortalama katılım sayısı 30’u bulurken, sınavların keyfe bırakılması sonucu dersleri izleyen öğrenci sayısı 14’e düşmüş.

10’uncu sınıfta derslere 20-25 arası öğrenci düzenli katılırken, bu sayı 8-10’a inmiş.

12’nci sınıflarda derse katılım birçok yerde 1-2 düzeyine kadar gerilemiş.

Sınav olmamasının yanı sıra performans ve proje notu da verilmiyor bu dönem.

Bu da derslere katılımı hayli düşürmüş.

Birinci dönem ekim ayında verilen proje ödevlerinin, nisan ayının ilk haftasında toplanıp değerlendirilmesi gerekiyormuş. Eğer öğretmen, proje ve performans notlarını e-Okul’a işlediyse, öğrenci sınava girmemek için dilekçe verdiyse, not olarak değerlendirilmeyecekmiş.

Sonuç olarak; pandemi nedeniyle ağır darbe yiyen eğitim, bakanlığın öğretmenlere hiç sormadan aldığı bu tür kararlarla iyice kötüleşti.

İyi özel okullarda okuyan ve dersleri, velilerinin de sorumlu davranmasıyla izleyen ve okuldaymış gibi eğitim alabilen öğrencilerle diğerleri arasındaki mesafe de ciddi biçimde açılıyor.

Bu olağanüstü haksız durumun sorumluları ise muhtemelen kendi özel okullarında durumu kurtardıkları için dönüp başka bir şeye bakmıyorlar.

Milli Eğitim Bakanı’nın ücreti yüksek olan ve öğrenci sayısı da hayli fazla olan özel okul zinciri var.

Sanıyorum zihnindeki tek konu bu okulların zarar etmesini önlemek.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Milli Savunma Bakanı’na birkaç soru sormak istiyorum

Başlıktaki “sormak istiyorum” sözü aslında laf ola beri gele söylenmiş söz.

Nasıl olsa cevap vermeyecektir.

Çünkü burunları Kaf Dağı’nda, iktidar sarhoşluğu içinde bize cevap mı verecek bir de.

Ama olsun, kayda geçmesi amacıyla ben sorayım.

Bakan Akar, Pençe Şimşek ve Pençe Yıldırım operasyonlarında 113 teröristin etkisiz hale getirildiğini açıkladı.

Etkisiz hale getirmek biliyorsunuz öldürmek anlamında kullanılıyor.

Operasyonlarda 107 mağara ve sığınak tahrip edilmiş.

1 Ocak’tan bugüne kadar toplamda 1.070 terörist etkisiz hale getirilmiş.

Şimdi soruyorum;

1- Öldürülen bu teröristlerin cesetleri ailelerine teslim ediliyor mu, yoksa bombalanan mağaraların içinde mi kalıyor?

2- Etkisiz hale getirilen bu teröristler arasında Diyarbakır Anneleri’nin beklediği çocuklar da var mı?

3- Binin üzerinde teröristin öldürüldüğü açıklanırken, Diyarbakır’da özlemle bekleyen annelerden bir tepki geliyor mu, “Bizim çocuklarımız ölmesin” diye yalvaran anneler var mı?

4- Eğer anneler operasyonları hiç tepki vermeden izliyorlarsa kendi çocuklarının ölmeyeceğinden emin oldukları için mi bu kadar sakin kalabiliyorlar?

DEDİKODU

Sedat Peker Dubai’de değilmiş

Bu bilgi kesin değil.

Ama bu konuları çok bilen ayrıca diplomasi geleneği de olan bir dostum, Sedat Peker’in Dubai’de olmadığını söyledi.

Hayretle ve merakla yüzüne bakınca da “Önce öyleydi ama Peker daha sonra yer değiştirdi. Yanındaki birkaç kişiden başka nerede olduğunu bilen yok, videolar Dubai’de çekilmiyor” dedi.

İddialı bir cümle tabii…

İyi de göğsünü gere gere, “Ben Dubai’deyim, haydi gelip alın” demiyor mu?

Dostum dedi ki, “Bu, işin şaşırtmacası. Bu kadar önemli açıklamalar yapan bir kişi yerini bu kadar açık etmez, ne kadar iyi korunursa korunsun bunu göze almak istemez, bu biiiir.”

Ardından benim de aklıma gelen ama dillendirmediğim bir noktaya parmak bastı.

“Dikkat ediyor musun?” dedi, “İçişleri Bakanı bu kişinin bir mafya lideri olduğunu, Kırmızı Bülten’le arandığını söylüyor ama Birleşik Arap Emirlikleri’ni resmi kanallardan zorlamıyor.”

