Ya KIRŞEHİR YENİDEN İLÇE OLURSA ya da KAYYUM ATANIRSA!
Geleneksel Ahilik Haftası’na ev sahipliği yapan Kırşehir’in son yerel seçimde CHP’ye geçmesi, bir tayine yol açtı! ‘Ahilik Haftası, sürgün yiyerek, apar topar Konya’ya göç etti. ‘Uluslararası Ahilik Fuarı’ adıyla da, AKP’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın güvenli kanatları altına girdi. Ahilik Etkinlikleri’ni AKP’li Konya Belediyesi’ne kaptıran Kırşehir Belediye Başkanı Selahattin Ekicioğlu, duruma hayli içerlemişti: “Kırşehir, CHP’ye geçince mi Ahiliğin merkezi Konya olmuş? Ahi Evran, Kırşehir’de Moğollara direnerek öldü. Konya’ya alınması anlamlı değil, Ahi Evran-ı Veli Türbesi de, Külliyesi de Kırşehir’de” diyerek ekliyordu: “Ahiliğin merkezinin Kırşehir olduğunu sadece Türkiye değil, dünya biliyor.”
ATI ALAN ÜSKÜDAR’I GEÇTİ, KISIKLI’DA MOLA VERİYOR
Sayın Başkan Selahattin Ekicioğlu, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ı da bütün dünya biliyor. Bilmekle, ‘bildiğini okumak’ aynı şey mi? Tayyip Bey, Ahilik Dergâhı’na ‘intisap ederek’, Ahiliğin ‘rahle-i tedrisatından’ başarıyla geçmiş, ‘çıraklık’ süresince, ‘terbiye kapısını’ kullanmış, derken vakti gelmiş, ‘kalfalığa’ yükselmiş, ‘peştamal kuşanarak’da, ‘usta’ olmuş. Şimdi ise ‘üstat’ payesinde... Atı alan Üsküdar’ı geçti. Kısıklı’da ‘mola’ veriyor!
AHİLİK NASİHATİ; KUL HAKKINDAN KORK!
Ahiliğin mottolarına da şöyle bir bakalım; Ahi yalandan, dolandan, kibirden, iftiradan, hasetten uzak durur. İçi dışı birdir, harama uçkur çözmez, zina yapmaz, lâf taşımaz, kin tutmaz, cömerttir, kul hakkından çok korkar. Temiz giyinir, fakir, fukarayı sahiplenir, âlimlere saygıda kusur etmez, namazını kazasız kılar, nefsine hakim olur, dünya malına kıymet vermez. Ustası, çırağına ‘Ahilik Nasihati’ de verir: Haram yeme, haram içme, yalan söyleme, kimseyi kandırma, eksik tartma, kanaatkâr ol, dünya malına tamah etme.
BİR TANE ‘ÇOCUK İŞÇİ’ GÖSTEREBİLİR MİSİNİZ?
13.yy. da Anadolu’da kurulan ‘Ahilik Teşkilatı’nın amacına uygun olarak, esnaf ve zanaatkâr yetiştiren kurumların denetlenmesine, üyelerin ahlaki yönden geliştirilmesine günümüzde de ‘harfiyen’ uyuluyor mu? Uyuluyor tabii ki! Bir tane ‘çocuk işçi’ gösterebilir misiniz? Gösteremezsiniz! Bir iki tane çıksa da, o da işyerindeki ‘patronun çocuklarıdır.’ ‘Kreş’ yerine babalarının dükkânında büyüyorlardır. ‘Sigortasız çalıştırılan’ bir ‘emekçi’ var mı duyduğunuz? Olur mu hiç öyle şey! İş güvenliği mi? Had safhada… Duvarda ‘uyarılar’ asılıdır zaten; ‘baretin’ yoksa, bir tane satın alıp, kafana geçir… Tornada çalışırken, ‘eliniz işte, gözünüz oynaşta’ olmasın! ‘Mesaiye’ kalınca söylenmeyin. Allah ‘boş duranı’ sevmez hiç. ‘Hızarda’ çalıştıktan sonra, ‘yere düşen parmaklarınızı’ toplamayı unutmayın, nasıl buldunuzsa öyle bırakın. ‘Beş parmağın beşi bir mi’ canım! ‘İskele verilmeden’ vapurdan inmeyin! ‘Sendika, mendika haltı’ karıştırıp, diğer çalışanları ‘imandan’ çıkarmayın!
