VE TEK DURUŞMADA BERAAT

BAŞIMDAN GEÇENLER

VE TEK DURUŞMADA BERAAT

10 Aralık benim için özel ve anlamlı bir gün oldu.

Birincisi 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü.

Ve bu özel günde ben Çağlayan Adliyesi’nde “cumhurbaşkanına hakaret etmek iddiasıyla” hakim karşısına çıktım.

Benim çok fazla davam yok.

Bildiğim, bundan sonra bir de uzaktan eğitimin ilk dersine türbanlı bir öğretmen çıkarılmasını eleştirmem üzerine açılan bir dava var.

O da ocak ayında görülecek.

Yani fazla adliye kültürüm yok.

45 yıllık meslek hayatımda, hakkımda açılan davaların toplamı 10’u geçer mi bilemiyorum.

Yani adliye tecrübem çok fazla değil, nerede ne yapacağımı, nasıl davranacağımı bilmiyorum.

Duruşma saati olarak 10.10 bildirilmişti.

Ancak önceki davaların uzaması nedeniyle duruşma salonuna saat 11.30’da girdik.

Yanımda Tele1’in avukatı Bilgütay Hakkı Durna var.

Hakimin karşısına geçtim.

Mübaşir “kimlik kartınızı verin” deyince hakime dönüp “Yüzümü açmam gerekiyor mu?” diye sordum.

Hakim belli ki bu soruya şaşırdı. Ben de “Maske yüzümüzü kapatıyor, hüviyet tespiti için” dedim.

Maskesinin altından güldüğünü hissettim, “Gerek yok” dedi.

Sonra bana iddianameyi okudu.

SAVUNMAM BAŞLIYOR

2 Şubat 2020’de Tele1 ekranlarından “Gün Başlıyor” programında söylediğim 7-8 cümleyi tekrarladı ve “Buyrun savunmanızı yapın” dedi.

“Anlamadım?” dedim, “Neyi savunacağım.”

Hakim, “Hakaret iddialarına karşı ne söyleyeceksiniz?” deyince, “Hangisinin hakaret olduğunu söylerseniz onu anlatayım” dedim.

Hakim anladığım kadarıyla biraz kızdı, “Ben burada yargılama yapıyorum, kanaatimi soramazsınız” karşılığını verince ben de şunu söyledim;

“Kesinlikle kanaatinizi sorgulamadım. Yanlış anlamadan ötürü özür dilerim ama ben hakaret görmediğim için böyle konuştum.”

Hakim, “İddianameye göre hepsi” dedi.

Konuşmaya başladım; “Sayın hakim, sözlerimi kağıttan okursanız dinlerken ben de rahatsız olabilirim. Bu nedenle basılı kağıttan değil, keşke ekrandan izleseniz. Çünkü o zaman göreceksiniz ki, bu sözler tamamen bana has bir söylem biçimi. Örneğin bakın kendim için ‘Eşşek gibi çalışıyorum’ diyorum. Yıllardır ekranda bu üslupla konuşuyorum, izleyici de bunu biliyor zaten. Ekranda elimi kolumu sallayarak çok samimi biçimde ve vurgular yaparak konuşurum. Burada sizin karşınızda ne kadar rahat ve samimi isem, işte ekranda da böyleyim. Bu nedenle söylediklerimin hakaret olduğunu kabul edemem. Ayrıca konuşmanın hiçbir yerinde cumhurbaşkanından söz edilmediği gibi, ima bile edilmemektedir. O gün itibarıyla iktidar sözcülerinin söylediklerine toplu bir eleştiridir, hatta isyandır.”

Hakim daha sonra avukatıma ekleyecek bir şey olup olmadığını sordu.

Avukatım “Bir şey yok” dedi.

Cumhurbaşkanlığı’nı temsilen gelen avukat, “Biz hakaret olduğu görüşündeyiz” dedi.

DURUŞMADAN ÖNCE
Duruşmaya çağrılmadan hemen önce çekildi bu fotoğraf. Yüzümdeki maskeyi bilerek indirdim ki, içeri nasıl gülerek ve yüksek moralle girdiğimi göstermek istedim.

SAVCININ MÜTALAASI

Ardından savcı Onur Kaya mütalaasını okumaya başladı.

Sizlere bunu aynen sunuyorum;

Sanığın suç tarihinde Tele1 isimli TV kanalında, Güne Başlarken isimli programın sunuculuğunu yaparken canlı yayında “Şuraya bak ya. Yani taş üzerinde taş kalmıyor. İran’da deprem oluyor tamam. Deprem için ohooo biz onun kaç katını harcadık. Eeee harcadın da ne oldu? Kime harcadınız? Ya benim param? Ben paramı sormayayım mı? Eşek gibi çalışıyorum kazanıyorum. Vergimi ödüyorum. 40 yıldır 50 yıldır bu böyle, yaptın mı? Hadi 40 yıldır yapmıyordu, Atatürk Cumhuriyeti’ydi onlar. Yapmadı. Sen ne yaptın lan. 17 yıldır oradasın. Yine su basıyor. Yine sel basıyor. Yine depremde yıkılıyor. Beceremediniz gitti be” şeklinde sözler söylediği ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiğinden bahisle her ne kadar iddianame tanzim edilmiş ise de; sanığın söylemlerinin eleştiri ve ifade özgürlüğü sınırları içerisinde kaldığı, siyasiler, üst düzey bürokratlar ile kamuya mal olmuş kişilerin diğer insanlara nazaran ağır eleştirilere daha fazla katlanmak zorunda oldukları ifade hürriyeti, basın özgürlüğü, haber verme ve eleştiri haklarının hukuka uygunluk nedenlerinden olması gerekçeleriyle; sanığın üzerine atılı suçtan CMK 223/2-a maddesi uyarınca beraatına karar verilmesi kamu adına mütalaa olunur.”

