YANGINA DÖNÜŞEN DERİN KUŞKU!..
Ancak son yıllarda, devlette de, siyasette de her şey, şaşkınlıkların, şaibelerin sarsıntısında, oraya buraya savrulmaya devam ediyor...
Örneğin; 20 yıl kadar önce yapılan güven anketlerinde toplumun en çok güvendiği ve saygı duyduğu kurumlar TSK ve yargıydı...
Polise de güven vardı, devlet geleneğinden sapmayan saygın bürokrasiye de...
Medya ise güven kriterleri açısından anketlerin ortalarında yer alıyordu...
Turgut Özal'ın 1980'lerdeki, "benim memurum işini bilir" tavizi, hem torpil-rüşvet rezaletini, hem de bürokrasideki siyasallaşma erozyonunu zirveye çıkardı...
Yozlaşma öylesine büyüdü ki, bürokraside devletin memurları yerine siyasetin uşakları, hatta müritleri egemen olmaya başladı...
Adına FETÖ denilen bir cemaatin 1970'li yıllardan itibaren devlete mürit yetiştirme çabaları ve 1980'lerde solu "Yeşil Kuşak" projesiyle ezme planı yaşama geçirilmişken, AKP iktidarı ile birlikte yalnızca FETÖ değil, onlarca tarikat ve cemaat hem palazlandı, hem de devletin içlerine tehlikeli biçimde sızmaya başladı...
İşte devlet-siyaset, iktidar-muhalefet hattındaki çelişkiler ve medya-bürokrasi üzerindeki kuşkular da bu yüzden ayyuka çıkmaya başladı...
Şaibe siyaseti ve unutulanlar!..
"Tarikat-siyaset-yandaş medya" üçgeninde rezaletlere dikkat çeken yukarıdaki tablo; (Fethullahçıların 15 Temmuz 2016'daki "darbe" girişimiyle birlikte) devletin içerisinde bir "paralel yapı"nın dehşet verici bağlantılarını da ortaya çıkardı...
İşte bu yapı ile ilgili şaibeli ilişkiler derin kuşkuları da zirveye ulaştırdı...
Neler yoktu ki şaibenin ortasında; sahte raporla TSK'dan atılan pilotlar, kaset şantajları ile bertaraf edilen yargı mensupları, gazeteciler, siyasetçiler, suikasta uğrayan gazeteciler, akademisyenler, devlet arazilerinin, tarikatlara yurt, okul ve üniversite yapılması için yağmalanması...
Tüm bunları AKP'nin desteğinde yapan bir cemaatin, devlete en son "darbe"yi vurmak için atağa geçtiği 15 Temmuz üzerinde bile derin kuşkular yayıldı...
Türkiye'de medya, siyaset, yargı, iş dünyası, ordu, emniyet ve benzeri kurumlar içindeki kuşkuları zincirleme biçimde gündeme getiren olaylar, sadece cemaatin etkisi ve sonrasında uğradığı operasyonların sonuçlarından ibaret değildi...
Sosyal, siyasal, ekonomik konularla ilgili muhalefetin tüm soru önergelerine "devlet sırrı" denilerek, yanıt verilmeyen bir ülkede, kuşku tabii ki zirve yapmaya devam etti...
Man Adası üzerinde kuşku vardı, devlet bankalarından yandaş medya yaratılmasında kuşku vardı...
"128 milyar dolar" nerede sorusu üzerindeki kuşku halen giderilmiyor, 147 milyar liralık deprem vergileri üzerindeki kuşku ise 17 yıldır yanıt bekliyor...
Erdoğan'la birlikte zirve yapan "örtülü ödenek harcamaları" konusundaki kuşkular da muhalefetin tüm çabalarına rağmen yanıt bulamıyor...
Yangından mal kaçırma algısı!..
Türkiye'de son 20 yılda şaibeler ve bundan kaynaklanan kuşkuları sıralamaya kalkarsanız, bu gazetenin sayfalarında yer kalmaz...
Ancak son günlerdeki kuşkulu yangınlar yetmezmiş gibi, bir de bu yangınlar öncesinde, turizm alanlarındaki yapılaşma yetkisinin Tarım Bakanlığı'ndan alınıp Turizm Bakanlığı'na verilmesi ile ilgili bir yasa değişikliği de derin şüpheler yarattı!..
Ancak kuşku yalnızca bu yasa değişikliğinden ibaret de değil...
Çünkü Türkiye'nin en az 22 kentini kasıp kavuran yangınlar öncesinde (hele de bu yangınların büyük bölümü turizm bölgelerinde çıkmışken) aynı bölgelerle ilgili bir yasa değişikliğine gidilmesi de kuşkuların en büyüğü olarak hafızalara kazındı...
Baksanıza; 7334 sayılı "Turizmi Teşvik Kanunu ile bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun", tam da orman yangınlarının başladığı 28 Temmuz 2021'de Resmî Gazetede yayınlanmış!!!
Kanun değişikliğine göre, "Kültür ve Turizm Gelişme Bölgeleri dışında kalsa bile" orman arazileri "kamu yararı" kapsamına alınarak turizm yatırımcılarına açılabilecekmiş!..
Üstelik "Yeri, mevkii ve sınırları Cumhurbaşkanı kararıyla tespit ve ilan" edilecek bu alanlardaki bütün devlet taşınmazları da turizm kapsamına alınabilecekmiş...
Evet; siz buna isterseniz, "Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu" deyin, ya da toplumun büyük bölümünün dediği gibi "bu nasıl bir tesadüf" diye yorumlayın, bu olay gerçekten bir rastlantı olsa da, derin bir vahamet içeriyor...
Hele de, yasa değişikliğinin yangınlardan öncesine denk gelmesi büyük bir skandal olarak algılanıyor...
Ve tabii ki yasanın, yangın çıkan turizm alanlarını direkt ilgilendirmesi de; "bu yangınları kim, nasıl çıkarttı" sorusu ile birlikte, "Nasıl oluyor da, bu yasanın çıkmasıyla birlikte her yer yanmaya başladı" gibi ürkütücü kuşkuları da gündeme getiriyor!..
Evet; Türkiye'de son yıllarda "siyaset-yandaş-rantiye" üçgeninde yüzlerce skandal yaşanmışken, turizm bölgelerinin yangın felaketi ile sarsıldığı bir dönemde (tam da yangında mahvolan turizm bölgeleri ile ilgili yasa değişikliği) Türkiye'de son 20 yıldır yargıdan siyasete, iş dünyasından medyaya, bürokrasiden tarikatlara kadar, "kimin eli, kimin cebinde" belli olmayan bir şaibeli sistemin kuşkularını iyice doruğa çıkardı!..
Bakalım "dozerlerin önüne yatarız, yanan yerlere tek çivi çaktırmayız" diyen muhalefet bu ilginç ve kuşkulu yasa değişikliğinin sonuçlarını takip edecek mi, yoksa Man Adası ve "128 milyar dolar nerede" sorularında olduğu gibi, adeta "yangından mal kaçırma" diye algılanan son skandalı da unutacak mı?..
https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac