VURGUN, KUŞKU, SESSİZLİK!!!
Varlık artık yokluğu her gün çok daha fazla yutuyor bu ülkede ama, yaşananlar kimin umurunda acaba?..
Evet; Döviz spekülatörlüğünün bir mesleğe dönüştüğü, al- sat ticaretine resmen kapı açıldığı bir buhran döneminin ülkeyi teslim aldığı bir süreçte ekonominin nasıl yönetilemediği bir Amerikan dolarının 13,5 liraya kadar yükselmesiyle en çarpıcı biçimde ortaya çıktı...
Peki, giderek büyüyen bir ekonomik bataklığın içerisinde toplumun yoksul ve zengin kesimleri arasında nasıl bir uçurum oluşuyor ve bu sinsi girdap nasıl çelişkiler yaratıyor acaba?..
Örneğin; çarşıda pazarda, markette manavda fiyat anarşisinin milleti ekmeğe muhtaç ettiği bir dönemde, otomobil satın alma kuyrukları ve piyasaya henüz çıkmamış en az 15 bin liralık cep telefonları için ön talep patlaması yaşanmasıyla ilgili haberlerin, dünkü Yenişafak'ta da olduğu gibi "Türkiye ekonomik hareketlilik yaşıyor" başlığıyla medyaya yansıması nasıl bir devasa çelişkidir?..
Ülkenin en az 200 milyar dolar borç batağında çırpındığı bir dönemde, "128 milyar dolar"ın üzerindeki kuşkuların yanısıra, yolsuzlukların- vurgunların ve özelleştirme talanlarının zengini zengin, yoksulu daha yoksul hale getirmesi çok mu küçük bir çelişkidir?..
Ve derin bir buhranın ülkeyi sosyal, siyasal ve ekonomik açıdan esaret altına aldığı bir süreçte; emekli, işçi, köylü, memur, (velhasıl büyük bölümü asgari ücretle- yani açlık sınırında- yaşayan) milyonlarca insan sefalet cenderesinde çırpınırken, döviz tuzağı bir tahterevalli gibi kimlerinden sofrasından ne çalıyor, kimlerin kasasına neler yüklüyor acaba?..
DÖVİZ KİMİ TESLİM ALDI?..
Evet; yukarıdaki satırlar ne yazık ki başka derin, sarsıcı ve aynı zamanda çok düşündürücü çelişkilere de gebe!..
Döviz çılgınlığı son bir haftadır sadece Türkiye'yi değil, dünyayı da şoke edecek biçimde savrulup dururken, YouTube sitelerinin mikrofonlarına ekonomik bunalım ve geçim sıkıntısıyla ilgili "ah vah" eden, AKP'ye bağırıp çağıran birkaç isyankarın yüz binlerce kişi tarafından izlenen videoları sanki toplumsal bir tepkiymiş gibi milletin gazını almaya devam ederken, 1 doların 13.5 liraya kadar yükseldiği akşam marjinal bir partinin çağrısıyla sokaklara dökülen birkaç yüz kişinin dışında toplumdan ses çıkmaması, adına "çelişki" denilen sözcüğün nasıl bir sorumsuzluk ve duyarsızlık bataklığında yuvarlandığını da göstermiyor mu?..
Peki; yolsuzluktan özelleştirme talanına, rüşvetten yağmaya, hatta terörden mafyalaşmaya kadar neredeyse her şeyin sıradanlaştığı bir ülkede, bir Amerikan dolarının şoke edici biçimde yükselmesine yönelik tepkinin şaşırtıcı biçimde cılız kalması akıllara durgunluk verecek bir toplumsal çaresizlik mi, yoksa gafletin o kangrenleşmiş çukurunda debelenmek mi?..
Toplum, fiyat anarşisinin sofraları teslim aldığı bir dönemde, dövizi bahane edenlerin vurgun tuzağına karşı sabrının son sınırında mı duruyor, yoksa "yoksullaştır- köleleştirir" stratejisinin ülkenin büyük bölümünü adeta teslim aldığı bir sürecin son sessizliğini mi yaşıyor?..
Yukarıdaki soruların yanıtı da, ülkeyi teslim alan ve akıllara durgunluk veren çelişkilerin içinde çırpınıp duruyor...
Çünkü muhalefet acil toplantılarla panik içine düşse de, iktidarın ve medyasının pervasızlığı, ilgisizliği, duyarsızlığı ve tuhaf sessizliği de bir başka büyük çelişkiyi, kuşkuyu ve kaygıyı dışa vuruyor...
TÜRKİYE NEDEN SUSKUN?..
Dövizin zirve yaptığı günün akşamı sokaklarda polise direnen bir kaç yüz kişi ile bazı ilçelerde kapakları tencerelere vurarak hükümeti istifaya çağıran cılız toplulukların tepkilerinin yanı sıra, muhalefet de bir gün sonra yönetim kurullarını acilen toplayarak döviz üzerinden Türkiye'nin sürüklendiği çöküşe karşı ne yapacağını tartıştı...
CHP ve İYİ Parti "acilen seçim" çağrılarını bir kez daha yinelediler...
PKK'nın partisi HDP de benzer açıklamalarla tabanına mesaj vermeye çalışsa da, muhalefetten gelen tepkiler (toplumdaki tuhaf ve düşündürücü sessizlik yüzünden) Erdoğan ve AKP'nin hiç umurunda olmadı...
CHP erken seçim için mitinglere başlama kararı alırken, Erdoğan "Yok öyle 15-20 ayda bir seçim... Erken seçim yok... Seçim 2023'te olacak" diye bir kez daha meydan okudu...
Erdoğan düşük faiz uygulamasına devam edileceğine de işaret ederken, MHP lideri Bahçeli ise hükümetin ekonomi politikasının doğru olduğunu öne sürerek, muhalefeti felaket tellallığı yapmakla suçladı...
Bu arada AKP medyasının Gezi olaylarının ardında olmakla suçladığı Birleşik Arap Emirlikleri prensinin tam da döviz kuru çalkantısının sürdüğü gün, alelacele Ankara'ya gelmesi, Arapların "Türkiye'de yatırım için 10 milyar dolarlık fon tahsis etti"ğine ilişkin kuşkulu haberlerin yandaş medyada pohpohlanması da çok manidar bir zamanlama olarak dikkat çekti!..
Evet; Türkiye AKP'nin iktidarda olduğu son 20 yılda çok badireler atlattı...
Ancak birkaç gün önce bir Amerikan dolarını 13.5 liraya kadar yükselten kriz medyadan siyasete, toplumdan ekonomi çevrelerine kadar kendi içinde (sessizlik- duyarsızlık- pervasızlık gibi çelişkiler) barındıran bir tuhaf manzarayı da dışa vurmaktan öteye gidemedi...
Sözün özü; son bir haftada büyük balıklar küçük balıkları bir kez daha yedi vesselam!..
Çünkü son günlerde büyük bir ekonomik tuzak ve kuşkulu bir döviz zikzakı yüzünden zengin daha zengin, yoksul daha yoksul oldu ama; söyler misiniz, nedir bu büyük bölümü açlık sınırındaki toplumu teslim alan rehavet- sessizlik- tepkisizlik ve utanç verici duyarsızlığın sebebi?..
Toplum çaresiz mi- seçeneksiz mi, yoksa "bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete" teslimiyetinde savrulmaya mahkum mu etti kendini?..
Türkiye; AKP'nin de işine gelebilecek sokak eylemlerinin provokasyonuna tabi ki gelmesin ama, ülkenin en az yarısı açlık sınırındayken (döviz dalgalanması at yarışı izler gibi izleniyorsa) psikologlar, sosyologlar ve siyaset bilimciler acilen araştırmalı bu tuhaf gidişatı!..
https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac