VİZE YALANININ MUMU SÖNDÜ!..

VİZE YALANININ MUMU SÖNDÜ!..

Muhterem o günlerde henüz Başbakandı..


Aslında bugün de sıfat olarak Başbakan, 22 Mayıs’a kadar sembolik olarak!.. Bütün zamanını veda ziyaretleri ile geçiriyor... Halbuki çok değil, bir kaç hafta önce zafer çığlıkları atıyordu, etrafıyla birlikte:


-Haziran sonunda vizesiz Avrupa tamam!..


Yanaşma medya da bir havai fişeklerin atılmadığı kalmıştı; sanki “3. Viyana kuşatmasına” gidiyorduk, “Bekle bizi Avrupa”, “Türklerin ayak sesleri” gibi beşinci sınıf manşetlerden geçilmiyordu!.. Peki, neydi bu Vize başlıklı “orta oyununun” ardındaki giz?..


-Avrupa’nın ödünü patlatan mülteci akını tabii ki!..


O cephede durumda memnun olmayan bir tek kişi ve tabii avenesi vardı: Saray!.. sahneyi kaptırmış olmanın hüznü ve öfkesini yaşıyordu... Hatta o denli içine oturmuş olmalı ki, “Zaten Ekim’de hallolacaktı. Bu neyin sevincidir anlayamadım” bile dedi!..


Mülteci kartı kullanılmış, gerekli “tehdit ve şantaj” ögeleri neredeyse kanırtarak kullanılmış, hiç sıkılmadan tekrarlanan “at pazarlığı” görünürde başarıya ulaşmıştı. AB- Türkiye arasında “Geri Dönüş Anlaşması”, yani bugüne kadar Avrupa’ya gitmeyi başarmış olanların geri postalanması, gidemeyenlerin ise hiç gidememesinin sağlanması karşılığı 3+3 milyar Euro ve “Vizesiz Avrupa” anlaşmaları masaya konulmuştu...


Herkes pek bir memnun, pek bir mesuttu. Bizim Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve AB’den sorumlu Volkan Bozkır etrafa gülücükler saçarak “Vizesiz Avrupa’ya en yakın noktadayız”  açıklamaları yapıyordu!..


-Ancak hepsi yalan, hepsi hayaldi!..

 


“Vizesiz Avrupa palavradır!”

 


Bu acıklı komedyaya daha fazla dayanamadığım için 5 Mayıs’ta bir yazı yazdım. Şöyle başlıyordu yazım:


-Yalan söylüyorlar... Gözümüzün içine baka baka gerçekleri saptırıyorlar!..


AB tabii ki anlaşmayı masaya koymuştu ancak yanında 72 yerine getirilmesi gereken koşul ile birlikte!.. Bizim bakan sıfatlı muhteremler ise 67 maddenin tamamına erdirildiğini, yalnızca 5 tanecik madde kaldığını, onun da önemli olmadığını, “kervanın yolda da düzülebileceğini” söylüyorlardı. Yani “Vizesiz Avrupa’ya” 5 yerine getirilmemiş koşul kadar yakındık!..


Yine aldatılıyorduk!.. Tam tersi olsa, biz o 5 maddeyi yerine getirmiş olup, 67 madde halledilmemiş olsaydı, emin olun AB’ye çok daha yakın olurduk!.. Niçin mi?. Buyurun o maddelerden yalnızca bir tanesi ve benim 10 gün önce üzerine yazdığım yorumum:


-Organize suçlar ve terörle mücadeleyle ilgili yasalar Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatı, AB müktesebatı ve AB ülkelerinin uygulamalarıyla uyumlu olacak... Ayrıca, uygulamada güvenlik ile özgürlük hakkını, adil yargılanma hakkını, ifade özgürlüğünü gözetecek. Türkiye bu alanda terör tanımı kapsamını daraltacak.


Türkçesi şöyle oluyor; arkadaş PKK ile mücadelen bizim çizdiğimiz sınırlar içinde olacak... Öyle herkesi kafana göre içeri almayacaksın... Gazetecileri casus palavrasıyla yargılamayacaksın... organiz e suç adı altında muhalif temizleme operasyonu yapmayacaksın... AİHM kararlarında ayak sürümeyeceksin...


Nasıl beğendiniz mi?. Hem nalına, hem mıhına değil mi?. Bir ülkede insanca yaşanması için olması gerekenlerle, terör örgütüne karşı güvenlik güçlerinin elini kolunu bağlayan şartlar bir arada...


-Gayet zekice!..

                                                  


Bu nasıl bir kıvraklıktır Tanrım!..

 


Peki sonra ne oldu dersiniz?.


Başbakan gönderildi... Tüm ipleri eline alan Saray, daha benim “Vize palavrası” yazımın mürekkebi kurumadan kükredi:


-Ne demek terörle Mücadele Kanunu’nda değişiklik. Hangi hakla.. Siz kendi yolunuza, biz kendi yolumuza!..


Saray, bu çıkışıyla çok kısa bir süre önce “bizim muhatabımız Cumhurbaşkanı Erdoğan değil, Başbakan Davutoğlu’dur” diyen AB yönetimine de “gördün mü muhatabını?” mesajı veriyordu tabii!..


İyi güzel de, bizim Dışişleri bakanı, AB’den sorumlu bakan sıfatlı muhterem şahsiyetler, o kriterler içinde bu maddenin olduğunu bilmiyorlar mıydı?.. Bal gibi biliyorlardı tabii!.. Neden o zaman ses çıkarmamışlardı peki?. Diplomatik adı verilen kaygan zemin sözcüğüyle yanıtlayayım:


-Konjonktür öyle gerektiriyordu!..


Demek ki öyle gerektirince, yalan, dolan, uyutma, palavra mübah oluyordu, ne güzel valla!.. Bakın sonrasında ne oldu; Avrupa Parlamentosu, Saray’ın restine restle karşılık verip, AB Komisyonu’nun “Türklere Vizesiz Avrupa”  görüşünü reddetti.. Yani “tüm kriterler yerine getirilinceye kadar vize, mize yok!” dedi...


Peki, daha geçen hafta etrafa gülücükler dağıtan, “aman da vizeye ne kadar yakınız” diyen AB’den sorumlu muhterem bakan bu kez ne dedi?..


-Vize serbestisi pahasına terör yasasını değiştirmeyiz. Cumhurbaşkanımızın talimatları doğrultusunda çalışmalarımızı sürdüreceğiz!..


Bir hafta içinde 180 derece dönüş; Moskova Devlet Balesi halt etmiş yani!.. Şimdi ne olacak sorusuna gelince; Saray’ın sözlerine, söylediklerine inanmayı epey bir süredir bırakmış olan Avrupalı iki yüzlüler, mültecileri Yunanistan adalarında enterne etmek, oralarda kamplar kurmak ve memleketlerine geri göndermek için kafa patlatmaya başladı bile!..


Tamam, AB’ye “al vizeni başına çal” diyelim... Saray’ın veciz bir şekilde ifade ettiği gibi “bizim millet zaten çile çekmeye alışmıştır” da diyelim..