GARSON TACİZLERİ
‘Karşı dükkân daha siftah yapmadı’ diye kendisine gelen müşteriyi, ‘komşuya yönlendirme’ dayanışmasından, nerelere gelindi!‘Bana mı sordu da yer açtı birader!’Dükkânının önünden geçen müşterinin, bir başka satıcıya gitmesini engellemek için önünü kesenler, kolundan çekiştirenler, zorla dükkâna sokanlar, çekiştirmekten iteklemeye dek varan bir tarz ‘müşteri velinimetimizdir’ yaklaşımı!
Ismarladığınız bir yemek, demek ki ‘ciroyu’ doğrultmuyor ki ; “İçecek olarak ne alırız”, “Salatayı nasıl yaptırayım”, “Ara sıcaklara geçelim mi?”, “Karar verdiniz mi?” minvalinde ‘garson tacizleri’… Bir pub’da ‘suyunu çeken’ biranızın bardağını, masaya konuşlandırmanız an meselesiyken, birdenbire tepenizde bitmiş servis elemanının “Bir tane daha alır mısınız?” sorusuyla irkilme halleri! Siz yine hiç gerilmeden, masanın üstüne, ‘yatay üç parmak’ kala, havada asılı kalmış bardağınızı, olması gereken yere usulca bırakınız…
‘İKİ YARIM KÜRENİZ’ SANDALYEYLE TANIŞMADAN ÖNCE
Giriyorsunuz bir restorandan içeri. Masanız gösterilip buyur ediliyor nazikçe. ‘İki yarım küreniz’ oturacağınız sandalye ile henüz daha tanışmadan , ‘idam yaftası’ gibi ‘sanayi boyu’ menü, konu veriliyor önünüze… Bir ‘nefes alalım’ da… Hele bir ‘oryante’ olalım önce… Diyelim ‘8-10 kişi’, kalabalık gittiniz bir yere. Paldır, küldür, gacur, gucur oturdunuz masaya… Garsondan tam bir joker sorusu: “Başka gelecek var mı?” Olmaz mı? “Mahalle otobüs tuttu, birazdan burada olurlar.” Daha kursağınıza ‘bir lokma’ bir şey girmemiş, arkadaş ‘adisyon’ derdinde! Aynı masada ne kadar çok müşteri, o kadar anafor, bir o kadar da cebellezi! Garsonun eli, kimin cebinde! Seyyara diyorsunuz ki: “Şuradan bana 1 kilo limon tartsana!” Tartıyor… “Abi… 1.5 geldi,‘5’e tamamlayım, 15 lira olsun.” Demez mi? “Napacağız oğlum 5 kilo limonu… ‘C vitamini manyağı’ mıyız?” Yolunuz mutlaka ‘cep telefonu’ tamircisine düşmüştür. “Nesi var” “Kapandı, bir daha açılmadı.”, “Düşürdünüz mu?”, “Yok düşmedi.”, “Su gelmiştir.”, “Su falan yok.” “Bırakacaksınız bakacaz… Üç-dört gün alabilir.”, “Niye o?”, “Parçacı haftada bir geliyor.” “Kaça çıkar?”, “Hiç belli olmaz. Bence masrafa girmeyin, size A-9 verelim. Gümrükten yeni çektik.” O sırada telefonunuz çalar: “Abi bunun şarjı bitmiş ya!”
İMAMOĞLU’NUN “CİNAYET PROJESİ” DEDİĞİ ‘CAN-AL’ İSTANBUL
Ahilik, esnaf, çarşı, pazar, çalışma koşulları, restoran derken Kırşehir’den epeyce uzaklaştık. Geçtiğimiz Salı günkü grup toplantısında Kemal Kılıçdaroğlu da Kırşehir konusuna değinip, bir de espri patlatmıştı: “Her yıl Kırşehir'de Ahilik Haftası kutlanır. Kırşehir Belediye Başkanlığı’nı CHP alınca bunları bir telaş aldı. Ahi Evran'ı Kırşehir'de kutlasalar, belediye başkanı CHP'li. 'Ne yapalım? Konya'ya alalım.’ Dediler, Konya'da kutladılar Ahi Evran'ı. Şimdi merak ediyorum. İstanbul'un fethini nerde kutlayacaklar? Herhalde İstanbul'un fethini de Bursa'ya alırlar.” Bursa da olabilir ama Osmanlı’nın diğer başkentleri Söğüt –Bilecik ya da Edirne de düşünülebilir açıkçası. Bir de daha çok tartışma çıkartıp, gündemi kilitleyecek koordinat var. O da şantiyesi başladığında, ciddi bir deprem ve tsunami riski taşıyacağı için İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun “cinayet projesi” diye nitelediği ‘Can-al İstanbul’ da ‘dayata dayata inatlaşma modası’ gereği, İstanbul’un Fethi Kutlamaları’na alternatif bir nokta olabilir.
DEMOKRAT PARTİ’NİN BELALISI OSMAN BÖLÜKBAŞI
Ama yine de AKP, Kırşehir için ‘insaflı’ davranmış. 20 Temmuz 1954’te meclisteki oylamayla Kırşehir İli’ni, birkaç saat içinde, ‘ilçeye’ dönüştürerek, Nevşehir’e bağlayan Demokrat Parti iktidarı gibi bir tutum içine de girebilirlerdi. Malumunuz, 1954 Seçimleri’nde CKMP (Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi) Genel Başkanı Osman Bölükbaşı ve dört arkadaşı Kırşehir’den milletvekili seçilmiş, ‘küplere binen’ Başbakan Adnan Menderes, ‘kendisine oy vermeyen’ bu şehri, ‘en demokratik yoldan!’ cezalandırmıştı. Aynı yıl, ‘aynı sakat mantıkla’ Malatya’ya da benzer bir fatura kesilmiş, “CHP’ye oy verdi!” denilerek, Malatya’dan bir de Adıyaman, il olarak çıkmıştı. Demokrat Parti’nin meclisteki koltuk sayısı 1954 Seçimleri’nde ‘503’ iken, 57 Seçimleri’nde ‘424’e düşer. Adnan Menderes’in, ‘1957 Erken Seçimleri’ öncesi, Kırşehir’i tekrar ‘il’ yapması, oylarındaki bu gerilemeye engel olamaz.
DEVRİN BAŞBAKANI ADNAN MENDERES’İN TALİHSİZ AÇIKLAMASI
Bölükbaşı ise Kırşehir’den tekrar seçilmeyi başarmıştır. Son derece esprili olan Bölükbaşı, Başbakan Menderes’le sık sık kafa bulur: “Vilayeti kaldırdınız, bari bizi de kaldırın da tamam olsun!”Demokrat Parti ve ‘Kırşehir muhabbeti’ açılmışken, az biraz daha devam edelim ki, sanmıyoruz ama belki ‘kıssadan hisse çıkartan’ birilerine rast geliriz!
Siyasi tarihe ‘Kırşehir Faciası’ başlığıyla not düşülen bu anti-demokratik uygulamaya dair, devrin başbakanı Adnan Menderes, şu talihsiz açıklamayı yapar: “ … ‘Kırşehir Faciası’ diyorlar... Memlekette, ilçe kalmak bir facia ise, halen 500 ilçe var. Bu durumda onlar da facia içindedirler...”
Bir de bakmışınız ki, ‘merkezi yönetim’ hızını alamamış, Kırşehir’i yeniden ilçe yapmış. Alt tarafı bir kararnameye bakar. Ama şimdi daha başka çözümler uygulanıyor. Kırşehir’e de ‘kayyum’ atanmasın da.
Yoksa ‘Kırşehir, Kırşehir olalı, böyle zulüm görmedi’ olacak!
https://twitter.com/mertalibaarr