TEMİZLİK İMANDAN GELİYORSA, BU NEDİR ki?!.

TEMİZLİK İMANDAN GELİYORSA, BU NEDİR ki?!.

Bir zamanlar, temizliğin, yıkanmanın ayıplandığını hatta ahlaksızlıkla bir tutulduğunu biliyor muydunuz?..


Avrupa ve Amerika’da tarihin önemli bir bölümümde temizlik “uygunsuz” görülmüş ve dinsel açıdan yasaklanmıştı. Roma hamamlarında yaşanan o ünlü sefahat alemleri sonrası, Erken Hristiyan Kilisesi temizliği “din dışı” ilan ederek sorunu kökünden çözme yoluna gitmişti!.. örneğin Aziz Francis“yıkanmamış vücut dindarlığın işaretidir” diyordu... Bu öğreti o denli kesin ve uygulanır hale gelmişti ki; krallar, kraliçeler bile bu kurala titizlikle uyuyordu... Mesela, Kastilya Kraliçesi yaşamı boyunca yalnızca iki kez yıkanmakla övünmüştü; doğumunda ve evlenmeden önce!..


Fransa Kralı 14. Lois de, ömründe yalnızca iki kez yıkanmıştı... Hatta Fransa Kralı’nı ziyarete gelen bir Rus elçi, ülkesine döndüğünde, Çar’a verdiği raporunda not olarak, “14. Lois’nin tıpkı vahşi bir hayvan gibi koktuğunu” bildirmişti!.. Rusların o zamanlar banyo kültürü çok daha ileriydi: ayda bir kez yıkanıyorlardı!..


Amerikalı sömürgeciler, rastgele cinsel ilişkiyi çağrıştırdığı için banyoyu ve çıplaklığı neredeyse lanetlemişlerdi. Pennsilvanya ve Virginia eyaletlerinde kanunlar banyo yapmayı ya yasaklıyor, ya da sınırlar getiriyordu. Philadelphia’da bir dönem, bir ay içerisinde birden fazla banyo yapan kişiler hapse bile atılmıştı!..


İşin ilginç yanı; adı sanı pek bilinmeyen uygarlıklar, güçlü ve gösterişli uygarlıklardan çok daha temiz ve doğal olarak sağlıklıydı. Arkeolojik araştırmalar, Gazze’de 5 bin yıllık bir banyo geçmişi olduğunu ortaya çıkardı. Babil’de bulunan, içinde sabun benzeri bir madde çıkan kil kapların, Milattan Önce 2 bin 800 yıllarına ait olduğu saptandı!.. Mısırlılar tarihe geçen en temiz toplumlardan; tabii firavunların Mısır’ından söz ediyorum!..


Tabii ki, yıkanmanın zirvesinde olan toplum, Romalılardı... Roma umumi hamamları toplumsal hayatın merkeziydi ve banyo yapmak en temel sosyal görevdi. Roma’da kişi başına düşen ortalama su tüketimi bin 350 litreden fazlaydı..


-Bu miktar bugün ortalama 5-6 Türk ailesine fazlasıyla yetecek miktardı!..

 


Peki, ya Türkler?..

 


Gelelim bize, yani atalarımıza; Türklerde İslamiyet öncesi ve sonrası arasında oldukça büyük farklar var...


Selçukluların atası olan Oğuzlar, suyu kutsal ve arı saydıklarından, bu kutsal suyu kirletmemek için yıkanmazlardı mesela... Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen Selçuklular ise vücut bakımı ve dinin gereği olan temizlik için basit yapılar yaptırmışlardı. Kuran’da akmayan suyla temizlik yapmanın “caiz” olmadığı, mutlaka akan su kullanılması burulduğundan, Türkler, Bizans hamamlarını buna göre değişiklikler yaparak kullandılar.


Türklerde yıkanmak o denli önem kazanmıştı ki, saray ve konaklarda bulunan özel hamamların yanı sıra, halkın ihtiyacını karşılamak için lüksten uzak ama işlevsel bir çok halk hamamı yaptırılmıştı.


Düşünsenize, Avrupa’nın, Amerika’nın banyo yapmayı yasakladığı, lazımlıkların pencerelerden döküldüğü, Fransızların dayanılmaz vücut kokularını bastırmak için parfümü icat ettiği, İmparator Napoleon’un bir seferinin sonuna doğru karısı Josefine’e yazdığı mektupta,“üç hafta içinde evde olacağım. Sakın yıkanma!” dediği zamanlarda, Türk ve İslam dünyası medeniyetin ve bunun doğal sonucu temizliğin doruklarında dolaşıyordu:..


-Sonra devran değişti, her şey tersine döndü!..



Tersine dünya!..

 


Şimdi, “bu temizlik konusu da nereden çıktı?” diyeceksiniz...


Bizim KORKUSUZ’da gözüme çarpan bir haberden tabii... İngiliz çevreci Donnachadh McCarthy, yememiş, içmemiş, araştırmış ve şöyle bir sonuca varmış:


-Her gün duş almak israftır!..


McCarthy, her gün duş almanın pahalı ve gereksiz olduğunu, ayrıca çevreyi de kirlettiğini belirttikten sonra şu “ölümcül” öneriyi yapmış:


-Haftada bir kez banyo yapmak sağlıklıdır!..


Bu öneriyi yüz yıllar önce yapsa, yukarıda saydığım “pislik zamanları” der geçerdim. Ancak, ne yazık ki geçen yüzyıllar içinde temizlik-pislik meselesi can acıtacak denli yer değiştirdi... Zaten haftada bir yıkanmayı “zul sayan” bir toplum haline gelmemiz yetmiyormuş gibi, şimdi bu haberi okuyanların bir bölümünün yıkanma süresini en az iki haftaya çıkarmayacağı, böylelikle “ter kokusunun” adeta kutsandığı yolculuklara iyice mahkum olmanın dayanılmaz sefaletini yaşamayacağımız ne malum?!. Bana kızabilirsiniz ama elinizi vicdanınıza koyun, yalan mı?. Buyurun istatistiklere bakalım:


-Ülkemizin kahir çoğunluğu yıkanmaktan hoşlanmıyor... Yüzde 39’u yıkanması gereken durumlarda dahi elini yıkamıyor... Toplumun dörtte 1’i diş macunu kullanmıyor. 13 milyon hanede diş fırçası yok... Günde iki kez düzenli diş fırçalayan yurttaş oranı yüzde 15... Rexona’nın yaptığı araştırmaya göre deodorant kullananların yüzde 46’sı koltukaltına sıkması gerekirken yüzüne sıkıyor...Her 100 aileden yalnızca 33’ü deodorant kullanıyor...


Bir zamanlar, Batı toplumlarına “temizliği” öğreten İslam toplumlarında ise durum bizden çok daha  acınacak durumda... Sanki yüzyıllar öncesine 180 derece ters bir dönüş yaşıyormuşuz gibi!.. Temizlikte de, eğitimde, okumada, kültürde, sanatta olduğu gibi büyük bir hızla baş aşağı gidiyoruz...