TOPLUMUN "NAMUS" MESELESİ!..
Bir gün markete giderken kaçırıldı. Tam dört gün boyunca bir namussuzun tecavüzüne uğradı… Küçük kız hapsedildiği evden jandarma baskını sayesinde kurtulabildi ve ailesine teslim edildi…
Buraya kadar son derece sıradan bir haberdi… Dünyanın her yerinde, en çağdaş Avrupa ülkesinde bile yaşanabilecek, ancak gazetelerin üçüncü sayfasına girebilecek küçük bir öyküydü…
-Asıl vahşet, asıl namussuzluk bu noktadan sonra başladı!..
On beş milyonluk “dünyanın incisi” İstanbul’un Avcılar semtindeki bir evde 32 “namusuna düşkün” akraba “aile meclisi”nde toplandı. Nuran için, “Kirli kızı alarak evimi kirletmem” diyen öz babasının teklifi ve oybirliği ile infaz kararı alındı…
Aile meclisinde “Namusu kimin temizleyeceği” de karara bağlandı. Nuran’ın babası ve 17 yaşındaki kardeşi işi üstlendi… İnfaz yeri olarak ablasının evi seçildi… Ve Nuran o evde telle boğularak öldürüldü…
–Töre “namus”u katletmişti!..
Cezanın “Namusu!”
Peki şimdi ne olacak?..
Yanıt çok basit; her zaman olduğu gibi aileden gözaltına alınanlar tek tek bırakılacak, cinayeti 18 yaşın altında olan akraba üstlenecek, şu andaki ceza yasasına göre bir de “ağır tahrik” işin içine karıştırılacak ve olay tamamına erdirilecek…
–Namus bir kere daha öldürülecek!..
Töre cinayetlerinde indirimi kaldıran yeni Türk Ceza Kanunu tasarısı ise komisyonlarda sürünmeye devam edecek. Kazara önümüzdeki yıllarda çıksa dahi, yürürlüğe girmesi için de bir yıl beklenmesi gerekecek!..
–Acaba o güne dek daha kaç namus toprağa gömülecek?!..
Bu ülkenin insanları namus denilen kavramın “ırz” değil, “onur” ve “erdem” olduğunun ayırtına varmadıkça karanlığın esiri olmaktan kurtulamaz… Bu ülkenin insanları, asıl namussuzluğun el kadar çocukların “namus adına” barbarca yok edilmesi olduğunu yüksek sesle haykırmadıkça varacağı nokta erdemsizliğin çukurudur…
Hiç kuşkunuz olmasın; iki yüzlü, korkak ve namusu yalnızca bacak arasında arayan toplumların sonu ancak ve ancak köleliktir…
–Etrafınıza bakın, o tür pek çok toplum göreceksiniz!..
Yazık ki değişen bir şey yok!..
Yukarıya bir bölümünü aldığım bu yazı tam 16 yıl önce yazıldı…
İçim yanarak, gözlerim yaşararak yazmıştım… Dün, Mersin’de, 7 ay önce intihar etti denilen 17 yaşındaki İrem Bahçe’nin aile kararıyla ağabeyi tarafından töre gerekçesiyle öldürüldüğünün ortaya çıkması üzerine yıllar önceki o barbarca olayı hatırladım…
Töreyle, “namus uğruna” öldürülen çocuklarla ilgili çok yazı yazdım geçmişte; ancak İstanbul’da 16 yıl önce öldürülen 14 yaşındaki Nuran’la, İrem’in kısacık yaşamlarının hazin sonu birbirine çok benziyordu…
İrem’in ailesi yedi ay önce Şanlıurfa’nın Örencik Köyü’nden Mersin’e göçmüş, yalnızca 20 gün sonra da kızcağız, evin banyosunda kafasına tek kurşun sıkılmış halde bulunmuştu. Silah da yanı başındaydı… Kayıtlara “intihar” olarak geçti…
Ancak cinayet masası dedektifleri ikna olmamıştı; ailenin ifadeleri çelişkiliydi, İrem’in elinden alınan swap örneğinde de barut izine rastlanmamıştı! Polisler 7 ay boyunca her türlü araştırmayı yaptı; kızın köyüne gitti ve sonunda gerçek ortaya çıktı…
İrem köyde biri ile nişanlanmış, ancak başka birini sevdiği ortaya çıkınca nişan bozulmuş, köyde dedikodular başlayınca da aile Mersin’e taşınmıştı. Polis ayrıca kızın öldürülmeden önce 5 aylık hamile olduğunu ve bebeğin sezaryenle alındığını da ortaya çıkardı.
Aile bireyleri gözaltına alınıp sorguya çekildi ve İrem’in ağabeyi Mehmet Ali Bahçe gözyaşları içinde aile meclisi kararıyla kardeşini öldürdüğünü itiraf etti!
Önce polisi yürekten kutluyorum; intihar sözlerine kanmayıp görevlerini eksiksiz yerine getirdikleri için…
Diğer taraftan, “namus” adına, “töre” adına hayatının baharında bir kızcağızı vahşice katleden aileyi düşünüyorum… Küçücük bir kızın kanının “namuslarını” kurtaracağını düşünebilecek denli gözlerinin dönmüş olduğunu görmek, cehaletin toplumun en azından bir bölümünü üçüncü bin yılda hale esir tuttuğunu anlamak çok acı verici…
–Töre belası bu ülkenin yüz karasıdır!..
https://twitter.com/umit_zileli