ANALİZ
YAŞASIN; AMERİKA BİZİ SEVİYOR, BUZLAR ERİDİ, YAPTIRIM da YOK
Dünkü yazımda ne dedim; “Hiç kuşkum yok ki, yandaş tetikçi medya gazeteler bugün zafer, destan başlıklarıyla çıkmış olacaklar. Televizyonlarından belli bu zaten. Nedeni basit. Çünkü Trump, Japonya'daki görüşmeden sonra Erdoğan'ı övdü, Türkiye'yi sevdiğini söyledi. S-400'ler konusunda haklı olduğumuzu söyledi.”
Baktınız mı dünkü yandaş gazetelere.
Neredeyse hepsi ortak başlıklarla çıkmıştı;
“Yaptırım yok”
“Buzlar eridi”
Yandaş medya hep böyle yapıyor.
Hesapta hepsi Amerika'dan nefret ediyor. Amerika'nın en büyük düşman olduğuna, Erdoğan'ı devirmek isteyen dış güçlerin başını çektiğine inanıyor.
Ama velev ki Erdoğan, Amerikan Başkanı'yla telefonda konuşsun, bir toplantıda yüz yüze gelsin, Amerikan Başkanı, Erdoğan'ın sırtını sıvazlasın, bir süre görüşme yapıp övgüyle söz etsin; hepsinin adeta dizlerinin bağı çözülüyor, sevinçten havalara uçuyorlar.
Her nasılsa 15 Temmuz'u unutuyorlar örneğin.
O darbenin! arkasında Amerika yok muydu?
251 kişi o gece Amerika yüzünden can vermemiş miydi?
Şimdi bir sırt sıvazlama ile “Buzlar çözüldü” öyle mi yani?
Ama AKP ve yandaşları hep böyleler çünkü ilkesizler.
Bu durumun aynısını Japonya'da yaşadık işte.
S-400'ler konusunda “bir yaptırım olmayacağı” imasında bulunmuş Trump.
Türkiye'nin bu konuda haklı olduğunu da eklemiş.
Peki bu S-400'leri sorunsuz biçimde alabileceğimiz anlamına mı geliyor?
Saraya ve yandaşlarına göre öyle görünüyor.
Oysa Trump'ın tavrını ve sözlerini böyle okumak çok yanlış.
Göreceksiniz durum sandıkları gibi olmayacak.
İstanbul'daki ağır yenilgiden sonra “Türkiye'yi seviyorum” sözü ve “Yaptırım olmayacak galiba” hissi, Erdoğan'a sadece bir süre rahatlık sağlayacaktır.
Sonra gerçekle tekrar karşı karşıya kalacağız.
Trump, “Türkiye'nin S-400'ler konusunda haklı olduğunu” söylerken bu füzelerin Türkiye'de konuşlanabileceğini söylemiyor.
Sadece kendi iç politikası gereği Türkiye'yi bu yola itenin bizzat eski başkan ve yönetimi olduğunu belirterek, Amerikan halkına mesaj veriyor.
Sanıyorum bundan sonraki asıl resmi açıklama “Obama'nın yanlışı nedeniyle müttefikimiz Türkiye, Rus füzelerini alıyordu ama ben önledim bunu” şeklinde olacaktır.
Nitekim Trump yine kendi kamuoyuna mesaj vermek için Japonya'daki konuşmasında Erdoğan'ı “sert biri” diye övdükten sonra “Rahip Brunson'u serbest bırak” dedim, bıraktı,
‘Kürtleri ezme' dedim, lafımı dinledi” dedi.
“Yaptırım yok” diye havalara uçan saray yandaşları bu sözleri nedense duymazdan geliyorlar.
Ayrıca Trump'ın alay ederek söylediği “Bu kadar güzel insanı Hollywood setinde bile bir arada bulamazsınız” sözlerine de çok sevindiler.
Japonya'da yaşananlar, çöken kibirli bir iktidarın görüntüsüdür.
YENİ ÖĞRENDİM
Şu 14 maddeden 3'ü size uyuyorsa sizde de “Hubris” var demektir
Aslında çok bildiğimiz bir kelimenin “bilimsel” adıymış hubris.
Kibir anlamına geliyormuş.
Adli tıp hocası olan Adalet Partisi Genel Başkanı Vecdet Öz yazınca ben de öğrenmiş oldum.
Bakın siz de okuyunca şaşıracaksınız;
Hubris (kibir) sendromu, genelde siyasetçilerde görülen ve “Tanrısal ego” olarak bilinen psikolojik bir rahatsızlıktır.
Genelde tekrarlanan seçim zaferleri sonrasında oluşan bir güç zehirlenmesi ile ya da diktatörlük eğilimi olan kişilerde ortaya çıkar.
İlk kez, Psikiyatrist David Owen ve Jonathan Davidson tarafından dile getirilen bu sendrom, 2010 yılında tıp dünyasının önemli dergilerinden biri olan Brain'de yayınlanmıştır.
Bu hastalarda; özellikle kriz dönemleri, savaşlar ve ekonomik felaketler daha fazla kibre yani hubrise neden olmaktadır.
Hastalığa tanı koyabilmek için aşağıda sayılan 14 bulgudan en az üç tanesi mevcut olmalıdır.
1. Dünyayı, güç kullanımı yoluyla kendini yücelteceği bir yer olarak görür.
2. Öncelikle kişisel imajını geliştirmek amaçlı hareket etme eğilimi vardır.
3. Görüntüsü ve ifadeleri ile orantısız bir endişe içindedir.
4. Mevcut faaliyetleri ile ilgili konuşurken, bir Mesih gibi yücelme eğilimi taşır.
5. Kendisini ulus veya kuruluşla bir tutar.
6. Konuşmalarında kraliyet ailesine özgü bir “biz” ifadesi kullanır.
7. Aşırı özgüven gösterir.
8. Kendisi için öteki olan grubu açıkça hor görür.
9. Diğer insanlar ya da iş arkadaşları gibi sıradan bir mahkemeye değil de sadece tarih ya da Tanrı gibi bir üst iradeye karşı hesap verebilir olduğu duygusunu taşır.
10. O üst iradenin yargılamasında, haklı olacağına dair sarsılmaz bir inancı vardır.
11. Gerçeklik ile bağı kopmuştur.
12. Pervasız, tez canlı, vesveseli, huzursuzdur. Dürtüsel eylemler sergiler.
13. Uygulamaların sonuç ve maliyetlerinin dikkate alınmasını önlemek için, uygulamalarını ahlak, dürüstlük hakkında “geniş tasavvurlarına” dayandırır.
14. Aşırı özgüven, işlerin ters gidebileceği düşüncesinden yoksun, uygunsuz politikalar oluşturmasına neden olur.
Bir adli tıp hocası olarak şunu da belirtmek isterim ki bu sendromu teşvik eden en önemli unsur, kişileri araştırmadan sırf mevcuda tepki duyduğu için körü körüne oy veren toplu seçmen kitlesidir.
Ülke olarak 2002 yılında böyle bir olayı hep birlikte yaşadık ve 17 yıldır bedel ödüyoruz !..
Allah ülkemizi mevcut ve gelecekteki hubris vakalarından korusun…
ÜZÜLDÜM
Türkiye Jokey Kulübü Başkanı, verdiği sözü tutmadı
Bir süre önce bu köşede Sayısal Loto ile ilgili bir “cinliği” aktarırken, benzer durumun at yarışlarında da olduğu iddiasını bir okur mektubuyla paylaşmıştım.
At yarışlarında zaman zaman “hile yapıldığı” iddialarını da bu arada dile getirmiştim.
Yazım üzerine, Türkiye Jokey Kulübü Başkanı Serdal Adalı, yarışlarında hiçbir şekilde hile yapılmadığını anlatan çok nazik bir mesaj göndermişti.
Bu mesajı sizlerle paylaşmıştım.
Adalı bu mesajında hem tanışmak hem de kamuoyunda yanlış izlenim yaratabilecek bu iddialar hakkında bilgi vermek amacıyla beni 93'üncü Gazi Koşusu'na davet etmek istediğini belirtmişti.
Ben de saf saf Gazi Koşusu davetiyesi gelecek diye bekliyorum.
Koşu dün yapıldı biliyorsunuz.
O zaman anladım ki o nazik mektup TJK camiasına “Bakın hakkımızda çıkan olumsuz bir yazıya hemen müdahale ettim, cevapsız bırakmadım” demek için gönderilmiş.
Hipodroma davet de güya bana çalınan bir parmak balmış.
Bunlara ne gerek var hiç anlamam.
O cevabı yarışa davet edilmek için yayınlamadım elbette.
Çok şükür kendi başıma hipodroma gidebilecek ya da birlikte gidebileceğim at yarışlarına meraklı çok sayıda dosta sahip durumdayım.
O cevabı yayınlamaktaki amacım uzun geçmişi olan bir kurumu korumaktı sadece.
Nitekim daha sonra gelen sayısız “İnanmayın Can Bey, at yarışlarında neler döndüğünü yarış severler bilmiyor mu sanıyorsunuz” mesajlarını da “kanıtlama şansım olmadığı için” yayınlamadım.
KOMİK
“İt” demesi fevkalade yanlış olmuş!
Uzun yıllardır İngiltere'de yaşayan bir dostum aradı.
Sohbetimizin bir bölümünde şunları söyledi;
Duydum ki İstanbul'a iki defa da yani sağlam olsun diye çift dikişle seçilen Ekrem İmamoğlu, Ordu Valisi'ne “it” demiş.
Başta Erdoğan olmak üzere AKP'liler ve yandaş yalakaları çok bozulmuş bu söze. Hatta Vali'nin dava açmasını bile istiyorlarmış.
Ben de duyunca çok şaşırdım.
İmamoğlu'nun bu kadar bilgisiz olabileceği hiç aklıma gelmemişti doğrusu.
Tepkiler doğru, çünkü Ekrem Bey fevkalade yanlış yapmış.
Çünkü insan için “it” denilmez.
Eğer erkekse “he” diyeceksiniz.
Yok kadından söz ediyorsanız “she” denilmesi gerek. Cansız bir varlıktan ya da insan olmayan bir canlıdan söz ediliyorsa “it” denir.
Gramer kuralları böyle söylüyor.
Ne siz Türkçe “it”ten mi söz ediyordunuz?
Kusura bakmayın ben yıllarımı yurt dışında geçirince İngilizceden laf açıldı sanmıştım.
NOT; Espridir. Gülmek elbette mecburi değil.
https://twitter.com/can_atakli_