Ben de bunun üzerine sanki çok bilirmişim gibi, “Tamam da bu emirlikle iktidarın arası iyi değil, istese de sonuç alamaz” dedim.

Dostum, “O kadar da değil” dedikten sonra ekledi, “Böyle bir durumda resmi hiçbir işlem başlatmamak affedilir şey değildir.”

Sonra durdu ve müstehzi biçimde gülümseyerek şöyle devam etti; “Galiba onlar da Peker’in yerini bilmiyorlar ve telaş içindeler. Bu nedenle Dubai ile resmi temas sağlayamıyorlar.”

KOMİK

Kim bilir kaç kişi korkulu Peker rüyası görüyordur

Sedat Peker 6’ncı videosunu da sabah erken saatlerde yayınladı.

Yine çok önemli iddialar var.

Süleyman Soylu’nun oğlu da şoförü de müdürlerinden biri de Peker’in açıklamalarında yer tutuyor.

Örneğin uyuşturucu operasyonu sonucu gözaltına alınan birinden 5 milyon dolar istenmiş, adam vermeyince yanmış.

Ayrıntılarını diğer sayfalarda okursunuz nasıl olsa.

Burada değineceğim konu, Peker’in henüz isimlerini bilmediğimiz kaç kişide korku yarattığı.

Bugüne kadar gazeteci rolü oynayan Özışık kardeşlerin başına gelen şey sanıyorum birçok kişiyi de korkutmuştur.

Hadi Özışık, muhtemelen Sedat Peker’in kendisiyle yaptığı görüntülü konuşmaları kaydettiğini bilmiyordu. Hatta muhtemelen böyle bir şeyin mümkün olup olmadığını bile bilmiyordu. Ben bilmiyordum örneğin, kime sorsam bilmediğini söyledi.

Bu nedenle son derece rahat, laubali biçimde birkaç konuşma yapmış Peker’le.

Oysa Sedat Peker bunları kaydetmiş ve Hadi Özışık bunları inkar edince ortaya koyuverdi.

İlk kurban bu yani…

Peki Sedat Peker yurt dışına gittiğinden beri, sonra da ilk videosunu yayınladığı 2 Mayıs’tan bu yana başka kimlerle konuştu acaba?

Bu kişiler Peker’e ne söylediler?

Peker bu konuşmaları da kaydetti mi?

Mantıken Hadi Özışık’la konuşmasını kaydettiyse başkaları ile olanları da kaydetmiştir.

Zaten ne diyor; “Beni yalanlamaya kalkmayın fena rezil ederim.”

O halde gazeteci, siyasetçi, iş insanı, bürokrat, polis, jandarma pek çok kişi, şu sıralar biraz korkulu, biraz endişeli bekliyordur.

Tabii ağızlarını açmamak için kendi kendilerine yemin de etmişlerdir mutlaka.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Anket yerine akıl veriyorlar artık

Her şey tersine akmaya başladı.

Saray iktidarı, en güçlü olduğu konularda bile patinaj yapıyor.

Örneğin kamuoyu anketleri bunun tipik bir örneği.

Erdoğan, yıllarca anketler üzerinden çok ciddi bir algı operasyonu yönetti.

Olur olmaz zamanlarda yaptırdığı anketlerle kamuoyunun zihnine “en güçlü, en büyük, en yenilmez parti AKP’dir” algısını sokmayı başardı. Kazandığı seçimlerde, çok önceden yaratılan anket fırtınalarının çok büyük etkisi olduğu bilinen bir gerçek…

Oysa şimdi durum farklı.

Artık saray, anketler üzerinde dans etmiyor.

Kamuoyu araştırması yayınlayamıyor.

Bunun yerine anti-anket tartışması yaratmaya çalışıyor.

Saraya bağlı yazarlar, anketlerin gerçekleri yansıtmadığını yazıp söylüyorlar örneğin.

Bazıları muhalefetin ısmarlama anketlerle kendini önde gösterdiğini ileri sürüyor.

Daha ciddi saray yazarları ise örneğin dün gördüm, Abdülkadir Selvi “İktidarı yüksek veya düşük, bunun karşısında muhalefeti yüksek ya da düşük göstermenin kimseye faydası yok” diyordu yazısında mealen.

Kısacası AKP, “Bizim durum kötü, en iyisi şu anketleri bir süre unutalım, unutturalım bari” havasında.

https://twitter.com/can_atakli_