TERÖRÜN ŞİDDETİNİ ÖLÜ SAYISI DEĞİL TOPLUMDA YARATTIĞI HASAR GÖSTERİR

ANALİZ

Terörün şiddetini ölü sayısı değil toplumda yarattığı hasar gösterir

Başta İstanbul olmak üzere büyük kentler son bir haftadır neredeyse ölü kentlere döndü.
Yaşadığım İstanbul’u söyleyeyim.
Son birkaç gündür trafikte müthiş bir rahatlama var.
Her gün uzun kuyrukların oluştuğu bazı önemli noktalardan geçiş çok kolay oluyor.
Otobüslerde yer bulmak mümkün.
Metrobüs bile çok kalabalık ama birkaç gün önceye oranla rahatlamış gibi görünüyor.
Günün her saati tıklım tıklım dolu olan pek çok lokantada şimdi çok az insan var.
Özellikle müzikli eğlenceli mekanlar bomboş. Tabii bunda şehitlere saygının da etkisi var.
Dünkü patlamadan bir gün önce, neredeyse patlama saatinde İstiklal Caddesi’ndeydim. Cadde boyunca akan insan seli yoktu, sadece kalabalık vardı.
Taksim alanı biraz da inşaat yüzünden tabii ama neredeyse bomboş.
Hiçbir zaman ilk otopark katında yer bulamadığım alışveriş merkezlerinde rahatlıkla yer bulabildim son birkaç gündür.
Kiminle konuşsam “Evdeyiz bu akşam, çıkmıyoruz” sözünü duyuyorum.
Herkes birbiriyle “bombalı araç plakalarını” paylaşıyor.
Twitter, Facebook, Instagram ve sms’ler “korku” dolu mesajlarla dolu.
Gerçi iktidar aklına estikçe sosyal medyayı durma noktasına getiriyor o da ayrı tabii.
Dün İngiltere’den bir dostum bile aradı “Senin gazete patlama yerine yakın mıydı, bir şey olmadı değil mi?” diye sordu.
İşte gerçek terör budur.
Bombalı saldırılarda ölenlerin sayısı değildir terörün şiddetini belirleyen. Ölü sayısı sadece yüreğimizin daha fazla yanmasına, daha büyük üzüntü ve acı çekmemize neden olur.
Ancak asıl hasar toplumun tüm bireylerinin ruhlarına sinen korkudur.
Bu korku her şeyin önüne geçer.
İnsanların benliğini elinden alır.
Gözler kör, duygular sağır hale gelir.
Terör Türkiye’de ilk kez yaşanmıyor.
Ancak hiçbir dönemde toplum üzerinde bu kadar etkili olmamıştı.
Çünkü her şeye rağmen insanlar güvenecekleri tutunabilecekleri bir dal olduğuna inanıyorlardı.
Şimdi bu duygu yok oldu. Çünkü ülkeyi korku ve kaos yaratarak yöneten bir iktidar var.
Kimse tutunacak bir dal güvenecek bir kurum göremiyor.
İktidar ise şiddetten, ayırımcılıktan, nefretten besleniyor, popülist politikalarla halkın yarısını etkilemeyi başarıyor ve iktidarını sürdürüyor.
Türkiye bu durumdan kurtulmadıkça terör ve kaos batağından da kolay kurtulamayacaktır.
Siyasetin ve siyasetçinin görevi bu durumu iyi görmek, analizini yapmak ve çareyi üretmektir.
Oturulan yerden ağlamanın kimseye bir yararı yoktur.

