VAHŞETİN TAHRİKİ, BARBARLIĞIN SIĞINAĞI!!!
Medyanın merkezi olan metropollerdeki olaylar canlı yayın araçlarına, muhabirlere, kameralara ne kadar yakınsa, Doğu ve Güneydoğu'nun ücra köşelerinde (gözlerden uzak) bazen de kent meydanlarında yaşanan öyle vahim olaylar vardı ki, işte onlar yerel muhabirlerin çığlığıyla yansıtılmaktan ileri gitmedi ve mahkemelerin tozlu raflarında kayboldu...
İşte medyanın üzerine gitmediği öylesine dehşet içeren, öylesine vahşet sergileyen, öylesine öfkeli ve insanlık dışı olaylar yaşandı ki Doğu'da, sadece çaresizlik ve kimsesizlik değil, merhametle vicdan da vuruldu sırtından, insaf ve adalet de!..
Barbarlığın insanlıktan çıktığı kimi zamanlarda, Doğu ve Güneydoğu'da vahşice katledilen kadınların mezarları olmadığı gibi, dosyaları doğru düzgün araştırılmadı, yargılamalarında ise hep kuşkular oldu...
Hele de siyasettin sadece bürokrasi üzerinde değil, yargı üzerinde de etkili olduğu kırsal bölgelerde, (bir de feodalitenin toplum ve siyaset üzerindeki baskısını düşünürseniz) birçok masum can yok yere katledilirken; törenin cellatları da aile meclislerinin feodaliteyi harekete geçirmesi, siyasetin yargıyı, güvenliği kuşatması ile birlikte sokaklarda gezmeye devam ediyorlar...
İşte "vahşet, barbarlık, dehşet" diye tanımlanan ve insanlığı vuran vahim örnekler hafızalardan silinmezken, 21. yüzyılda yenilerinin yaşanması ise ürkütücü olmaktan çok utanç verici...
GÜLTEKİN VAKASINDA SKANDAL!..
Türkiye, Pınar Gültekin adlı genç kızı canavarca hisle öldüren katile 23 yıl gibi hafif bir ceza verilmesini tartışırken, Doğu ve Güneydoğu'da (en az onun katledilmesindeki gibi) canavarca hisle öldürülen genç kızların ne öykülerinden, ne de katillerin yargılanmalarından ders alınmadığı ortaya çıkıyor;
2 Mart 1994'te aile meclisi kararıyla öldürülen 16 yaşındaki Hacer'in katili, (10 kardeşinden biri olan) 15 yaşındaki Muhammed'den başkası değildi...
Amcasının eline tutuşturduğu tüfekle, genç kızı domdom kurşunuyla katletmişti küçük cellat...
Hacer'in tek suçu vardı, Urfa'daki bir radyonun istekler programında adının duyulması!..
Tarih 29 Ağustos 1995... Sevdiğiyle kaçtığı için hakkında ölüm kararı alınan 25 yaşındaki Rabia, bir yakınının kullandığı traktörün altına atılarak (devasa tekerlekler üzerinden defalarca geçmiş) onlarca kişinin gözleri önünde, çığlıklar atarak can vermişti... Cinayeti işleyenler töreyi yerine getirdiklerini duyurmak için tabancalarla havaya ateş etmişlerdi!..
"Ağır tahrik" gerekçesi gösterilen olayda, genç kızı katledenler 12 yıl 6 ay hapisle kurtulmuştu...
Tarih 26 Şubat 1996...
17 yaşındaki Sevda, mahalledeki pastaneye gittiği gerekçesiyle 17 yaşındaki kuzeni tarafından Urfa'nın Süleymaniye Mahallesi meydanında boğazı Rambo bıçağıyla kesilerek katledilirken, çevredekiler olayı izlemekle yetinmişti...
Töre cinayetlerinde küçük tetikçiler kullanıldığı için 14 yaşındaki Mehmet, 2 yıl 9 ay yattıktan sonra cezaevinden çıkmıştı...
Tarih 28 Aralık 1996... 13 yaşında evlendirilen Hatice, su içmek için sinemaya girdiği gerekçesiyle 17 yaşındaki kocası Ali tarafından Urfa'nın Asfaltyol Caddesi'nde boğazı kesilerek katledilirken çevreden kimse müdahale etmemişti... Katil "ağır tahrik" iddiasıyla 10 yıl hapisle kurtulmuştu...
TÖRERİZM, DEHŞET, İYİ HÂL!..
Urfa, Diyarbakır, Mardin, Doğu ve Güneydoğu sadece traktörle, Rambo bıçaklarıyla değil; el bombalarıyla, fare zehirleri ile katledilen, kuyulara, nehirlere atılan ya da canlı canlı toprağa gömülen genç kızların kahredici öykülerine sahne oldu...
Medya, Pınar Gültekin olayında sanığa müebbet hapis yerine, 23 yıl hapis cezası verilmesini tartışırken, konu yine dehşete, vahşete ve tabii ki "ağır tahrik" meselesine gelmiş!..
Muğla Akyaka'da yaşayan 27 yaşındaki üniversite öğrencisi Pınar Gültekin, 16 Temmuz 2020'de kaybolmuş, cesedi 5 gün sonra bir varil içinde bulunmuştu...
Katilin genç kızı boğmaya çalıştığı, boynunu kırdığı ve daha sonra canlı canlı yakarak öldürdüğü, sonra da üzerine beton döktüğü otopsi raporunda ortaya çıkmasına rağmen, Muğla'daki mahkeme cinayetin "canavarca hisle oluşmadığına" karar vererek, müebbedi 23 yıl hapis cezasına düşürünce infial yaşanmış...
İşte bu ve benzeri kararlar, Türkiye'de 1990'dan itibaren yoğunlaşan ve yasalardaki değişikliklere rağmen giderek artan kadın cinayetlerindeki yargılamaları bir kez daha tartışmaya açtı...
En acısı ne biliyor musunuz; Urfalı Hacer'in 1994'te küçük kardeşi tarafından katledilmesinin üzerinden 27 yıl geçmesine rağmen konu "barbarlık", "vahşet" ve tabii ki "ağır tahrik" iddiası olunca, Türkiye'de kadın cinayetlerine bakışta hiçbir şeyin değişmediği ortaya çıkıyor...
Çünkü toplumun, siyasetin, yargının kadına bakış açısı değişmedikçe daha çok Pınarlar ölmeye devam edecek...
Nasılsa "canavarca hislere", "barbarlığa" ve "vahşete" karşı çoğu zaman kurtuluş bahanesi olarak gösterilen "töre, namus, şeref" iddiaları bir yana, bir de "ağır tahrik" var ki, vay insan haklarına, vay demokrasiye, vay adalete!!!
Baksanıza; Türkiye'de son bir yılda işlenen 39 kadın cinayetinin 23'ünde "iyi hâl ve ağır tahrik" gerekçesi uygulanmış...
Söyler misiniz; böyle bir ortam kaos, umutsuzluk ve can güvenliği sıkıntısını arttırırken, girdaba sürüklenen kadınlar bu ülkede nasıl rahat yaşayabilir ki?..
https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac