TREN KAZASI İKTİDARA İLAHİ BİR UYARI SANKİ!

İRONİ

TREN KAZASI İKTİDARA İLAHİ BİR UYARI SANKİ!

Bir kraliyet mensubunun “taç giyme” töreni gibi düzenlenen görkemli kutlamalardan tam 24 saat önce, saat 17.00'de Çorlu'dan geldi acı haber.
Sirkeci Edirne treni “raydan çıkmıştı” ilk belirlemelere göre 10 ölü vardı.
Daha sonraki saatlerde ölü sayısının ne yazık ki 24 olduğu anlaşıldı.
Sanki ilahi bir güç “Trenin raydan çıkması” ile yeni rejim adı altında “Türkiye'nin raydan çıkmasını” bir araya getirip çok önemli bir uyarıda bulunuyordu.
“Dikkat et raydan çıkıyorsun” diyordu bu ilahi ses belki de.
Elbette gelinen noktada bu sese kimse kulak vermeyecekti.
Trenin raydan çıkmasından tam 24 saat sonraki törenlerle Türkiye'de resmen rayından çıktı.
Tabii bu “raydan çıkmanın” yarattığı hasar ve büyük kayıplar hemen saptanamayacak.
Türkiye yıllarını verdikten sonra hasar anlaşıldığında belki de iş işten geçmiş olacak.
Şunu unutmayalım;
Dün itibarıyla Türkiye'de demokrasi, hukuk sistemi, hak ve özgürlükler resmen askıya alındı.
Üstelik ne yazık ki bu kez darbe gibi bir emrivaki yerine bizzat halkın kendi “özgür iradesi” kullanıldı.
Yüksek Seçim Kurulu'nun rakamlarına göre halkın yüzde 52.9'u “Ben artık demokrasiyi, hukuk sistemini ve özgürlükleri istemiyorum” beyanında bulundu.
Şu andan itibaren ülkeyi artık seçilmişler değil atanmışlar yönetiyor.
AKP'liler ve yandaş yalakaları yıllardır “atanmış-seçilmiş” edebiyatı yapardı. Atanmışların despotluğunun mutlaka bitmesi iktidarın her alanda seçilmişlerde olması gerektiği anlatırlardı.
Oysa bugün itibarıyla ortada sadece bir tane “seçilmiş” kişi var.
Oluşan hükümet, yeni devlet yapısı tamamıyla “atanmışlara” teslim edildi.
Bundan sonra her şeye bir kişi karar verecek. Uygulamalar için “atanmışlar” emir alacak bu bir kişiden.
Yandaş kesimler tarihi bir gün yaşadığımızı ve bundan sonra Türkiye'nin şahlanacağını ileri sürüyor.
Asıl millet iradesinin şimdi başladığını söyleyenler de var.
Buradan anlıyoruz ki, bugüne kadar söylenen her şey yalanmış, Türkiye'nin çok iyi yönetildiği, kalkındığı, büyüdüğü, dünyanın en önemli ülkelerinden biri olduğu, süper güç haline geldiği bize anlatılan masallarmış.
Oysa tam tersine meğer Türkiye çökmüş, bitmiş bu son 16 yılda.
Şimdi yeniden şahlanıyormuş.
Küllerinden doğuyormuş.
Artık mucizeler dönemi başlıyormuş.
“Şeyh uçmaz mürit uçurur” diye çok güzel bir atasözümüz vardır.
Tayyip Erdoğan tam da bu kıvamda artık. Müritleri Erdoğan'ı kanatlandırdı uçuruyor.
AKP, yandaşlar, cümle yalakalar için artık hayat çok daha güzel ve rahat. Çünkü kimsenin bir sorumluluğu kalmadı. Her şey Erdoğan'a bağlı, mucizeler ondan beklenecek, Türkiye'yi o şahlandıracak, küllerinden yeniden doğacak ateşi o yakacak.
Bunlardan birini yapamadığı an ise herkes tarafından yalnız bırakılacak.
“Raydan çıkan” trenin “ilahi” bir uyarı yapma ihtimalini işte bu yüzden ciddiye alıyorum.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

