ÜLKEDE HARARET, YÜKSEK TEPELERDE KİBİR RÜZGÂRLARI! (2)

ÜLKEDE HARARET, YÜKSEK TEPELERDE KİBİR RÜZGÂRLARI! (2)

Akdeniz ve Ege’de yangın! Karadeniz ve Van’da sel! Anadolu’da kuraklık! Sınırlarımızda ülkenin demografik yapısını değiştirmeyi hedefleyen ve göç mühendisliğinin sınırlarını zorlayan Afgan sığınmacılar! Ülke genelinde yeniden artan Covid-19 salgını! Özetle yangınlar, yağmurlar, iklim krizi, göçler! Genel tablo bu,  kısaca ateş gibi yanan bir gündemimiz var…

Bir yanda bölge sakinlerinin, sivil- resmi görevlilerin, gönüllülerin, hele de gençlerin cansiperane çabası! Diğer yanda yetkililerin yangın söndürmede hangisi etkin olur kıyaslaması! Her yanda ne yapılmalıydı, niye yapılmadı, niçin yapılmıyor sorularına açık, net, kaçamaksız, amasız, fakatsız yanıt veremeyen, üstüne üstlük hiç medeni, hiç zarif olmayan çıkışlar yapan yönetim! O halde sorumlu arama sorularına devam…

Bir yanda yangın riski yüksek olan ülkemizde alınmayan önlemler, komşu ülkelerde bu kadar yangın yokken bile alınan önlemler gözümüze batarken! Diğer yanda İspanya’da 30, Yunanistan’da 46, Hırvatistan’da 14, İtalya’da 31 uçak karadan, denizden su alan, köpük atan helikopterlerin nöbette tutulmasına ağzımız açık bakarken! Bunu görmezden gelen yetkililer mi?

Uzmanların 15 yıldır kiralama, satın alma, onarma önerilerini dikkate almayan, umursamayan bakanlık mı? 10 yılda yaklaşık 20 bine yakın yangınla yüzleşen, her yıla ortalama 2 bin yangın düşen bir ülkede hala yapsak mı, kiralasak mı diye düşünen, alevler ülkeyi kasıp kavurduktan sonra bile uyanmayan anlayış mı?

Maddi zararın katrilyonlarla ifade edileceği kayıplardan, geçmişte yaşanan acı deneyimlerden ders çıkarmayan yetkili zevat mı? Yurdun birikimlerini, cumhuriyetin göz bebeği yatırımlarını, emekle alın teriyle yaratılmış tüm kazanım ve değerleri gözden çıkaranlar mı?

Her konuda olduğu gibi ben yaptım oldu mantığıyla, yanlış tercihlerde ısrar etme alışkanlığıyla, hep aynı kısır döngüde geçen yıllara rağmen geri adım atmama inadıyla! Artan feryatlara, yanan canlara, yitirilen ormanlara, yılların emeği köylere, bahçelere, od düşen ocaklara, geri dönmeyecek canlılara, ahu gözlü ceylanlara, kavrulan tarım alanlarına, tükenen umutlara kulaklarını tıkayanlar mı?

Birkaç cilt dolduracak soruları daha fazla uzatmadan sona ve sonuca gelip, teşekkür ve minnet bölümüne geçelim.

Tek bir canlı, tek bir ağacı kurtarmak için canlarını ortaya koyup, mağdurların yardımına koşan gençlere mi? Yaralı hayvanların imdadına yetişen insanlara mı? Alevlerin karşısına bir çınar gibi dikilen kadınlara mı? Motoruyla su taşırken yangınların içine dalıp bir kuru fidan gibi yanan Şahin Akdemir’e mi? Yangın bölgelerine su, ayran, giysi, yemek ve umut taşıyan gönüllülere mi?

Yangın sürerken güvenli bölgeye geçmesi için gelen uyarılara; “Bu arazözde 80 milyonun hakkı var!” diyerek kendisine emanet edilen arazözü canı pahasına terk etmeyen orman işçisi Özgür Şimşek’in yürek dağlayan sözlerine mi?

“Cennetimiz cehenneme döndü. Hayatımız bitti, doğa bitti, cennet bitti. Koca Türkiye bir Muğla’ya bakamadı!” diye yakınan İkizce Köyü Muhtarı Fatih Çakır’ın haklı sitemine mi?

