ŞAŞIRDIM
THY, uçmadığı Sidney’de biri müdür tam 7 kişi çalıştırıyor
Muhtemelen AKP kendi içinde “fazla adam bulamadığından” olacak aynı kişileri değişik ve maaşı yüksek konumlara atıyor.
Örneğin zaten milletvekili olan bir altın madalyalı güreşçi, banka yönetim kuruluna getiriliyor.
Yine RTÜK gibi çok hassas ve bağımsız olması gereken bir kurumun başı da yine bir bankanın yönetim kurulu üyeliğine getiriliyor.
Bir belediye başkanı hizmet verdiği kentin 500 kilometre uzağındaki bir kentteki kamu şirketinin yönetim kuruluna getiriliyor.
Önceki gün yandaş tetikçi medyada değil elbette, bazı gazetelerde THY’ye yapılan ballı atamalar yer alıyordu.
THY’de AKP’lilere ballı maaşlı yer açabilmek için işi artık o kadar abartmışlar ki bir uçağa iki müdür düşer hale gelmiş.
Sayısal olarak da vereyim, THY’nin 360 uçağı var, buna karşı kurumdaki müdür sayısı tam 700.
THY ile ilgili şaşırtıcı bir bilgi de dünyanın öteki ucundan Avustralya’nın Sidney kentinden geldi.
THY’nin bu ülkeye direk uçuşu yok.
Yok ama burada koca bir THY bürosu var burada biri müdür tam 7 kişi çalışıyor.
Açıkçası ilk başta inanamadım.
“Korona nedeniyle şu anda uçuşlar durmuştur” diye düşündüm önce.
Öyle değilmiş, THY bu kıtaya hiç uçmamış.
Ancak 2015’te buraya bir büro kurulmuş.
İnternetten girip baktım, gerçekten bu kadar çok çalışan var mı diye, varmış.
Bakın Sidney Müdürü Ebuzer Tanhan. Hem bölge müdürü hem de 2. Bölge Satış Başkanı.
Bahar Şahin isimli görevli muhasebe şefiymiş.
Gökhan Cengiz satış şefi, Meral Özlem Yontar satış operasyon şefi olarak görünüyor.
Radiye Karahasan pazarlama mümessili olarak Sidney’de görev yapıyor.
İki de yabancı çalışıyor THY’nin Sidney bürosunda.
Biri Diane Senesombath, satış trafik müdürüymüş, diğeri de Shoaib (sanıyorum Şuayip, ama İngilizcesini yazmışlar) Rahin satış trafik memuru.
Hiç uçuş olmayan bir yerde tam 7 personel çalıştırmak acaba neyin nesi?
Tabii şunu söyleyeceklerdir; “Evet Avustralya’ya uçuş yok ama buradaki yolcuları Güney Asya ülkelerindeki diğer uçuş noktalarımıza taşıyıp buradan istedikleri yere THY ile uçurabiliyoruz, bu bir işbirliğidir.”
İşletmecilik açısından belki ilk anda makul gibi gelebilir.
Ancak bir ya da iki kişi ile bile yürütülebilecek bir operasyon için 7 kadro ayırmak ancak “kişi kayırmak” anlamına gelir.
Ayrıca bu yöntemle uçulmayan ülkelerde temsilci bulunduran özel havayolları var ama görevli sayısı bir genellikle iki bile değil.
Merakım tabii bir de şunlar: Avustralya’da çalışanlar gerçekte kim? İktidara yakınlıkları var mı? Türkiye’den mi gönderildiler yoksa Avustralya’da yaşayan Türkler arasından mı seçildiler? Görevlerini asli olarak günlük mesai halinde mi yapıyorlar yoksa part-time mi çalışıyorlar? Ve maaşları ne kadar?
YENİ ÖĞRENDİM
Suudi Arabistan tüm Türk mallarına ambargo koydu
Libya, Irak ve Suriye üzerinden kamuoyuna müthiş askeri başarılar pompalanıyor.
Bunların bir bedeli olup olmayacağını çok uzun olmayan bi süre sonra muhtemelen öğreneceğiz.
Tabii iktidar bu dönemi kendi lehine çevirmek de istiyor bana göre ve son zamanlarda yaşananların tamamı sanki bir baskın seçimin sinyallerini veriyor.
Askeri başarı olarak sunulan operasyonlar bir kenarda dururken başka alanlarda ise Türkiye aleyhine gelişmeler yaşanıyor.
En son Suudi Arabistan’dan gelen haber çok can sıkıcı.
Bu ülke ile aramız Mısır’da Mürsi’nin devrilmesinden bu yana limoni.
Geçen süre içinde Suudi yönetimi birkaç kez Türkiye’ye yönelik bazı yaptırımlara kalkıştı.
Ancak geçen hafta alınan bir karar hem sertliği hem de disiplini açısından eskilerinden çok farklı.
Suudi yönetimi Türkiye’den ne tür olursa olsun tüm ürünlerin alınmasını yasakladı.
Geçen hafta Türkiye ile iş yapan firmalara yazılan yazıda “Bu ülkeden hiçbir şekilde mal alınmayacak, üretim yapan ve hammaddeyi Türkiye’den getirenler ise daha önce yapılmış anlaşmaları yerine getirdikten sonra ağustos ayı itibarıyla ilişkiyi keseceklerdir” denildi.
Suudi Arabistan yönetimi bu konuda tek ayrıcalığı ise Cidde ve Riyad’ta fabrikaları bulunan Ülker grubuna yaptı.
Hammaddesinin önemli bölümünü Türkiye’den karşılayan Ülker’e “Eylül ayından itibaren üretimde Türkiye’den getirilen malları kullanması halinde kapatma verileceği” uyarısı yapıldı.
Nereden nereye değil mi?
Bugünkü Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, henüz Genelkurmay Başkanı iken Suudi Arabistan’da kurulan “İslam Ordusu’nun yeşil bayrağına saygı duruşunda” bulunmuştu, şimdi, yakın olsak neredeyse savaşacak hale geldik, ki aslında başka cephelerde görünmeyen bir savaş sürüyor aslında.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Gazeteciyi önlemek için devlet gücünü kullanıyor
Saygı Öztürk, Ankara’da “çok hassas makamlardan” bile haber alabilmesiyle tanınmış bir gazeteci.
Asker, polis, bürokrat ve siyasetçilerden pek çok kişi Saygı Öztürk arayınca mutlaka cevap verir.
Hangi görüşten olursa olsun Saygı Öztürk’ün haberinde ya da köşe yazısında adının geçmesi pek çok kişi için övünç kaynağıdır.
Saygı Öztürk dün “Trabzon böyle yükseliş görmedi” başlıklı bir haber yazdı.
Haber şöyle; “Trabzon bugünlerde ilginç bir yükseliş hikayesine tanıklık ediyor. Ali Ayvazoğlu, Trabzon Belediyesi’ne bağlı TRABEL şirketinde işçi kadrosunda çalışırken, aynı zamanda Atatürk Köşkü’nde bekçi olarak görev yaptı. Bahar Hanım (Bahar Ayvazoğlu) ise Mustafa Yanmış’ın Merkez İlçe Başkanlığı döneminde AKP’ye sekreter olarak işe alındı.
Ayvazoğlu, ilçe binasına sıkça gidip gelmeye başladı. Evli olan Ali Ayvazoğlu, Bahar Hanım’la dostluğunu ilerletti. Ayvazoğlu eşinden ayrıldı ve Bahar Hanım’la evlendi. AKP İl Kadın Kolları Başkanı Havva Gümüş’ün, Büyükşehir Belediye Meclis Üyeliği’ne seçilmesi üzerine boşalan Kadın Kolları Başkanlığı’na Bahar Ayvazoğlu atamayla getirildi.
2014’te Ortahisar Belediye Başkanlığı kuruldu. Başkanlığa AKP İl Başkanı Ahmet Metin Genç seçildi. Genç, özel kalem müdürü bulunmasına rağmen Ayvazoğlu’nu kağıt üstünde özel kalem müdürü yaptı. Daha önce turist rehberliği de yapan Ayvazoğlu’nun üst bir göreve getirilmesi için çalışma yapıldı. Trabzon’un 20 yıldır Kültür ve Turizm İl Müdürü İsmail Kansız görevinden alındı. Böylece Ali Ayvazoğlu, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü görevine vekaleten başlatıldı.
2015’te Bahar Ayvazoğlu’nun milletvekili seçilmesinden sonra Ayvazoğlu da bu göreve asaleten atandı. Eşinin Trabzon’da, milletvekilinin Ankara’da bulunması sorununu aşmak için formül bulundu. Ayvazoğlu, Trabzon’dan Ankara Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü’ne atandı. Ancak bu görevde de uzun süre kalmayacağı, bakan yardımcılığı ya da genel müdürlüğe atanacağı ileri sürüldü.”
Bu habere İçişleri Bakanı Süleyman Soylu büyük tepki gösterdi.
“İnsanlık görevimi yapıyorum. Saygı Öztürk’ün bu yazısı namussuzluktur. Bahar Hanım ahlaklı, faziletli bir kadındır” diyen Soylu “Ali Bey’e minnettarız Trabzon turizmini ayağa kaldırdı” diye devam etti.
Buraya kadar “Belki arkadaşıdır, yakınıdır, böyle bir tepki göstermiştir” diyebilirsiniz.
Ama ardından gelen cümle korkunç.
Bakan Soylu diyor ki “Bugünden sonra bu namus düşmanını kim muhatap alırsa, gözümde aynı namussuzluğun ortağıdır, haysiyet celladıdır.”
Tercümesi “Bundan sonra her kim Saygı Öztürk’e konuşur, yazısına konu olur, onun canını fena yakarım.”
Bu devlet görevinin geçici olacağını unutup, kendini devletin sahibi, vatandaşın da tanrısı gibi gören zihniyetin tezahürüdür.
Korkmamak mümkün mü?
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Telafi eğitimi para iade edilmesin diye mi kondu?
Korona nedeniyle okulların kapatılması, özel okul yöneticileri ile velileri karşı karşıya getirmişti.
Birçok okulda veliler yapılmayan ders günlerinin parasıyla birlikte yemek ve servis paralarını geri istemişlerdi.
Okul yönetimleri ise sezon başında alınan paraların gerekli hizmetler için harcandığını, para iadesinin okulların ayakta kalmasını olanaksız hale getireceğini ileri sürdüler.
Bazı okullar yemek parasını iade ederken servislerde de sorun çıktı, çünkü servis paralarını servis şirketleri topluyor.
Milli Eğitim Bakanlığı, okulların artık açılmayacağını ve yeni dönemin de daha önceki yıllardaki gibi eylülde başlayacağını açıkladı.
Ancak özel okulların isterlerse “telafi eğitimi verebilecekleri” bildirildi.
Telafi eğitimi, devlet okullarında da var ama onlar ağustos sonunda başlıyor ve okul döneminde de devam edebilecek.
Buradaki püf noktası şu; Milli Eğitim bu telafi eğitiminin zorunlu olmadığını açıkladı. Ayrıca telafi eğitimi sonunda not ya da başka bir değerlendirme yapılmayacak.
Şimdi bütün özel okullar velilere “telafi eğitimi programını gösteren” mektuplar gönderiyor. İster katıl ister katılma. Buna karşı eksik kalan dönemin parasını da artık isteyemezsin.
Aslına bakarsanız velilerin para iadesi istemesi çok mantıklı değil.
Çünkü bu okullar sanki okul açıkmış gibi online sistem üzerinden eğitime devam ettiği gibi okulda çalışan herkesin (genellikle) maaşını da ödedi.
Yani para iadesi gerçekten pek çok okulu ayakta duramaz hale getirebilir.
Aynı zamanda özel okullar zinciri sahibi olan Milli Eğitim Bakanı’nın para sorununu sanki çocukların eğitimine katkı sağlıyormuş havası ile çözmesi “zekice” görünebilir ama bana göre hiç de şık değil.
Bakan çıkıp “para iadesi istemenin haksızlık olduğunu” kanıtlarını da göstererek açıkça söyleyebilmeliydi.
https://twitter.com/can_atakli_