YALIN ve YAKICI GERÇEKLER DÜNYASINDA KISA BİR GEZİNTİ…
Bu yazı yalın ve yakıcı gerçeklerin ışığı altında (karanlığı mı demeliydim?) yolu- yordamı- yöntemi bulmak adına kaleme alındı desem! Dün olduğu gibi yine ve yeniden zor da olsa bıkıp usanmadan araştırmak sonra da paylaşmak amacıyla yazıldı diye ilave etsem! Çöküşü görüp de bıkıp usanmamak, yorgunluğa kapılmamak, umutsuzluğa düşmemek kolay mı diyerek ilerlesem! Bakıp görcez artık diye sürdürsem olur mu?
Ortalarda insanını, kültürünü, değerlerini kötüleyen, küçümseyen, aşağılayan, itibarsızlaştıran, ötekileştiren bir bakış ve anlayış varsa yazmak çare mi? Ya da yazmamak ve susup oturmak çözüm mü? Bu soruların ucu açıktır!
Efendim! Amaç yalın ve yakıcı gerçeklerin oranını tutturamasak da tarihe not düşmek, kayda geçirmek, iyi kötü kıyısından köşesinden yakalamaksa durmak yok yola devam! Bu işi yaparken iyi niyet taşıdığımız kesin! Ancak kolay oluyor mu? O zor işte! Neden derseniz bugüne dek cepten boş beleş yiyip tükettiğimiz Cumhuriyet değerleri yapılanları hak ediyor mu bir? Ona daha sıkı sarılmayı, sahiplenmeyi, özenle korumayı hak etmiyor mu iki?
Gönül ister ki! Büyük umutlarla anlatılan; borsanın şaha kalkacağı, dövizde mucizelerin yaşanacağı, her şeyin çok güzel olacağı, yeniden diriliş vaatleriyle geçilen başkanlık döneminde Trakya’nın havasını, suyunu, toprağını tehdit eden 3. Nükleer santraller artık kurulmasın. Nehirlerimize zehir akıtılmasın, taş ocakları yeşilin bağrına hançer gibi saplanmasın, geleceğimizi ve sağlığımızı tehdit eden termik santraller açılmasın. Kentlerin, köylerin hayallerinde yeri olan gözbebeğimiz sayılan, simge alanlarımız kabul edilen nefes kaynaklarımız oldubittiye getirilip çimentoya boğulmasın. Bugüne kadar değiştirilen isimler, resimler süreç içinde eski haline dönsün, meydanlarda verilen sözler unutulmasın.
Yine çocuklara yönelik saldırılar, hayvanlara yönelik kesip biçmeler, kadınlara yönelik “sevdiğim için öldürdüm pişmanım!” şeklindeki garip açıklamalı cinayetler ve akabinde gelen ceza indirimleri artık son bulsun.
Ortada yalın bir gerçek var! Bağlılık derecesinde artan ve süren seçmen desteğinin nedenlerinin saray katında iyi okunduğu belli! Ancak oy vermeyen seçmen nezdinde yeni sisteminin ne getirip götüreceği henüz belli değil! Yeni sisteme göre bizzat ve tek elden CB, kabinesini seçti, müsteşarlıkları kaldırdı, bakanlıkları birleştirdi, milletvekillerini pasifleştirdi, 4 yeni ofis, 16 bakan, onlarca bakan yardımcısı, 76 danışma kurulundan oluşan başkanlık kabinesini açıkladı. Sıçrama, daha doğrusu şaha kalkma dönemini başlattı...
CB’nın ülkeyi yine bildiği kalıplarla mı yöneteceği, yoksa bazı kalıpları değiştirerek mi yoluna devam edeceği net bir şekilde görülüyor. Muhalefet; kendi iç hesaplaşmasından başını kaldırıp meydanlara yansıyan kültürel, kimliksel, yaşamsal alanda yapılacakları adım adım takip ediyor mu? Verilen sözlerin izini ne kadar sürüyor, yaptıkları ve dile getirdikleri yetiyor mu? Ortada…
Denge denetim ve fren mekanizmalarını ne kadar işlediği, yerli yersiz tereddütlere ne kadar son verildiği, küçüklü büyüklü hesapların, inatların, alışkanlıkların, kayırmaların, korkuların ne kadar rafa kaldırıldığı belli!
Umutların yeşerip yeşermeyeceği, gerçeklerin görmezden gelinip gelinmeyeceği, çoktandır bu toprakları terk eden cesaretin yeniden dönüp dönmeyeceği, kurulan hayallerin gerçeğe dönüşüp dönüşmeyeceğini yaşayan görür artık…
Bugüne kadar bıkkınlığı, yoksulluğu, hukuksuzluğu, hayal kırıklıklarını bir kader gibi taşıyanlar için tabii ki bazı kararlar tarihsel önem nedeniyle daha farklı okumalara ve değerlendirmelere açıktır. Zihnimizdeki bazı sorulara yanıt bulamadığımız, cevap alamadığımız doğrudur. Ancak cebinden sadece soğan patates için bunca para çıkanlar, üzerlerindeki ağır yükün farkında mıdır? CB’nın bir dediğini iki etmeyenler ekonomik gerçeklerin ayırdında mıdır? Bazı gerçekleri görseler de, dile getirmeleri mümkün müdür? Bu konuda tereddütlerimiz bakidir…
Soruları hız kesmeden sürdürürsek! Seçim meydanlarında ve ekranlarda bol kepçe dağıtılan ekonomik uçuşa geçiş ne zaman hayata yansıyacaktır? Bu zorlu ve sancılı sürecin aktörleri; enflasyonun ineceğine, işsizliğin azalacağına, turizmin açılacağına, eğitimdeki sorunların düzeleceğine, hukuka güvenin artacağına, iş kazalarının azalacağına, kadın cinayetlerinin biteceğine inanmakta mıdır?
Son olarak; gece gündüz seçmene vaat edilenlere göre; Ülkemiz 2023 yılında dünyanın en büyük 10 ekonomi devinin arasına girecek midir? 2023 yılında kişi başına milli gelir 25 bin dolara çıkacak mıdır? 2023 yılında ihracat 500 milyar doları bulacak mıdır? İşsizlik oranı öngörüldüğü üzere yüzde 5’e inecek midir? Ülkemizdeki 31 bin 963 olan mahalle sayısı ve 18 bin 229 olan köy sayısı ulusal gelirden eşit olarak pay alacak mıdır? Görünen köy ortada!
İşin uzmanları ne der bilemem ama yaşadığımız dönemin şizoid yansımaları var ve net olarak ortada duruyor. Aksi halde kötülüğün kitabı yazılsa bunları başa koyacağımız bunca cinayeti, bunca katliamı, bunca şiddeti, bunca acımasız tacizi nasıl açıklardık?
Özetle demem o ki; İnsanlar bazı zaman dilimlerinde kendine sorar. İyi bir yurttaş mıyım, iyi bir arkadaş mıyım, iyi bir evlat mıyım diye. Bu soruların yanıtını vermek bana düşmez, yansız ve tarafsız olamam. Ancak düşlerden sıyrılıp gerçeklerle yüzleşince sık sık önümüze çıkan ve gözümüze sokulan içi boş afişlerin, bitip tükenmeyen konuşmaların sinirlerimizi olduğu kadar akıl sağlığımızı da olumsuz etkilediğini söyleyebilirim. Sizce?