BUNU YAZMAK GEREK

Yayın yasağının tek amacı, sorumlunun iktidar olduğunu gizlemektir

Artık otomatiğe bağlandı. Bir bombalı terör eylemi mi oluyor, anında yayın yasağı geliyor.
Yayın yasağı neden getirilir?
Hiçbir nedeni yok bunun.
Demokratik hiçbir ülkede de örneğini göremezsiniz.
Hesapta söylenen şu; “Soruşturmayı sağlıklı yürütmek, delillerin bozulmadan bulunmasını sağlamak, yeni yapılacak operasyonlardan teröristlerin bir şekilde haberdar olmalarını önlemek.”
İyi de bunlar yayın yasağı ile gerçekleşmez ki. Olay yeri koruma altına alınır, medyanın çalışacağı veya yaklaşabileceği alan belirlenir, belli aralıklarla gazetecilere bilgi aktarımı sağlanır, hepsi bu.
Bizdeki yasak ise iktidarın olaylardaki sorumluluğunu örtbas etmek için konuyor.
Çaresizliğin göz önüne serilmesinden korkuluyor.
Buna bahane olarak da “Ceset görüntüsü mü koyacaksınız?” diye abuk sabuk laflar ediyorlar.
Üstelik bunu yasakları savunan, sözde gazeteci AKP yandaş yalakaları söylüyor. Başka türlü nasıl yaranacaklar iktidara.
Oysa bugüne kadar hiçbir terör eyleminde, hiçbir gazete ve televizyon parçalanmış ceset görüntülerini yayınlamadı, yayınlamaz da.
Ama yayın yasağını koyduğunuzda birçok televizyon ne yapacağını bilemiyor, sıkıntıya giriyor, yaşanan olayla ilgisi olmayan başka haber ve yorumlara yöneliyor. İktidar da kısa sürede kendini toparlayıp terörden sanki hiç kendisi sorumlu değilmiş gibi başka yerleri suçlamaya başlıyor, milletin yarısı da buna inanıyor.

ÖNERİ

Öyle “Teröre teslim olmayın, çıkın gezin” diyerek ucuz kahramanlık yapmayın

Bombalar patlıyor, insanlarımız ölüyor, yaralanıyor.
Yüzlerce eve ateş düşüyor, nice dramlar yaşanıyor.
AKP’nin tek derdi var; “Aman hükümete bir şey olmasın, bütün bu yaşananların sorumluluğu onlara yüklenmesin.”
Sanki ülkeyi yöneten başkalarıymış gibi hükümeti bu olayların içinden çekip çıkarmaya çalışıyorlar.
Bir de AKP’nin kaymak takımı var.
Onlar bu iktidarla palazlanmış, zenginleşmiş, güçlenmiş bir kesim.
Lüks evlerde otururlar, evlerinde hizmetçileri, uşakları, aşçıları vardır.
Sokağa korumalarla çıkarlar, can güvenlikleri tehlikeye girmesin diye şoförleri ve koruma araçları başkalarının canlarını tehlikeye atarak trafikte terör estirir.
Dünkü patlamadan sonra dikkat ettim bu kaymak tabakasından bazıları “Aman teröre teslim olmayalım, sokağa çıkalım, lokantalara, alışveriş merkezlerine gidelim, terörün istediğini yapmayalım” diye millete akıllar veriyorlar.
Böyle ucuz kahramanlık olur mu?
Evinde oturup mesajlar yazacağına gerçekten çık dışarı, o mesajlarda yerini belirt, teröre rağmen korkmadan gezdiğini herkese göster.
Yok, sen oturacaksın evinde, sıradan vatandaşa “teröre sakın teslim olma” nasihatı vereceksin.
Yok öyle şey. Madem laf buraya geldi, benim gibi yapsınlar örneğin. Dün herkesin kaçıştığı saatlerde önce otobüsle Üsküdar’a geldim. Motora binip Beşiktaş’a geçtim. Otobüsle Barbaros’a çıktım. Akşam yine Beşiktaş üzerinden bu kez Kadıköy’e gittim. En merkezi yerde oturdum, metro ile önce Ayrılık Çeşmesi’ne gidip Marmaray’yla Üsküdar’a oradan da otobüsle evime döndüm.
Bunu yarıştırmak için yazmadım. Ama terör nedeniyle korkuya kapılan insanlara “çıkın sokaklara” diyenlerin önce kendilerini çıkması gerekir ki inandırıcı olsunlar.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Valinin insan içine çıkacak yüzü kalmadı

Almanya perşembe günü kendi kendine “alarm” verdi. Büyükelçiliğini, Konsolosluklarını ve Alman yöneticilerin bulunduğu okulları tatil etti.
Gerekçesi “Kendi kaynakları dışında Türk yetkililerden de aldıkları terör ihbarı” idi.
Dünkü yazımı okuyanlar hatırlayacaklar, Almanlar’ın bu tavrını şiddetle eleştirdim.
Türkiye’nin bir “Muz cumhuriyeti” olmadığını, hiçbir Türk makamını bilgilendirmeden kendiliğinden tatil kararı alamayacaklarını belirterek “Hükümetin de bu konuda zayıf kaldığını ve tepkiyi İstanbul Valisi’ne bıraktığını” söyledim.
Vali’nin açıklaması da akıllara seza bir açıklamaydı. Almanlar’a “teyid edilmemiş bilgiyle hareket ettikleri için serzenişte” bulunuyordu valimiz.
Ama henüz pek çok kişi bu yazımı bile okumadan tam da Almanlar’ın söylediği bir bölgede bombalı eylem oldu.
Ne oldu şimdi o valinin açıklaması?
“Teyid edilmemiş bilgi” derken canlı bomba bizzat teyid etmiş olmadı mı?
İstihbarat birimlerimizin haber alamadığı ya da aldığı halde önleyemediği bir patlama sonucu yine insanlar öldü, dehşeti bir kere daha yaşadık.
Tabii “Bombalar patlıyor ama köprü ve yol yapıyoruz” diyen bir iktidar zihniyetinin yanında bir valinin insan içine çıkamayacak hale gelmesinin ne önemi var?

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

AKP’ye göre tek tesellimiz köprü ve yolların yapımına devam edilecek olması

Henüz AKP’ye transfer edilmeden önce “Bunlar Harun gibi geldiler, Karun gibi oldular” diyen bir siyasetçi vardı.
AKP’yi yolsuzlukla, hırsızlıkla suçluyor, Allah’ın bir gün bunların cezasını vereceğini söylüyordu.
Sonra ne olduysa oldu, muhtemelen bir transfer pazarı kuruldu bu kişi AKP’ye geçiverdi.
Geçmesiyle birlikte partinin de tepesine oturtuldu. Harunlar Karunlar, yolsuzluklar unutuldu, bu kişi başladı AKP’yi övmeye.
Adamı hükümete de koydular, bir de üstüne “Sen bizim sözcümüz ol” dediler.
Şimdi o transfer yıldızı siyasetçi her bakanlar kurulundan sonra ve önemli bir şey olduğunda çıkıp hükümet adına konuşuyor.
Dün de konuştu. Taksim’e yakın patlayan canlı bomba olayından sonra “Helal oylarla” iktidara gelen AKP’yi devirmek için tüm dünyanın birleştiğini söyledi.
Sonra lafı yollara köprülere getirdi ve şöyle dedi; “İki hafta önce çok güzel bir tablo vardı. Geçen gün de uçakta giderken çok güzel şekilde pırıl pırıl, üçüncü gerdanlık gibi İstanbul’da pırıldayan 3. Köprü’nün son kaynakları cumhurbaşkanımız ve başbakanımız tarafından yapıldı. Ne yaparlarsa yapsınlar, köprülerimizi de yapacağız, yollarımızı da yapacağız, fabrikalarımızı da yapacağız. Ne yaparlarsa yapsınlar yolumuza devam edeceğiz. Terör bizim bunları yapmamızı istemiyor mu? Onlara inat yapacağız.”
Valla ne diyeceğimi bilemiyorum. Bir ülke ancak bu kadar güzel yönetilebilir, teröre bile “yol yaptık, köprü yaptık” laflarıyla teselli buluyor ve buna da halkın yarısını inandırıyorlarsa, daha ne diyeyim.


https://twitter.com/can_atakli_