Hakim bundan sonra, “Sizi dışarı alalım, biz karar vereceğiz, iki dakika sonra çağırırız” dedi.

İki dakika sonra içeri girdik.

Hakim, “Size beraat kararı verdik” dedi.

Çıktık.

BUNU YAZMAK GEREK

KARAR PEK ÇOK AÇIDAN UMUT VERİCİ

Çok açık söyleyeyim; davanın içeriği olmamasına rağmen bir ceza çıkabileceğini tahmin ediyordum.

Sanıyorum avukatım da aynı kanıdaydı.

Çünkü sıramızı beklerken “Ceza verebilirler” dedi.

Ben de “bana sorduğunda anlatırım, üslubumu söylerim, sadece bu davaya konu olan konuşmalarımı değil, başka konuşmalarımı da izlemelerini rica ederim” karşılığı verdim.

Avukatım ise “Can Bey eskisi gibi yürümüyor pek çok şey, ama umarım haklı çıkarsınız” dedi.

Sonuçta tek celsede beraat kararı verildi.

Bence bu çok önemli…

Tüm medya için değeri büyük.

Elbette kimi yandaşlar bu kararı, “Hani yargı yukarıdan talimat alıyordu” diyerek kendi amaçları doğrultusunda kullanmaya kalkabilir.

Ama asla öyle bakmamak gerek.

Yargı öyle ya da böyle bu bağımlı haline daha fazla devam edemez.

Sorumluluklar giderek artıyor.

Herkes “Bugünün bir de yarını var” diye düşünmeye başlayacaktır, başlamaktadır.

Benim davam gerçekten “çok sudan bir gerekçeye” dayanıyordu.

Bu nedenle beraat kararı vermek çok kolaydı.

Ancak ben bunu bir umut ışığı olarak görüyorum.

HOŞUMA GİDEN ŞEYLER

BENİ YARGILAYAN HAKİMLE İLGİLİ KÜÇÜK BİR AYRINTI

Beraat kararını veren hakim kadındı.

Adı Hasibe Doğan.

Türbanlıydı.

İnanın karşısına geçtiğimde hiç şaşırmadım ve yadırgamadım.

Ve çok samimi söylüyorum aklıma asla “Bu türbanlı hakim beni mutlaka cezalandırır” düşüncesi gelmedi.

Çünkü ağır baskı altında olmasına rağmen yargıya güvenmek istiyorum.

Çünkü yargı öyle ya da böyle kısa bir süre sonra üzerindeki yüklerden kurtulacak.

Çünkü koşullar ne olursa olsun hukuktan, demokrasiden, özgürlüklerden başka tutunacağımız dal yok.

Hakim Hanım son derece soğukkanlı yönetti duruşmayı.

Savunmamı yapmamı söylediğinde “Neyi savunacağım?” sorusu sırasında bir an gerginlik oldu gibi hissettim ama bu çabuk geçti. Hakim Hanım muhtemelen kastımı çok çabuk anlayarak durumu düzeltti.

Beraat kararını okurken bana “Mustafa Bey” diye hitap etti, tam adım Mustafa Can Ataklı çünkü.

Anlayamadım, acaba beni hiç mi tanımıyordu ve “Mustafa Bey” diye hitap etti yoksa “Biz tarafsız ve bağımsız hakimleriz. Kişilerin kim olduğuna bakarak karar vermeyiz” mi demek istedi?

Bana sanki ikinci şık doğruymuş gibi geldi.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

TEKNOLOJİ HER YERİMİZİ SARMIŞ

Farkında mısınız bilmiyorum ama teknoloji hayatımızın tüm anında hemen yanı başımızda.

Dün adliyeye girerken uzun bir kuyrukta bekledim.

Korona nedeniyle alınan önlemler gereği herkes bir anda bina girişindeki güvenlik kontrolü yapılan alana giremiyor.

Kuyruğun başında duran görevliler HES kodu soruyor herkese.

Millet telefonunu çıkarıp gösteriyor.

Bazılarında barkod var sanıyorum çünkü görevli telefonu tutup okutuyor.

Kapıdan girip güvenlik aramasını geçtikten sonra ateş ölçümü yapılıyor.

Mahkeme salonu ise acayip bir yer.

Önümde çift mikrofon duruyordu örneğin.

Tam karşımda iki ekran asılıydı, hakimin tam arkasında.

Yanındaki kameradan ekrana yansıyan kendimi görüyorum.

Mahkeme safahatı sesli ve görüntülü olarak kaydediliyor.

Beni şaşırtan, hakimin yaptığım savunmayı dinledikten sonra neredeyse aynı şekilde yazıcıya aktarmasıydı.

Sanıyorum önünde konuşmaları yazıya döken bir alet var.

Sonuçta Çağlayan Adliyesi galiba dünyanın en büyük adliyesi ve teknolojik açıdan çok üstün, insan etkileniyor içeride.

Bir de dışını ve etrafını güzelleştirseler.

Görüntü hiç yakışmıyor.

https://twitter.com/can_atakli_