GÜZEL KARDEŞİM KİMSE “NEDEN O ARABAYI ALDIN?” DEMİYOR ki

Erdoğan'ın milletvekili yaptığı Dünya Motosiklet Şampiyonumuz Kenan Sofuoğlu Meclis'e Lamborghini marka otomobili ile gelince ister istemez çok dikkat çekmişti.
Elbette dünyanın en çok kazanan sporcularından biri olması nedeniyle Sofuoğlu istediği arabayı alacak hak edilmiş paraya sahiptir.
Ama araba ile ilgili bazı “küçük” ayrıntılar vardı. Kimileri bu soruları sordular. Kenan Sofuoğlu belli ki çok öfkelenmiş.
Sorulara cevap vermek yerine “eleştirilerin Erdoğan'a yakın olduğu için yapıldığını” söylemiş.
Şöyle demiş Sofuoğlu; “Bu eleştirilerin asıl sebebi Lamborghini falan değil. Bizim gibi bir sporcunun kariyerini noktalayıp AK Parti'nin yanında gözükmesi, Ak Parti'yle beraber olmasıdır. Cumhurbaşkanımızın teklifini kabul ettiğimde milyonlarca avroyu almayıp böyle bir göreve geldim. ‘Milletvekili maaşını almayacağım' dedim. İhtiyacım olmasına rağmen yıllar önce İddaa'dan gelen paraları da kabul etmedim. Bugün milletvekili maaşına da ihtiyacım yok çok şükür. Milletvekili maaşını da almayı kendime yakıştıramadım. Ben nereden geldiğini çok iyi bilen biriyim.”
Bu sözlerin neresi düzeltilir bilemiyorum artık?
Ne demek “Milletvekili maaşını almayı kendime yakıştıramadım.”
Alanlar ayıp mı ediyorlar? Ya da “çok zengin olunca” maaş da mı alınmaz?
Bu nasıl bir kibirdir?
Ama bunları geçelim.
Kenan Sofuoğlu eleştirilerden söz ediyor ama ne olduğunu söylemiyor.
Oysa bu çok basit; Sofuoğlu'nun Lamborghini'sinin asıl sahibi eşi. O da yabancı uyruklu olduğu için aracı eskiden “triptik” denilen usulle getirmiş. Bunun özelliği KDV, ÖTV gibi vergilerinin olmaması ki bu 3 milyon lira tutuyor.
Ama şartı şu; “Bu aracı sadece sahibi kullanabilir.”
Oysa Kenan Sofuoğlu bu aracı yanında eşi olmadan kullanıyor.
Daha da önemlisi “çok zengin” olduğunu söyleyen “namuslu ve vatanseverliği” ile övünen Sofuoğlu sırf 3 milyon lira tutan vergiden kaçmak için bu yolu seçmiş.
Diyor ki “Bu bizim hakkımız.”
Elbette hakkı. İtiraz eden yok. Ama gariban edebiyatı ile oy toplayan bir partinin milletvekiline sırf lüks araca binme hevesiyle vergi kaçırması yakışmıyor. Gerçi garibanların partisi için o araba da çok fazla ya, geçelim onu haydi.
Sofuoğlu bu yöndeki eleştirilere cevap verse bu yazıyı yazmazdım.
Ama o sorulara cevap vermek yerine “Bunlar AKP'li olduğum için oluyor” kolaycılığına sapınca kendimi tutamadım.

BUNU YAZMAK GEREK

DURUMUMUZ BU, BURADAN BİR MUCİZE ÇIKACAK mı?

İlhan Kesici'nin seçim kampanyası sırasında attığı bir twit'i hatırladım dün.
Kesici şöyle diyordu mesajında; “Allah korusun tüm zamanların en büyük ekonomik daralma ve küçülmesine gidiyoruz. Bunun iki temel bileşeni vardır. Genel ekonomi ve dış politika, dış ekonomik ilişkiler. Sayın cumhurbaşkanı adaylarımızın bu iki konudan başka konuları tartışmaları gereksiz gibidir.”
Deneyimli siyasetçi bu paylaşımına bir de tablo eklemişti.
Bu tablo “Dış sermaye akışında bir aksama olursa en çok sıkıntıya düşecek ülkeleri” gösteriyordu.
Bu listede Türkiye ikinci sırada.
Birinci sırada ise Venezuela var.
Ne zamandır “Bu Maduro neden sık sık ülkemize geliyor?” diye merak ederdim.
Anladığım kadarıyla aynı kaderi paylaşıyoruz. Böyle olunca da Maduro sürekli ülkemize gelerek fikir alıyor galiba. Ya da bilmediğimiz başka bir şeyler var.
Türkiye ekonomisi gerçekten bıçak sırtında aslında.
Seçim ve büyük zafer söylemleriyle halkın önemli bir bölümü ekonomik olarak çok iyiye gittiğimizi sanıyor olabilir.
Ama bir sabah kalktığımızda ekonominin felç olduğunu görme olasılığımız çok yüksek.
İlhan Kesici bu uyarıyı seçim atmosferinde yaptığı için sanıyorum gerektiği kadar yankı bulmamıştı.
Ama şimdi artık işin şakası yok. Erdoğan'ı çok büyük bir sınav bekliyor.
Üstelik bu sınavı “tek adam” olarak “tek başına” vermek zorunda.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

O TREN HATTI 200 YILDIR VAR

Avrupa ülkelerinin de bayılarak bindiği ünlü “Şark ekspresi” raydan çıkan trenin kullandığı rayları kullanıyordu.
Tam 200 yıldır işliyor o hat.
Sadece o mu, gerek Osmanlı'nın son dönemlerinde gerekse Cumhuriyet'in ilk yıllarında binlerce kilometre ray döşendi, en ücra köşelere bile trenle ulaşım sağlanmaya çalışıldı.
Elbette ilk günlerden bu yana pek çok demiryolu kazası yaşadık. Pek çok insanımızı bu kazalarda kaybettik.
Ama bugüne kadar “yağmur yağdı, rayların altındaki toprak gitti, raylar havada kaldı, kaza oldu” gerekçesini duymamıştım.
Nükleer santral yapmaya kalkan Türkiye'nin iki yüz yıldır başarı ile yürütülen demiryolu ray döşeme işini böylesine yüzüne gözüne bulaştırması kabul edilir gibi değildir.
Bu yazıyı yazdığım sırada trenin iki makinistinin gözaltına alındığını öğrenmiştim.
Makinistler ne yapabilir, uzmanlık alanım değil bilmiyorum, TCDD yöneticilerinin ve yargının vardır bir bildiği.
Ancak bu olay da iki makinistin üzerine yıkılıp kalırsa “pes artık” derim.
Sözde o hattın bakımı yeni yapılmış. Nasıl yapılmışsa artık?
Ama şunu söylemeden de edemeyeceğim. O hat 200 yıldır var. Yağmur ise on binlerce yıldır yağıyor.
“Yağmur yağdı böyle oldu” bahanesi artık çocukların bile kabullenemeyeceği bir şeydir.

https://twitter.com/can_atakli_