VAHŞİLEŞEN ŞİDDETİN PERDE GERİSİ!..

VAHŞİLEŞEN ŞİDDETİN PERDE GERİSİ!..

Konu "şiddet" olunca akıllara durgunluk veren olaylar gördü bu ülke...

Konu "terör" olunca, insanlığın zihnini durduran "dehşet"ler yaşadı bu topraklar...

Konu "kadına şiddet" olunca da, insanlığı kendinden utandıran eylemlere sahne oldu Anadolu ve metropoller...

Peki; "pembe dizi"lerin tetiklediği "töre" cinayetlerinden Kurtlar Vadisi benzeri dizilerin adeta teşvik ettiği insanlık dışı saldırılara nasıl geldi Türkiye?..

Memleket 1980'e kadar "sağ- sol çatışması" adı verilen ve kardeşi kardeşe düşüren "anarşi" olaylarının girdabında sarsılıp durdu...

Kahvehanelere bomba atılması, mitinglerde taşlı sopalı kavgalar, okullarda öğrenci çatışmaları ve sokaklarda birbirini hedef alan ideolojik şiddetin zincirleme halindeki intikam cinayetleri uzun süre durmadı...

Türkiye'nin tek kanallı televizyon yayınlarıyla yetindiği dönemde, konu şiddet olunca TRT ekranlarına işte bu anarşi olayları yansırdı hep...

İnsanları eğlendiren, aile bağlarını güçlendirmeye çalışan Türk filmleri ve dizileri; San Francisco Sokakları'ndan Bonanza'ya, Vadideki Hayat'tan Komiser Kolombo'ya, Küçük Ev'den Zengin ve Yoksul'a kadar Amerikan dizilerinin halkı oyaladığı dönem geçer geçmez, Türkiye bu kez 1984'ten itibaren, bir yandan ülkeyi bölmeye çalışan ayrılıkçı terör örgütü PKK'nın, diğer taraftan da bu örgütle mücadele etsin diye palazlandırılan radikal dinci Hizbullah'ın hem kendi içindeki cinayetleri- hem de sivillere yönelik eylemleri ile sarsıldı...

Töreden kılıçlı barbarlığa!.

İletişim teknolojisindeki değişim ve gelişmenin toplumsal dönüşümle paralel yürüdüğünü gösteren olaylar 1990'lara gelindiğinde bu kez şiddetin farklı bir yapısını manşetlere taşıdı...

Çoğu Meksika'dan alınmış "pembe dizi"lerin ülkeyi sardığı dönemde; ne şaşırtıcıdır ki, Türk toplum yapısına çok uzak yaşam biçimleri evlere kadar sokulurken, Doğu ve Güneydoğu'da adına "töre cinayeti" denilen zincirleme vahşetler artmaya başladı...

Tarihin her döneminde kadın cinayetlerinin "intihar" süsü verilerek gizli kapaklı işlendiği bir coğrafyada, iletişim teknolojisinin toplumu sarması cinayetlerin çok hızlı biçimde duyulmasını da sağladı...

Çünkü kadına yönelik şiddet kırsaldan ve evlerin köhne ahırlarından meydanlara taşınmıştı...

Korucuların genç kızları el bombası ile katlettiği, kızların kümeslerin altına kazılan çukurlara canlı canlı gömüldüğü dönemleri yaşadı o coğrafya...

Urfa'da iki genç kız canlı canlı traktörün altına atılarak parçalanmıştı... Hatice adlı bir genç kız aile meclisi kararıyla 12 yaşındaki kardeşinin ateşlediği dom dom kurşunlarına hedef edilmişti...

Hacer bir sinemanın önünde ekmek bıçağıyla, Sevda ise pastaneye girdiği gerekçesiyle, kardeşi tarafından Rambo bıçağıyla boğazı kesilerek katledilmişti...

İletişim organlarının, cep telefonu ve internetin; cinayetlerin halka ibret olmasında da kullanıldığı dönemde, televizyonlarda Kurtlar Vadisi gibi dizilerin reyting rekoru kırması da dehşet verici bir çarpıklıktı...

Peki; her eve televizyonun- internetin girdiği son yıllarda, bir yandan PKK'nın intihar saldırıları, diğer yandan El Kaide ve IŞİD gibi terör örgütlerinin sokaklarda kafa kesmesi- toplu katliamlar yapması, hatta iki Türk askerine yaptığı gibi, insanları canlı canlı yakması ve bunların görüntülerinin kolaylıkla izlenebilmesi, toplumdaki sorunlu bireylerin şiddet eylemlerine nasıl yansıdı?..

Caniliğin kanlı pusulası!..

Toplum farkında olmalı... Türkiye pembe dizilerin töre cinayetlerini tetiklediği dönemden, Kurtlar Vadisi ile başlayan ve şiddet makinesi figürlerin başrollere çıktığı dizilerin halen gündemde olduğu bir döneme sürüklenirken, toplumu hedef alan şiddet de vahşileşerek, yöntem ve biçim değiştirdi...

Bir yandan bireysel silahlanma arttı, diğer yandan da şiddet oyunlarının 10 yaşındaki çocukları kuşatacak biçimde evlere- internet salonlarına kadar girmesiyle birlikte, toplum şiddetten barbarlığa dönüşen bir girdaba sürüklendi...

Türkiye'de artık kadına yönelik şiddet kameraların önünden yansıyor ülkeye...

Kocası tarafından barbarca bıçaklanan bir kadının çığlıkları internetten milyonlarca kez izlenirken, şiddete uğrayan bir kadının, kocasının başını keserek köy meydanına atması da neredeyse alkışlandı!!! Unutulmasın ki; Bahçelievler'de 15 yaşındaki bir öğrenci, sınıfta tartıştığı arkadaşını pompalı tüfekle sokakta katletti...

Denetimi unutan devlet...

Evet; güvenlik kameralarının neredeyse Türkiye'nin her köşesini gözetim altında tuttuğu bir dönemde, şiddet olaylarının çoğu da artık gizli kalmıyor...

Ancak şu gerçek ki; ruh hastası bireylerin televizyonlardaki şiddetten, terörün eylem biçimlerinden ve internetteki öfke sarmalından etkilendiği bir vahşet dönemini yaşıyor Türkiye...

İnternetten, evlere servis pompalı tüfeklerle kılıçların- hançerlerin satıldığı bir ülkede, hele de bu araçlar ruh hastalarının eline geçtiğinde nasıl bir sonuç yaşanacağı da, İstanbul'un Ataşehir ilçesinden kameralara yakalanan kılıçlı vahşetle ortaya çıktı...

Başıboşluk ve denetimsizlik yüzünden, kadına yönelik sopalı yumruklu saldırılar bıçağa, tabancalı saldırılar pompalıya ve en sonunda kılıç barbarlığına kadar yöntem ve kılık değiştirdi bu ülkede...

Velhasıl; toplumun her bireyini artık kolaylıkla hedef alan şiddet iyice vahşileşti- barbarlaştı bu memlekette...

Öyle olmasaydı; töre cinayetlerinde traktörlerin kullanıldığı Urfa'da, bir avukat eşini boşamaya çalıştığı için kardeşiyle birlikte önce tabancayla vurulur, sonra da üzerlerinden araçla geçilir miydi?..

İstanbul'da bir genç kız internetten satılan kılıçların kurbanı olur muydu?..

Söyler misiniz; iletişim araçlarının toplumu aydınlatacağı yerde şiddeti teşvik etmesi,  barbarlık ve vahşete meyilli yaratıklara filmlerle, dizilerle, bilgisayar oyunlarıyla adeta yol göstermesi nasıl bir çelişkidir?..

Peki; kim durduracak sanal alemden de yayılan şiddeti ve çelişkisi büyüyen bu vahşet döneminin araçlarını, azmettiricilerini ve yol göstericilerini?..

https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac