TÜRKİYE'yi KUŞATAN ÜÇ YANGIN!..
Bir de "Ocaklara ateş düştü" deyimi var ki, o daha vahim...
Acıları, yokluğu; bazen felaketi, bazen sefaleti, bazen isyanı ve bazen de çaresizliği tarif eder o müthiş atasözleri...
Çünkü bazen insanın, ailenin, toplumun yüreğini yakan bir acı, ülkeyi saran bir felaket, sosyo-politik bir taarruz, hatta Soğuk Savaş bile, bir ateşin yakıcılığında daha fazla yangın çıkartabilir, ıstırap verebilir uluslara ve devletlere...
İşte Türkiye; enflasyondaki yangın, mutfaktaki yangın, sofralardaki yangın, işsizlikteki yangın, eğitim keşmekeşindeki yangın, iç ve dış siyasetteki yangın yetmezmiş gibi, aylardır 3 büyük yangınla da mücadele ediyor...
Bir yangın var ki; sadece Türkiye'de değil, dünyanın dört bir yanında milyonlarca insanı ateş çemberine alıyor, ocaklara yangınlar düşürüyor ve tehdidi giderek de büyüyor...
Tarihte ender görülen bir bulaşıcı hastalık, zincirleme alevler gibi tüm dünyayı ateş çemberinde tutarken; sinsice bulaşan, acımasızca öldüren ve milyarlarca insanı da korku içinde yaşamaya zorlayan "salgın" felaketi ocaklara düşen bir yangın değil de, nedir acaba?..
Birkaç ay öncesine kadar sadece Türkiye'de can kaybı sayısı günlük 400'e dayanmışken; yaz tatili, turizmcilerin beklentileri ve toplumun nefes alamayacak hale gelmesiyle birlikte, yasaklamalar, tedbirler biraz olsun gevşetilince, işte bir yandan toplumdaki duyarsızlık boşvermişliğe dönüştü, maskeler indirildi, sosyal mesafe yok edildi...
Ve daha Haziran ayının başında 20'lere düşen can kaybı sayısı son haftalarda 120'yi aşacak düzeye geldi...
Çünkü sadece kurallara uymamak değil, ülkenin üçte birinden fazlası aşı olmamakta direniyor, dörtte biri kadarı ikinci doz aşısını yaptırmak için randevusuna gitmiyor...
Bu arada ölüm olayları artıyor, hastalığa yakalananların sayısı hızla yükseliyor ve "4. dalga" endişesi de büyüyor...
Tatilciler, tarım işleri ve akraba ziyaretleri için Anadolu kentlerine giden milyonlarca insanın büyük kentlere, metropollere dönüşü ve okulların açılmasıyla birlikte, Corona felaketinin zincirleme bir yangın gibi toplumu yine kuşatacağına ısrarla dikkat çekiliyor...
İşte ürkütücü tehlikenin giderek büyüyeceğini gösteren tablo da ortada;
24-30 Temmuz arasında her 100 bin kişide görülen vaka sayısı İstanbul'da 168'e, Ankara'da 165'e, İzmir'de ise 43'e ulaşmış...
Bartın ve Tunceli'de vaka sayısı geçen haftaya göre 5 katına ulaşmış, Siirt'te ise 1000 sınırını çoktan aşmış...
Vaka sayılarının sınır kabul edilen 20 binin üzerine çıktığına dikkat çeken Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın "hemen aşı olun" şeklindeki çığlığı dünkü bazı gazetelerin yine manşetindeydi...
AFGAN İSTİLASININ ATEŞİ!..
Gelelim Türkiye'yi sarsan diğer iki büyük yangına... Artık bu bir sosyal felaket, siyasi felaket, ekonomik felaket, hatta güvenlik felaketi olarak da nitelendiriliyor...
Çünkü Suriye'den Türkiye'ye gelen en az 5 milyon sığınmacının yol açtığı sosyo ekonomik yangın devam ederken, bir de 70 binden fazla Afganlı ellerini kollarını sallayarak kentlerde dolaşıyor ve bunların kuşkulu akını da durmuyor...
Bu arada Amerikalılar, Kabil'de kendilerine yardımcı olan 50 binden fazla Afgan'ı seçerek ülkelerine götürme hazırlığı yaparken, geriye kalanlara da Türkiye rotasını işaret ettikleri yolundaki tartışmalar AKP ile CHP'yi birbirine düşürdü...
Bu tartışmadan sonra Dışişleri Bakanlığı'nın Amerika'yı uyarmasının ardından, dün devreye ABD'liler girdi ve Afganlılara herhangi bir ülkeyi işaret etmediklerini iddia ettiler ama nafile...
Çünkü sinsi kuşatma oyunu devam ediyor, Afganlar dağları, bayırları, ovaları aşarak, hiçbir engelle karşılaşmadan Türkiye'ye sızmayı sürdürüyorlar...
"İstila" olarak da nitelendirilen bu kuşkulu akının bir sosyal felaket, bir sosyal yangın olarak nasıl büyüyeceği ve nelere yol açabileceğini görmek için Suriyelilerin yol açtığı kaosu, yıkımı, tehdidi ve ekonomik travmayı anımsamak yetiyor olmalı?..
ASIL ATEŞİ KİM SÖNDÜRECEK?..
Peki; Türkiye'yi 10 gündür sarsan, milyonlarca ağacı ve canlıyı yok eden, ilçeleri, köyleri, hatta kent merkezlerini kuşatan, (termik santrale ulaşarak tehdidi büyüten) asıl yangın ve onunla ilgili derin ve sinsi kuşkulara ne demeli?..
En az 200 noktada çıkan ve failler konusunda şüpheleri artıran yangınlar Türkiye'yi iyice paniğe sevk ederken, vatandaşlarla belediyeler, muhalefet ve iktidar, hatta sosyal medyada karşıt gruplar arasında çatışmaya yol açan yangın, içinde barındırdığı tüm kuşkularla birlikte Türkiye'ye büyük bir darbe vurdu...
"Uçak vardı yoktu" tartışmaları arasında, AKP iktidarının müdahale konusundaki beceriksizliği, ülkenin uçak, kara araçları ve personel konusundaki yetersizliği de alevlerin arasında tam anlamıyla deşifre oldu..
Geriye bir de "acaba yangından sonra ağaçsız kalan bölgeler rant uğruna yağmalanacak mı" şeklinde derin kuşkular da kaldı ki, iktidarın bu konuda suskunluğunu koruması şüpheleri iyice arttırıyor...
Evet; dünyanın her tarafında doğal felaketler yaşanıyor...
Ancak yeryüzündeki ülkelerin aksine; Türkiye nedense, sosyal, siyasal, ekonomik felaketler ve doğanın vurgunlarından hiçbir zaman kurtulamıyor!!!
Çünkü Türkiye, en çok da son 20 yıldır hem siyaset, hem bürokrasi, hem yerel yönetimler, hem de kurallar kaideler açısından tarihte görülmemiş bir aymazlığın, beceriksizliğin, vurgunculuğun, ilgisizliğin, duyarsızlığın ve pervasızlığın cenderesinde zaten yandıkça yanıyor...
Tüm "bu yangınları kim söndürecek" sorusu ne yazık ki yine siyasette kilitleniyor...
Söyler misiniz; havanda su döverek birbirini besleyen siyaset, kendi içindeki iktidar olma yangınını söndürerek, bu ülkenin insanına, doğasına, toprağına, huzuruna biraz olsun nefes aldırabilecek mi?..
Gidişat, kavgalar, çıkmazlar, açmazlar gelgitler, "sen dedin-ben dedim" tartışmaları da gösteriyor ki, umut konusunda şimdilik hiçbir emare görünmüyor...
https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac