İçiniz kahrolsa da, isyan da etseniz, lanet de yağdırsanız dün İstanbul’da ortalığı savaş alanına çeviren bombalı saldırının kan saçılmış ve yıkıma bulanmış fotoğraflarına çok ama çok iyi bakınız...
Koca Türkiye Cumhuriyeti’nin şiddeti adeta meslek haline getiren teröre karşı bir kez daha aczini ve ne yazık ki 3 yıl öncesindeki gafleti ve ihaneti gösteriyor o fotoğraflar...
Çünkü “canlı bomba” ya da bombalı araç vahşetinin zihnimize öfke ile kazıdığı fotoğraflar bir kez daha aynı çıkmazları gözler önüne serdi ve aynı tartışmaları yeniden alevlendirdi; “Devletin çaresizliği, açılım rezaleti, istihbarat zafiyeti vs.”
Havanda su dövmekten ileri gitmeyen, düştüğü yeri yakan bir ateşi ısrarla küllendirmeye çalışan; gereksiz, çözümsüz, laf ebeliği ve “devlet büyüktür” edebiyatına sığınmış, sözde merhamet ve koruma cümleleri ile “şehitler ölmez, vatan bölünmez” sloganları...
Yani, öleni geri getirmeyen, gözyaşlarını dindiremeyen, acıları ne yazık ki bitiremeyen, ölümleri durduramayan, en önemlisi ve en vahimi de, gafleti ve ihaneti örtemeyen boş ve nafile tantanalar!!!
Oysa terörün zıvanadan çıkan eylem zinciriyle ortaya saçılacak ihanet halkalarının güzergahı ve kanlı sonuçları aylar öncesinden belliydi... Hem de bile bile, adım adım, göre göre gelen şiddet sarmalı!..
Kaosu yayma planı!..
Evet, Temmuz 2015’ten bu yana PKK’ya yönelik sertleştirilen mücadele sonrası bu köşede sürekli aynı saptamaları yapmaya çalıştım; “PKK kırsalda darbe aldıkça metropollere yönelecektir...”
Bu saptamalar için müneccim olmaya gerek yok; her terör örgütü gibi PKK da öteden beri kendi alanında sıkışınca kaosu zıt noktalarda, sivillerin tam ortasına taşımaktan çekinmez, çekinmedi!..
Nitekim Güneydoğu kırsalı ve Kuzey Irak’ta iyice sıkışan PKK, 1990’lardan bu yana defalarca yaptığı gibi hem tabanına moral vermek hem de eylem gücünü duyurma iddiasıyla tarihinin en saldırgan dönemine girmekten kaçınmadı...
Son aylarda Ankara, Diyarbakır, Mardin, Urfa gibi kentlerin merkezlerinde yaşanan suikastlar ve bombalı araç saldırıları da örgütün darbe aldıkça şehirlere yöneleceğinin kanlı kanıtlarıydı...
Yukarıdaki saptama ve örnekler aynı zamanda Türkiye’nin terörle mücadeledeki vahim şaşkınlığını da bir kez daha gözler önüne seriyor...
Yani PKK’lıları tanımlamaya çalışırken, 1980’lerdeki “bir avuç şaki” şaşkınlığının “açılım” gafletiyle kanlı sonuçlara yöneldiği bir zavallılıktır bu...
Hani şu her defasında, operasyonların ardından iyice tükenmeye başlayan bir örgütün “demokrasi, ateşkes, eylemsizlik” ve özellikle de içi bir türlü doldurulamayan ve artık takiye halini almış “barış” söylemleri arasında yeniden 20 bin kişilik askeri güç haline gelmesine göz yumulan süreç!!!
Görülmeyen tehdit!..
Düşünsenize; PKK’nın 30 yıl süreyle açtığı kanlı yaralara rağmen örgütün, “şiddeti dayatarak kazanım” elde etme politikasını bir strateji olarak benimsediği ve bunu her fırsatta uygulayacağı ne yazık ki görülmedi...
Hele AKP iktidarı bu konuda en büyük suçlu konumunda...
Çünkü iktidar, Güneydoğu’nun siyasal rantı uğruna terörle mücadeleyi öylesine kanlı bir girdaba sürükledi ki, bir yıl içerisinde 500’den fazla şehit verilmesi de bunun en vahim kanıtı!..
Ne yazık ki örgütün hem pervasızlaştığı hem de devlet eliyle adeta palazlandırıldığı bir döneme izin verilmeseydi, PKK dün İstanbul Vezneciler’de olduğu gibi şehir merkezlerini bir kez daha kan gölüne çeviremezdi...
Ne çare ki AKP iktidarı “açılım” uğruna ektiği gaflet tohumlarının kanlı filizlerini görüyor bu günlerde...
Ve ne yazık ki bu şiddet ürünleri siyaseti değil, devleti, şehirleri, askeri, polisi ve savunmasız, suçsuz, günahsız yurttaşları da vurmaya devam ediyor...
Beklenen tehlike!..
Hiç kuşkunuz olmasın; Vezneciler’de 7 polisi şehit eden ve 4 yurttaşın da canını alan patlamanın henüz dumanı yerdeyken alınan “yayın yasağı” kararı, yandaş medyanın örtbas stratejisi ve hükümetin “şehit” edebiyatının da katkısıyla acılar bir kez daha çok kısa sürede unutulacak, ölen öldüğüyle kalacak...
Peki ya sonra?.. Hiç kuşkunuz olmasın; Diyarbakır ve Hakkari’den sonra Şırnak ve Mardin’de PKK ile mücadele geride şehitler, büyük sosyolojik erozyonlar ve fiziki yıkımlar bıraksa da, 32 yıldır şiddeti dayatarak hem ayakta duran hem de siyasilerin ihaneti nedeniyle kazanımlar elde eden örgüt kanlı taarruz için açtığı cepheyi büyütmekten kaçınmayacaktır...
Yani Kuzey Irak, Güneydoğu kırsalı ve kent merkezlerinde 10 bini aşan militanın etkisiz hale gelmesiyle, tarihinin en büyük darbesini alan PKK bundan böyle kentleri ve metropolleri üs seçmeye devam edecek ve kaosu Batıda egemen kılmak için her yolu deneyecek...
Dün Van’da iki canlı bomba eylemcisinin yakalanması, Muş’ta valilik binasının yakınına bırakılmış bomba yüklü minibüs bulunması ve Giresun’da bir teröristin öldürülmesi de bu öngörünün en taze kanıtları...
Evet, dün Vezneciler’de meydana gelen son saldırı da gösteriyor ki, iktidar da devlet de PKK’nın batıya “açılım”ına karşı yeterli ölçüde hazırlıklı değil...
Diyeceksiniz ki, “bir taraftan yandaş kadrolaşma diğer yandan cemaatle çatışma sırasında erozyon yaşayan güvenlik örgütlerinin sarsılmış yapısı devletin hassas sistemini köreltmeye devam ederken, bu ülke şehir terörüne karşı ne kadar hazırlıklı olabilir ki?..”
Velhasıl Allah’ın umuduna kalmış bu ülke... Yazık ki ne yazık!..
https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac