TÜRKİYE’deki BÜYÜK RESMİN KÜÇÜK PARÇALARI…(3)

TÜRKİYE’deki BÜYÜK RESMİN KÜÇÜK PARÇALARI…(3)

Pehlivan tefrikasına dönen yazı dizisinin ilk iki bölümünde soru- yanıt şeklinde ilerledik. Şimdi derinlere dalalım…

Geçenlerde CB; “Şu anda sabır safhamdayım” dedi ya! Sözü oradan alıp ilerlersek; Bir nesil büyür, bir nesil kaybolur, bir nesil çürürken görünen o ki; biz hem dünya lideriyle yönetilen asrın ülkesi, hem damatla her gün biraz daha büyüyen ve batının bizi kıskandığı bir milletiz…

Biz hem her krizden ders almasını bilen, hem her gün biraz daha güçlenerek dosta düşmana meydan okuyan, kıskançlık oklarını üzerine çeken bir ülkeyiz…

İyi de! Herkes bize hayranken, damat ekonomik destanlar yazarken, kayınpederi yönetimde harikalar yaratırken, kişi başına milli gelir rekora koşarken, önümüze konulana YEP’e (Yeni Ekonomi Program)  ne diyelim? 3 D’den oluşan (Denge, disiplin, değişim) adlı bu programın tanıtımına damat bakan 27 dakika geç gelip, 28 dakika konuşup, 29 kez de; “Anlattığım gibi, net bir şekilde görüldüğü gibi, burası çok önemli” deyip gitmişse biz gariban takımı bundan ne anlayalım, nasıl anlatalım?

Bizim bildiğimiz, ya da bize öğretilen; Ülkelerin yönetiminde imkân ve ihtiyaçlar esas alınır. (dı!) Eski bakan çocuklarının kritik görevlere atanması, atamalarda akrabalık kriterinin esas alınması, gidenin neden gittiğini anlatamaması, kalanın neden kaldığını anlayamaması, atamayı yapanın ise “ben yaptım oldu” demesi son yılların modası olarak hız kesmezken, anlamsız da olsa soralım? Yapılan üst düzey atamalar anayasal görev tanımıyla çelişmiyor mu?

Ailelerin yüzde 70’inin borçlu olduğu ülkemizde, yönetimin bıkıp usanmadan “tasarruf yapın” dediği günümüzde, kamudaki tasarruf çağrılarına inat; TRT, bir yandan kuruma 200 yeni araç alıp, diğer yandan yüzlerce personelini emekliye sevk ediyorsa, güçlenerek yürüyoruz açıklaması ne kadar inandırıcı olur?

Gereksiz de olsa sormayı sürdürelim! Halkın canının yanması, mutfaktaki söndürülmeyen yangın, işsiz sayısının katlanarak artması birilerinin umurunda olur mu? Hele de bakan yardımcılarının çifte maaş aldığı, aile boyu pahalı gezilerin hız kesmediği ülkemizde…

Yazılarımızın mürekkebi kurumadan yeni konular gündeme bomba gibi düşüyorsa, bağırdığımızda sağır sultan bile duymuyorsa, ortalık moral bozucu, sinir bozucu olaylardan geçilmiyorsa, hazinenin başına aile kontenjanından konuşlandırılan “damadı şehriyarı- kaptan-ı derya bakan”; muhteşem üçlü olarak tanımladığı yenilikleri 28 dakikada anlatabiliyorsa biz gerçekten uçmuş olmuyor muyuz?

Değerler önemsenmediğinde, bazı şeylere hemen kanıldığında, bazı konular hiç umursanmadığında, pek çok şey küçümsendiğinde, sahte kahramanlar alkışlanıp ayağının altına halılar serildiğinde, yanıtı zor sorulara zemin hazırlandığında, yalanla, dolanla, hile ile kitleler uyutulduğunda tüm bu sorunlar Türkiye’deki büyük resmin küçük parçaları sayılmaz mı?

“Biz buyuz, sevdik mi ölümüne severiz, eksiğini gediğini görmeyiz, kafamızı bozsa da takılmayız” diyerek, günü kurtarmaya çalışmak iyi de nereye kadar? Resmi rakamlara göre 3, gerçek sayılara göre 6 milyon işsizi olan bir ülkede; işsizliğin yol açtığı onca sorun, cinayet, gasp, hırsızlık batının oyunu, münafıkların yalanı da sayılsa nereye kadar?

Sıralanan ya da unutulan bu gerçekleri görmez, duymaz, şaşırmaz hele de soru olarak sormazsak, bunları yanıtlamak hem zordur, hem de çok kolaydır demezsek, yüreğimizi kapatır, vicdanı köreltirsek işimiz zor olmaz mı?

Stadyumlardan Atatürk adının kaldırılması, müfredattan Atatürk bölümünün çıkarılması, Atatürk heykellerine yapılan saldırılar, yeni yapılan havalimanına adının verilmemesi, İş Bankası’ndaki hisselerinin sorgulanması sizce tesadüf mü?

Hayır diyorsanız susmak yok yola devam diyoruz…