TÜRKİYE NATO’dan ÇIKMAYA KARAR VERİRSE NELER OLACAK
Siyasette, diplomaside, ekonomide, güvenlikte hamasetin öne çıktığı bir süreçte ısrarla anımsatmakta yarar var; bunların hepsi son toplamda menfaatle ilgilidir. O nedenle hesap – kitap işidir. Türkiye’nin ABD bağımlılığı ve NATO üyeliği de bu gerçeklerden bağımsız değildir. Gerekçelerini sıralayalım…
1) Israrla vurguluyoruz: İhtiyaçlar değişince, ittifaklar da değişir. Her ittifak karşısında yeni bir ittifak doğurur. Sıklıkla belirtiyoruz: İttifakların kalıcı, uzun ömürlü, sağlıklı yürümesi için üyeleri arasında öncelik, beklenti, hedef, değer, çıkar, tehdit algısı açısından benzerlik gerekir. Üye ülkelerin çapı, ölçeği, kapasitesi benzer olmadıkça, güçlü olanın borusu öter. Eşitlik olmaz. Eşitler arasında birinci de olmaz. En kuvvetli olan, liderlik eder. Zamanın ruhu, dönemin ihtiyaçları, bölgesel ve küresel kuvvet dengeleri, hasımların durumu da, ittifakların ömrünü belirleyen unsurlardandır.
2) Bu açıdan bakıldığında, NATO, ABD emperyalizminin ihtiyaçlarından doğmuştur. NATO; Atlantik’teki Avrupalı müttefiklerini de yanına alan ABD’nin, emperyalist işgal aygıtıdır. Soğuk Savaş yıllarının başlangıç döneminin ürünüdür. Kendisini öncelikle, SSCB’nin liderlik ettiği Varşova Paktı’na karşı konumlandırarak, meşruiyet edinmiştir. Soğuk Savaş bitince de, kendine yeni “düşmanlar” icat etmiştir, varlığına gerekçe olarak: “İnsan kaçakçılığı, uyuşturucu madde kaçakçılığı, silah kaçakçılığı, nükleer madde kaçakçılığı, radikal İslami akımlar, sınır aşan suçlar, küresel terör” vb… Gelin görün ki, tüm bu suçlarda da ABD parmağı vardır. Dünyada en fazla uyuşturucu üretilen ülkelerden olan Afganistan’daki ABD varlığı, uyuşturucu çetelerinin cirit attığı bazı Latin Amerika ülkelerindeki ABD nüfuzu, IŞİD’in kuruluşundaki ABD desteği gibi.
3) Türkiye’nin NATO için aldığı risk, katlandığı her türden maliyet, NATO’nun Türkiye’de yarattığı tahribat, Türkiye’nin askeri, siyasi, iktisadi, bürokratik, akademik, kültürel, toplumsal yapısı üzerindeki nüfuzu, Türkiye’nin NATO üyesi olarak kazandıklarından kat be kat fazladır. NATO’nun fayda – maliyet analizi yapılırsa, Türkiye’nin kaybının kazancından çok daha fazla, mutlak olduğu anlaşılır.
4) Türkiye’nin tam denetim sahibi olamadığı, içinde hangi dolapların çevrildiğini tam çözemediği İncirlik Üssü, 1950’lerin başında Türkiye’nin ihtiyaçlarından değil, ABD’nin Ortadoğu’daki emperyalist ihtiyaçlarından dolayı açılmıştır. 15 Temmuz gecesi bu üste nelerin yaşandığı, bu üsten kalkan sözde müttefik ülke uçaklarının, Türk askerinin konumunu PKK terör örgütüyle nasıl paylaştığı, terör örgütüne nasıl yardım ettiği, komşu ülkelere hangi saldırıları yaptığı, halen sır niteliğindedir.
NATO’NUN BASIN BÜLTENİNİ YAZMAK BİLİM DEĞİLDİR
5) Türkiye’nin NATO üyeliğini açıklamak, temellendirmek, gerekçelendirmek, meşrulaştırmak için oturup kitap yazan, adının önünde koca koca akademik unvanlar taşıyanlara, liberallere, danışmanlara, sivil – asker bürokratlara, politikacılara, diplomatlara lafımız yok. Görevlerini yapıyorlar. Tek satır “emperyalizm”, “işgal”, “sömürü” kavramı kullanmadan NATO ve ABD dış politikası üzerine yazı yazmak, yorum yapmak ayrı bir “uzmanlık” alanıdır. Ama bilimsel değildir. Basın, tanıtım, propaganda faaliyetidir. Fakat kendisini Atatürkçü olarak niteleyerek NATO üyeliğinin faziletini, olmadı mecburiyetini sıralayanlara anımsatmak gerekir: Soğuk Savaş bitmiştir. ABD inişe geçen bir büyük güçtür. Dünyada siyasi ve iktisadi ağırlık batıdan doğuya, Atlantik’ten Avrasya’ya kaymaktadır. Türkiye’nin ihtiyaçları, hedefleri, beklentileri ve tehdit algılarıyla NATO ve ABD’ninki aynı veya benzer değildir. Tersine çelişmekte, çatışmaktadır.
6) “Ama efendim NATO üyesi olmazsak, NATO bizi düşman beller. NATO üyesi olduğumuz için kararlar alınırken, oy hakkımız var. Kararlar oy birliğiyle alındığından biz evet demesek, karar çıkmaz” gibisinden sözlerin anlamı yoktur. Çünkü Türkiye, NATO üyesi olduğu halde, NATO müttefiklerinin, (en başta ABD) her türlü açık – gizli saldırısına muhatap olmaktadır. NATO üyesi olan Türkiye, NATO üyelerinden bu kadar düşmanlık (hem de her konuda) gördüğüne göre, NATO’dan çıksa da bir şey değişmez. Dahası, Türkiye’nin NATO’daki oy hakkını abartmanın gereği yoktur. NATO demek ABD demektir. NATO’da ABD’nin dediği olur, Türkiye’nin dediği değil. Türkiye, geçmişte NATO’nun askeri kanadından çıkan Fransa ve Yunanistan’ın, yeniden askeri kanada dönüşünde hiçbir talepte bulunmamıştır. Danimarka başbakanı olduğu sırada Hazreti Muhammed karşıtı karikatürlere, PKK terör örgütünün televizyon kanalına (Roj TV) büyük hoşgörü gösteren Rasmussen, NATO genel sekreterliğine aday olunca, Türkiye önce haklı olarak karşı çıkmış, sonra evet demiştir. Türkiye gibi, NATO’daki ikinci büyük orduyu besleyen bir ülkenin, hangi talebi, Türkiye’nin hacmine, önemine, ağırlığına uygun hangi isteği, NATO’da kabul görmüştür? Türkiye, tek başına karşı çıkarak NATO’daki hangi kararın alınmasına engel olmuştur? Bunların muhasebesi yapılmalıdır.
NATO’NUN TAHRİBATININ BOYUTLARI
7) Hep yazıyoruz: Türkiye; NATO’dan çıkmaya bugün karar verse; sivil - asker bürokrasi, ana akım siyaset, iş dünyası, üniversite karşı çıkar. Bu yönde bir ulusal uzlaşı sağlansa, çıkış en az 25 yıl alır. Sorun şudur: Öncelikle zihinlerdeki bariyerleri kırmak. Atatürk’ün dış politikasını anımsamak. Doğan Avcıoğlu’nu yeniden okumak.
8) Hesap yapalım: Britanya, halk oylamasıyla, burun farkıyla, 2016 yılında AB’den çıktı. AB ile ne kadar bütünleşmişti ki zaten? Euro bölgesine dahil değildi. Vize rejiminin de dışındaydı. AB’nin Britanya üzerindeki etkisi, ABD ve NATO’nun Türkiye üzerindeki etkisine oranla, çok daha az olduğu halde, Brexit müzakereleri çok çetin geçiyor. Brüksel Londra’dan, kabaca 100 milyar Euro istiyor. Gerekçe olarak da, Brexit öncesinde, ortak bütçe oylanırken, Londra’nın üye olduğunu öne sürüyor. Ortak fonları anımsatıyor. Londra ise 20, olmadı 30 milyar Euro vermeye razı görünüyor. İyimser uzmanlar, “Orta noktada buluşulur. 50 milyar Euro üzerinde anlaşılır. Londra öder. 2019’da da AB’den çıkış resmen kesinleşir” derken, kötümser uzmanlar çıkış müzakerelerinin 10 yıl alabileceğini belirtiyorlar.
9) NATO’nun Türkiye’nin savunma ve güvenlik sistemleri üzerindeki teknolojik tahakkümünü bahane edip, mermilerin çapını, yazılımların şifresini, radarların kodunu öne sürmek anlamsızdır. NATO ve ABD’nin; FETÖ, PKK, PYD, IŞİD terör örgütlerine verdiği destek, Atatürk’e olan düşmanlığı, her türlü mazeretin önüne geçer.
Sözün Özü: Öncelikle kendi gücüne güvenen, kendi olanaklarını seferber eden, yerli ve milli, aklı ve bilimi esas alan, özgür ve özgün bir bilim, eğitim, ekonomi, kalkınma, sanayileşme ve savunma programına gereksinim vardır. Atatürk önderliğindeki genç Cumhuriyet bunu başarmıştır.