UFUK TURU İÇİN MEYDAN TURU YAPTIM…(3 ve SON!)
Bu yazı dizisini abarttığımı söylemiştim ama uzun sözün kısası mı desem? Kısa turun özeti mi desem? Yoksa yorumu size bırakarak bana anlatılanlara mı geçsem bilemedim. Ama itiraf etmeliyim ki hiç zor sorular sormadan insanı çok zorlayan yanıtlar aldım. Kaçırmamaya çalışarak not almaya çalıştım, söylenen her şeyi kıymetli, dinlemeye de, paylaşmaya da değer buldum. Bu arada en çok da “Seçimden sonra geçim başlıyor” feryatlarına kulak verdim…
“Millet kıraathaneleri açacağım müjdesi veriliyor. Ben kütüphanecilik mezunuyum, işim yok, kuyumcuda çalışıyorum. Mesleki sorunlarım ve beklentilerimi dile getirmek isterim sizi bulmuşken. Şu anda ülkemizde 1 kütüphaneye 2 bin 761 kişi düşüyor. 2 yıl içinde 552 kütüphane kapandı. Kütüphane sayısı durmadan azalıyor. 30 bine yaklaşan kütüphane sayısı son yıllarda 28 bine düştü. Ben nasıl iş bulacağım bu koşullarda? Yakınlarım bana sağlık olsun diyorlar ama bu koşullarda sağlık olmuyor. Her 3 kişiden biri AKP’li olunca bize iş verilmiyor.”
“Kütüphanecilik mezunu arkadaşımdan sonra beni dinlemelisiniz” diye söze başladı. Psikoloji okudum, çocuk ve ergen psikolojisi üzerinde çalıştım. Ne devlette ne özel de iş bulamadım. Oysa büyük umutlarla girmiştim bu bölüme. Artık umudum kalmadı. Bize okulda algı, dikkat, bellek, dil, anlama, akıl yürütme, sorun çözme vb öğretildi. Şimdi bakıyorum hiç biri işime yaramıyor. Ülkemizde 1 milyon 300 bin çocuk okula gidemiyor, 2 milyon çocuk işçi olarak çalıştırılıyor, yüzbinlerce çocuk erken evlendiriliyor, çocuk yaşta anne- baba oluyorsa, TÜİK verilerine 7.5 milyon çocuğun ısınma ve beslenme gibi temel ihtiyaçları karşılanmıyorsa, 2 bin 200 çocuk cezaevinde büyümeden çile çekiyorsa ben niye iş bulamıyor ve sorunun bir ucundan tutamıyorum?” Burnundan soluyan genci dinlerken ezberlemiş olduğu sayısal verileri hesap edin edebiliyorsanız diye sormak istedim yetkililere...
“Siz nelerden söz ediyorsunuz durun bi dakka. 16 yılda 240 milyar TL sosyal yardım yapan bir yönetim iş başında iken, 12 milyon kişiye para veriliyorken, alan razı satan razıyken, örtme ve örtbas etme tercih ediliyorken, sen daha çok iş beklersin?” dedi güngörmüş halıcı…
“Benim kuyumcu dükkânım Atatürk havaalanında. Bugün dostlarımı ziyarete geldim. Biz alanda bugüne kadar metrekaresi 150 dolardan oturuyorduk, şimdi bize çıkın 3. Havaalanına taşının metre karesi 2000 Euro’dan oturun, cirodan da pay verin diyorlar. Ben ve esnaf arkadaşlarımın bu işsizlikte bunu karşılaması mümkün değil, çoğumuz kapatacağız, yanımızda çalışanları çıkaracağız. 50 yıllık emeğimize, marka değerimize ve bize yazık değil mi? Bu iş bitmemiş pistlere iniş yapmakla, göz boyamakla olmuyor! Esnafa kulak vermek gerek!”
“Ben turizm okudum. Dünya üzerindeki 193 ülkenin 170’inde Türk vatandaşları yaşıyor. Bu toplam olarak 6 milyon eder. Bunun 5 milyonu Avrupa ülkelerinde yaşıyor. Yurttaşlarımız daha çok Kuzey Amerika, Asya, Ortadoğu ülkeleri, Avustralya’da ikamet ediyor. Son yıllarda trend biraz değişti artık Karadağ’a yerleşmek ve konut sahibi olmak moda oldu. Son yıllarda 12 bir kişi daha gitmiş ülkeden. Pek çok arkadaşım gitmenin yollarını arıyor. Yazık değil mi?”
“Ben emekli anaokulu öğretmeniyim, eniştemin hediyelik eşya dükkânında ablama yardım ediyorum. Kaçırılan, öldürülen, tacize uğrayan çocuklar ayrı bir yaramız bizim. Yıllarımı bu mesleğe verdim, çocukların bir bakışı bile çok önemli benim için. Hala mesleğimden kopamadım, bu konuda sık sık ilgili yayınları takip ediyorum, amacım bir kitap yazmak. TÜİK açıkladı içim yandı. Buna göre ülkemizde; 2008 yılında 4 bin, 2009 yılında 5 bin, 2010 yılında 8 bin, 2011 yılında 10 bin, 2012 yılında 12 bin, 2013 yılında 16 bin, 2014 yılında 18 bin, 2015 yılında 17 bin, 2016 yılında 11 bin çocuk kayıp olarak bildirilmiş. Ben rakamları yuvarlayarak okudum size, bu nasıl bir düşmanlık, bu nasıl bir rezillik, vahşet ve acımasızlıktır?”
“Her ne kadar başbakan; ‘Adama sorarlar, bu ülkede 15 yılda ülkeyi 3 kat büyüten iktidar kim? Köprü, hızlı tren, hastane, otoyolları hangi parti yaptı? Say say bitmez yapılanlar’ dese de ortada çok net bir tablo var. Hayvancılık çükmüşse, soğan patates dolar gibi arttıysa hayli düşündürücü bir resim bu. 16 yıllık AKP iktidarının politikalarının sonucu bu, toplumsal uyanış olmadan altından kalkamayız bu sorunların” dedi ve noktayı koydu.
Bi yanda ülkemizden umudunu kesenler, bi yanda bu seçimi son şans olarak görenler, bi yanda boş bakışlarla “bitti, biz bittik” diyerek kederini yüzüne yansıtanlar, bi yanda bu seçimler demokrasiden uzaklaşan Türkiye için son dönemeçtir, otoriter dalgayı kırarsak, ülkemizi özgüven ve itibar yeniden gelir diyenler arasında ufuk turumu sürdürdüm. Gördüğümü görmüş, dinlediğimi dinlemiş, notlarımı almıştım. Esnafı dinlerken bozulan moralimle yola çıkıp Beşiktaş’a doğru inerken, yönetimin çıkın dediği Mimar Sinan Üniversitesi öğrencileriyle karşılaşmam mı? Gel de onları dinlemeden eve dön…
Söz artık Mimar Sinan Öğrencilerindedir; “136 yaşında olan, 1400 öğrencinin eğitim aldığı okulumuzu yer göstermeden boşaltın diyorlar. Niye emir büyük yerden diye mi?”
“Bu keyfi ve hukuka aykırı bir karardır, biz burada 6 yaşından 25 yaşına kadar eğitim görüyoruz 1400 öğrenci nereye gidecek, eğitimini nerede sürdürecek, nedir sanata bu düşmanlık?”
“Madem yeni dönemde, daha doğrusu Türk usulü başkanlık sisteminde başbakanlık kaldırılıp, bakanlık sayısı 16’ya indirilecek, CB ülkeyi tek yetkili olarak kurullarla, ofislerle yönetecek. Bu ülkenin köklü devlet geleneği hiçe sayılacak, kuralları yok edilecek, köklü kurumları gözden çıkarılacak o halde bunun adı Osmanlı’ya özlem değil midir? Padişahlık, hanlık, sultanlık, imparatorluk dönemlerinin simgesi olan saraylara bağlılık bunun kanıtı değil midir? Bir sanat öğrencisi olarak çok merak ediyorum, güzel sanatlara bunca nefret neden?”
“Ben sanat tarihi okudum, işsizim, kardeşim için buradayım. Madem önerdiği ve öngördüğü her şeyi yapacak güce sahip. Madem gördüğü düşler dünyasının içinde 2023’te dünyanın en güçlü ülkeleri arasına girecek, 2053’te dünya lideri olacak, 2071’de de dünyaya egemen olacak tüm bu hayaller gerçekleşirken sanat bunun neresinde yer alacak? Biri bunu bana anlatmalı!”
Burnundan soluyan gençleri, onlara destek vermek için toplanan ailelerini, yılların emeği görmezden gelinen öğretim üyelerini içinde cam kırkları barındıran kızgın ve kırgın yürekleriyle baş başa bırakıp yazı dizimi hazırlamak için Beşiktaş İskelesine doğru yürürken kendi kendime konuştuğumu ve ip gibi akan gözyaşlarımı sildiğimi gördüm. NOKTA!
Not: Değerli okur! 3 bölümlük yazı dizime gösterdiğiniz ilgiye teşekkür ederim. Bu konuda söyleyeceklerim bundan ibaret! İçlerinden biri kuyumcu, içlerinden biri halıcı, bir diğeri çantacı, bir başkası baharatçı ama tümü esnaftı. İçlerinden biri eğitimci, biri sanatçı, biri veli ama çoğu öğrenci idi. Onları yakınmadan, laf yetiştirmeden, sözlerini kesmeden dinledim, yazımı da eveleyip gevelemeden ama hüzünlenerek yazdım…