TRAJİK mi? TRAJİKOMİK mi?

TRAJİK mi? TRAJİKOMİK mi?
 

Aslına bakarsanız iyimserliğin bir değer taşıdığı o konforlu günler çok geride kaldı. Gerçekler sert, yaşananlar tehlikeli artık. Gülünüp geçilecek şeyler azaldı, gülünüp geçilmeyecek şeyleri düşünmenin zamanı artık!
 

Ya da aslında belki de gülmek bir süre bize haram deyip güçlü bir itiraz çığlığı yükseltmek, böylece de yurttaşlık görevini yerine getirmek zamanı mı?Böylece itirazı ete kemiğe büründürerek anayasamıza sığınmak zamanı mı? Bilmiyorum. Bildiğim o ki anayasamızda Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir yazıyor…
 

Uzun süredir hepimize tanıdık gelen ve alıştığımız söylem ve eylemler yaşıyoruz. İlgili ilgisiz de olsa korku salma, can acıtma, yaftalama, insanların yaşamından çalma gibi.Ya da bakışmadan tokalaşma, başı yan tarafa çevirme, sevgi mi, şefkat mi, saygı mı, küçümseme mi yoruma kalmış görüntüler sergileme gibi!Tüm bunları görünce insanın aklına ister istemez şu geliyor, malum bir işe bulaşma ayrı şeydir,ucundan kulağından zorlayarak,  uysa da uymasa da bir yolunu bularak bulaştırılma ayrı…
 

Bu girişi yarım ve yorumunuza bırakıp başka bir konuya dalalım ve bir dönem bürom olduğu için her gün keyifle gidip geldiğim İstiklal Caddesinin yürek yakan halini bir kez daha gündeme taşıyalım. Sonra da başta Eskişehir olmak üzere birkaç kentin dışında bu ülkede belediye başkanı niye kara borsa acep diye derin derin düşünelim!
 

Şimdi İstiklaldeyiz! Ne acıdır ki dükkânların çoğu kapanmış, ağaçları ara ki bulasın! O cıvıl cıvıl halinden eser kalmamış bu renkli mekânın! Halk yok, gençler yok, asfalt sökülmüş, tadı tuzu olmayan bir İstiklal çıkmış ortaya! Taksim Meydanı betondan görünmüyor! Terk edilmiş bir kent gibi ortalık! Acep diyorum buraların anlı şanlı belediye başkanlarını aramızda para toplayıp batıya götürsek nasıl olur? Görgü bilgilerini artırma amaçlı iş gezileri adı altında!  Moloz, çimento ve AVM aşkı da nereye kadar demeleri için yani! Bu konudaki söz ve eleştirimiz genelde Türkiye, özelde İstanbul içindir kuşkusuz! Önemli olan benim hissettiklerimi bana, sana ona hissettirenlerin şehircilik adına yaptıklarıdır kuşkusuz!
 

Kendi ifadelerine göre madem AKP reform demek, madem AKP’li olmak bu ülkeye sayısız destan yazdırmak demek o halde bu yeni dönemde işe yerel yönetimlerin neden olduğu çevre katliamlarında başlamak iyi olmaz mı? Reformist destanlar yazmak adına… 
 

Yine genç ve aktif yönetimin egemen olacağı söylenen, yeni atılım döneminde veya 2. Erdoğan döneminde, “demokrasi- değişim- reform” üçlüsüne çok yakışır şekilde işe cadde ve sokaklardan başlayarak insanlara nefes alanı açmak uygun düşmez mi? Düşer ama! Aması şu ki; bunca yeşil gittikten, ortalık betona dönüştükten sonra ne değişecek ki? 
 

Sonuç olarak bu notu düşüp noktayı koymak isterim. Bir zamanlar tezlere konu olan, şarkılara, türkülere sığmayan İstinye’den Hisar’a, Adalar’dan Beyoğlu’na, Moda’dan Kanlıca’ya şairlere, ressamlara, bestecilere ilham veren koca İstanbul nereden nereye desek mi? Ya da; yazmaya ve konuşmaya bazen içimiz el vermiyor. Bazen ülkemiz izin vermiyor,  gülme, gülümseme hele de kahkahadan vazgeçeli çok oldu diye de ilave etsek mi?