Açılım sürecinin sona erdirilmesinden ve iki terör örgütüne karşı hem askeri hem de adli operasyonlar düzenlenmesinden büyük çoğunluk çok memnun. Bir Kürt dostumun söylediği gibi “Devlet şaha kalktı. Bize huzur gelecek” cümlesinde de ifadesini bulan bir beklentiyi de karşıladığı anlaşılıyor. Diğer yandan atılan bombaların hedefe ulaşıp ulaşmadığını, ne kadar caydırıcı olduğunu askerlerin değerlendirmesine bırakılım; ama Ferit İlsever’in dediği gibi aslında atılan bombaların emperyalizme bir tokat ve mesaj olduğunu da unutmayalım. Bu askeri operasyonun ABD ile anlaşmalı da olsa en azından uyuyan devletin uykudan uyandığını göstermesi bakımından da olumlu kabul etmek gerekir.
Bu kararın arkasında Erdoğan’ın olması ve onun seçim yatırımı hesabına dayandığı bir gerçek de olsa sonuçlarından yararlanmaya bakmak gerekiyor. Yanlış hesapla da yapılsa doğru şeylerin doğru sonuçlar da doğurduğunu tarih yazmıştır.
Ama burada sonucun gerçekten devletin şaha kalkması ve emperyalizme karşı bir duruş sergileme olduğunu zaman gösterecek. Operasyondaki kararlılık, 2008’de ABD’nin Kandil’e kara operasyonu düzenleyen Türk Ordusu’na “hemen çıkın” komutu vererek bir gecede çıkılması gibi durumların olup olmayacağı, çok büyük tehlike olan IŞİD’in de üzerine aynı kararlılıkla gidilip gidilmeyeceği, seçim yatırımı için yapılıyorsa ve seçim de istenen sonucun alınması halinde açılım süreçlerine yeniden dönülüp dönülmeyeceği gibi hususlar nihai faydanın düzeyini belirleyecek. Öte yandan geniş halk kesimince paylaşılan bir düşünce de şu: Tayyip Erdoğan başta kendisine olmak üzere AKP’ye yönelik tehditlere karşı ülkenin ekonomik krize girmesini ve belirsiz bir süreç içinde yaşamasını umursamayacak. Tehdit ortadan kalkınca da aslına rücu edecek.
Bütün bu tür değerlendirmelerde ve yapılan hesaplarda unutulan bir durum var: Ülkemizin yabancı paraya bağımlı ve ekonomik anlamda dünyanın en kırılgan beş ülkesinden biri olması. Reel sektör krizde. Dolardaki oynaklık ekonomimize ciddi bir hasar vermiş durumda. Siyasi belirsizlik nedeniyle yabancı artık gelmiyor. Yabancı yatırımcı bu belirsizliğe göre pozisyon almış, bekliyor. Yani gelinen noktada ciddi bir ekonomik sarsıntı kapıda.
Bütün ekonomik krizlerde o dönemdeki mevcut partilerin ciddi oy kaybına uğradığını biliyoruz. Hatta iktidar partiler dahil birçok partinin silindiklerine tanığız. Bu nedenle erken seçim veya koalisyon hesaplarında ülke ekonomisinin içinde bulunduğu durum ve geleceği ihmal edilmesi halinde ne AKP kalır, ne HDP, ne CHP, ne Bahçeli. Kaybedilen zaman ve kişisel hesapların ekonomik maliyeti telafisi güç bir düzeyde olur.
TERÖRÜN EKONOMİK MALİYETİ
Terörle mücadelenin askeri ve diğer doğrudan maliyetleri yanında dolaylı maliyetleri de vardır. Bu mücadeleden vazgeçilmesini sağlamak için uygulanan ekonomik ve silah ambargoları, uluslararası finans kuruluşlarının peş peşe ülkeyi ‘yatırım yapılamaz’ durumda göstermeleri, yabancı sermayenin gelmemesi ve ülkede olanın da gitmesi gibi birçok olaylar ülkeyi ekonomik bakımından bir girdaba sokmaya yetmektedir. Bu da emperyalizme karşı mücadelede bağımlı ekonomi olmanızın faturasıdır.
TERÖRÜN FİNANSMANI
Terörle mücadelede terör örgütlerinin suç örgütü olmaları nedeniyle ciddi mali kaynakları vardır. Dünyaya yayılan mal varlıkları yanında her yıl yarattıkları gelir de dudak uçuklatıcıdır. IŞİD’in yıllık gelirinin 2 milyar dolar, PKK’nın ise 500 milyon dolar üstünde olduğu iddia edilmektedir. Bu kadar büyük mali kaynaklara sahip olan terör örgütlerinin arkasında batı ülkeleri olmazsa mali kaynaklarını hiçbir yerde park edemezler. Terörle mücadelede bu gerçeği de ihmal etmemek lazım. Ülkemizi bölmeye çalışan Batı, kullandıkları terör örgütleri piyon; ama silah ve mali güce sahip,ülkemiz ekonomik anlamda yabancıya bağımlı, üretmeyen ve her an boğazının sıkılmasına olanak veren bir ekonomik yapı ve ülkesini sevmeyen ve ihanet içinde olan bir sürü insan. Bütün bunlara karşı ülkenin birliği ve geleceği için yapılan ve yapılacak mücadelenin başarısı için milli refleks ise olmazsa olmazımız...