Birbirini tanımadan birbirinin yardımına koşan alkışı ve övgüyü hak eden, kül olan evini, yanan hayvanını, yok olan geçmişini alevlerden kurtarmak için canını ortaya koyan köylülere mi? Uçak, helikopter, itfaiye aracı, su tankeri diye bağıran ve sesini duyuramayan yöre halkına mı? Memleket yangınını er geç, önünde sonunda söndürecek olan ülkemin umut veren yürekli gençlerine mi?

Eline pet şişe suları, lazım olur diye ağrı kesici ilaçları, yanık merhemlerini, yiyecek kolilerini, erzak torbalarını alarak bölgeye koşanlara mı? Günlerdir yaşadıkları ve gördükleri gözlerine yerleşen ve bakışlarında yaşayan, güne aç, ilaçsız, evsiz, hayvansız, hatırasız, eşyasız, parasız, pulsuz uyanan bölge halkına mı?

Günlerdir uykusuz kalan, ağır hortumları sırtlayıp, alevlerin arasına dalan, taşın toprağın üstüne kıvrılarak yatan isimsiz kahramanlara mı? Söndürme çalışmalarında dur durak bilmeden olağanüstü çabayla görev yapan itfaiyecilerimize, ormancılarımıza mı? Yangınları söndürmek için canlarını hiçe sayan kamu görevlilerine mi? Alevlerle en ön saflarda canı pahasına mücadele eden teknik ekiplere mi? Kendi imkânlarını seferber ederek yardıma koşanlara mı?

Elini ateşin altına sokan, eline ne geçtiyse bahçe hortumu, kova, bidon onunla ateşe dalan delikanlılara mı? Yangından etkilenenlere destek olan sağlık emekçilerine mi? Basına yansımasa da ciddi yardım yollayan iş insanlarına ve STÖ’lere mi? Canlıları hayata tutundurmak için çabalayan hayvan severlere ve veterinerlere mi? O zorlu koşullarda iletişimi canlı bağlantılarla sağlayan muhabirlere mi?

Ülkemizin her yanından olduğu gibi, başka ülkelerden de koşup gelen ve işin bir ucundan tutan duyarlı insanlara mı? Kampanya düzenleyerek, sosyal medyayı kullanarak, sevenlerini ayağa kaldırarak tek kişilik yardım ekibi gibi çalışan sanatçılara mı? Katkı sunmak için canla başla çalışan, göz yaşartıcı bir dayanışma ve duyarlılık sergileyen kadınlara mı? Devletin yapamadığını yapan duyarlı ve değerli halkımıza mı?

Tabii ki ayırım yapmadan, sıraya koymadan hepsine ne kadar teşekkür etsek, ne kadar minnet duysak azdır. Ayaklarına taş, gözlerine yaş değmesin…

Öneri notu: Özetle seller, depremler, müsilaj, virüs, yangınlar derken! Sonuç mu? Korunup kollanacak orman mı kaldı demeden, sonuç buysa çare bellidir diyerek;  yeniden cumhuriyetin fabrika ayarlarına dönmek…

Ev ödevi notu: Ortada sorun yoksa soru da yok diyecek halimiz olmadığı için tam da bugünlerde Halide Edip Adıvar’ın “Türk’ün Ateşle İmtihanı” ve “Ateşten Gömlek” adlı romanlarını okuyalım? “Buralarda ağaçları kesmişler/ Yerlerine taş duvarlar dikmişler/ Geleceğin geçmişini yemişler!” türküsünü dinleyelim. Ve bir kez daha Nazım Hikmet’in Kuvayı Milliye Destanındaki; “Ateşi ve ihaneti gördük” dizelerini ezber edelim.

Önemli not: Konservatuvarlarda okutulan eskrim dersinin nedenini; “Bu dersi mesafe için koyduk. Nerede duracağını, nerede kalkacağını, nerede doğrulacağını, nerede eğileceğini, nerede konuşacağını, nerede susacağını öğretmek için koyduk” şeklinde çok net açıklayan rahmetli Sait Tayla’dan esinlenip acep diyorum siyasilere bu dersi zorunlu mu kılsak? Ne dersiniz?

Zorunlu açıklama notu: Ben bu yazıyı; Yer yer kafamdaki sorulara yanıt aramak, biraz olsun sorunlardan kurtulmak, az ve zor da olsa yaşanan örnekleri paylaşarak yüzünüzde umut gülümsemeleri açtırmak için yazdım. Yazı biterken gördüm ki; Yangınla, dayatmalarla, korkuyla, kaygıyla çarpan yüreğim ancak bunları yazdırmış bana. Bu aynı zamanda sözü eğip bükmeden ilgililere sorularım, emeği geçenlere naçizane teşekkürlerimdi…