URFALI ASKER ÖLÜME mi SÜRÜKLENDİ?..
Umutları vardı Demirkol'un, önce üniversiteyi kazanmak sonra da "uzman asker" olarak TSK'da kalmak... Bu özlemini zaten WhatsApp yazışmalarında da arkadaşlarına dile getirmiş...
Demirkol, Atatürk Üniversitesi'ni kazandığını öğrenince, kayıt işlemleri için birliğinden izin almış ve memleketine gitmiş... Ancak işlemleri uzun sürünce, "komutanını da bilgilendirerek" hastaneden 10 günlük rapor almış...
Ailesinin iddiasına göre, Ömer Faruk için kâbus da o raporun bitmesine iki gün kala başlamış!.. Çünkü aile bireyleri, birliğine dönmeden önce, "Urfa'dan bir isteğiniz var mı "diye komutanını arayan Ömer'in azarlandığına ve "tehdit" edildiğine tanık olduklarını söylüyorlar...
Ömer Faruk'un ailesinin, şikâyetçi olarak Islahiye'de polise verdikleri ifadelerde çok ürkütücü iddialar var... Onlara göre Ömer birliğinde "ağır baskı ve tehdit altında" tutuldu...
Hatta anne ve babası, çocuklarının, "gelin beni kurtarın, yerimi değiştirtin" şeklindeki ısrarlı çağrıları üzerine, komutanıyla görüşmek üzere 4 kez Islahiye'ye gitti ancak Ömer'in yaşadığı kâbus bitmedi!..
Birliğinde "sürekli ağladı"ğı gerekçesiyle Urfa'ya izinli gönderilen Ömer'in Islahiye'ye dönüşü ne yazık ki onun sonu oldu... Çünkü 14 Ekim akşamı, "bir başka askerin yerine tuttuğu nöbet" sırasında "intihar etti"ği açıklandı!!!
Hulusi Akar'a "adalet" çağrısı...
Urfalı Demirkol ailesinin, "intihar" iddiasıyla ilgili ısrarla öne çıkardığı "kuşkular"ı derinleştiren polis ifadeleri gerçekten şaşırtıcı ve düşündürücü...
Annesine göre, "inançlı ve aynı zamanda intiharın günah olduğunun farkında" olan Ömer "ağır baskı"yla ölüme sürüklendi!.. Diyor ki annesi Fatma Demirkol polis ifadesinde;
"Oğlum, 'kurtarın beni' deyince babasıyla birlikte defalarca Islahiye'ye gittik, komutanına 'oğluma zulüm yapma' diye yalvardım... Çünkü babasını arayarak, komutanının kendisini tehdit ettiğini, huzur vermediğini söylemişti. Son gidişimde kutular dolusu baklava ve yiyecek götürdüm ama komutanı oğlumun izindeyken rapor almasını bir türlü içine sindiremedi... Biz oradan her ayrıldığımızda oğlum telefonda 'imdat' istedi... Oğlumun herhangi bir sorunu yoktu, baskı altına alınarak ve tehditler neticesinde bu duruma getirildi..."
Baba Veysi Demirkol da Islahiye Merkez Polis Karakolu'nda alınan ifadesinde, "oğlum beni aradı, baskı altında tutulduğunu, aşağılandığını söyledi" dedi...
6 aylık asker, 20 yaşındaki Ömer Faruk Demirkol 6 gün önce Urfa'da toprağa verildi...
Çocuklarının "ağır baskıyla ölüme sürüklendi"ğinde ısrar eden aile Fevzipaşa Karakolu yetkililerinden davacı oldu...
Ömer Faruk Demirkol'dan geriye ise subay olmak hayalleri, gidemediği üniversitenin belgeleri ve WhatsApp'tan arkadaşlarına yazdığı şu satırlar kaldı;
"Valla şimdiye kadar geçiyordu (askerlik.) Bir takım sıkıntılar var, canımı sıktı!..", "bu karakol komutanı beni mahvedecek!.."
Ömer Faruk Demirkol'un ölümündeki "şüphe"ler ve ailesinin vahim iddiaları gözardı edilecek gibi değil!.. Acılı aile olayın üzerine ciddiyetle gidilmesini, suçluların bulunmasını ve "adalet" istiyor...
Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar ve Genelkurmay yetkilileri acaba Islahiye'deki bu "kuşkulu ölüm" için özel bir ekip görevlendirir mi?.. Hiç endişeleri olmasın, hem olay hem de "sebep olan"larla ilgili çok şaşırtıcı bilgilere ulaşabilirler!!!
***
"Andımız" kuşatılırken susanlar!..
Hükümete yakınlığıyla bilinen Eğitim-Bir-Sen, Danıştay'ın "Andımız"la ilgili yasağı kaldıran kararına çok öfkelendi...
Hatta sendikanın genel başkanı Ali Yalçın, "Andımız" için "Baskıcı, gerici, militarist" ifadelerini bile kullanabildi...
Sendikanın 81 ildeki şubelerini "Andımız"la ilgili Danıştay kararına tepki göstermeye de çağıran Yalçın neden bu kadar öfkelidir acaba?..
Üyeleri; daha önce PKK ile AKP arasında yürütülen sözde "çözüm" sürecine destek verdiği bilinen sendikanın, "Türk'üm" denilmesinden neden rahatsız olduğunu, "doğruyum, çalışkanım" vurgusuna neden karşı çıktığını sorguladılar mı acaba?..
Peki; yok mu Eğitim Bir-Sen adlı o sendikanın içinde, "sen ne diyorsun başkan, neye karşı çıkıyorsun" diye Yalçın'a soracak vatanseverler?..
Gelelim asıl meseleye... Eğitim Bir-Sen adlı AKP yandaşı sendikanın yurt genelindeki üyeleri Danıştay kararına karşı ayaklandırılırken, "solcu, Atatürkçü, devrimci, ülkücü" sendikalar nerede acaba?.. Basit yazılı açıklamalarla, sosyal medya paylaşımlarıyla mı savunacaklar "Andımız"ı?..
Nerede ADD, ÇYDD, CHP, İYİ Parti'nin yurt genelindeki birimleri, dernekler, vakıflar, kitle örgütleri?.. Onlar neden yurt genelinde, Atatürk anıtlarının önünde "Andımız"ı okumadılar, Danıştay'ın kararına destek vermediler?..
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Danıştay kararına yönelik tepkileri protesto için "Andımız"ı yüksek sesle okurken, muhalefet partilerinin örgütleri seslerini neden yükseltmez acaba?..
MHP lideri Devlet Bahçeli, "Türk'üm demek suç mu?.. Doğruyum demek yanlış mı?.. Çalışkan olmak gaflet mi?.. Eğer Andımız'a cephe alanlar kripto damarın karanlık failleri değilse, merakla soruyorum dertleri nedir" diye isyan ederken parti örgütleri, dernekler, sendikalar neden yeterli tepkiyi göstermiyor ki?..
"Solcu, devrimci, Atatürkçü, ülkücü" vs. Devasa bir gücün temsilcileri üç-beş basit açıklama ya da Twitter muhalefeti yerine neden demokratik haklarını kullanmıyor, AKP yanlısı sendikanın yurt genelindeki Danıştay'ı protesto eylemine niçin hukuk içinde karşılık vermiyorlar?..
Nedense PKK'lıların, FETÖ'cülerin, kinci cumhuriyetçilerin, liboşların, velhasıl gerici-bölücü-iş birlikçi takımının karşı durduğu "Andımız"a gerektiği gibi sahip çıkılmıyor, karşı devrimci takımı ise her konuda ve her meydanda istediği gibi at koşturuyor... Çok yazık!..
https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac