YAZMASAM OLMAZDI!
2020 bitmeden tsemel noktalarda neredeyiz? Dış politika, eğitim, ekonomi, sağlık, eşitsizlik, cezaevi sayısı gibi başat konularda karne notlarımız nasıl? Uzatmadan hemen söze girelim;
Sırayla gidersek! Trump giderken! Biden gelirken! Yaşanan bu hızlı ve baş döndürücü trafikte olan bir kez daha ABD’ye gönül verenlere, umut bağlayanlara mı olacak?
Yine makas her alanda giderek açılmasına rağmen batı bizi kıskanmayı mı sürdürecek? Hesaplı kitaplı eğitim politikası kendileri açısından başarılı bulunurken, yoksulluk yine kader olarak mı açıklanacak?
Gelelim keşke dediklerimize…
Keşke askeri dehasıyla, eşsiz devlet adamlığıyla, yaptığı reformlarla bulunmaz bir eğitimci olduğunu da kanıtlayan Atatürk dönemindeki gibi; akılcı hedeflerimiz, oturmuş kurallarımız, ayağı yere basan beklentilerimiz, ülkemizi esas alan çıkarlarımız, sağlam adımlarımız, kesin yaptırımlarımız, keskin bir duruşumuz olsaydı da eloğlunun bu geliş gidişleriyle bu kadar ilgilenmeseydik…
Keşke geçmişte olduğu gibi; hukuktan demokrasiye, eğitimden bilime, sanayiden teknolojiye, sağlıktan ekonomiye çıtayı yükselten reformlarla dosta gurur verip, düşmana fark atabilseydik…
Keşke geldikleri yeri ve oturdukları makamları Cumhuriyetimizin ayağı yere basan eşitlikçi projelerine ve altındaki imzaya borçlu olanlar, sen- ben ayrımı yapmadan bu aydınlık yolu izleyebilseydi…
Sırayı bozmadan ilerlersek! Yüksek Öğretim Sınavı (YKS) sonuçları açıklandı. 512 bin aday barajı geçemedi. Matematik testinde 399 bin 271 aday hiçbir soruya doğru cevap veremedi. Fen bilimleri testinde 553 bin 129 aday hiçbir soruya doğru yanıt veremedi. Bu rakamları devletin resmi kurumları açıkladı. Üniversite sayısıyla ve başa geldiklerinde 25 olan tıp fakültesi sayısını 122’ye çıkarmakla övünenler, keşke eğitimdeki bu vahim sonuçlarla ilgilenseydi…
Gençlik dosyasını açarsak! Yeni mezun gençlerin yüzde 38’i iş arıyorken, yüzde 26’sı birkaç yıldır iş bekliyorken, yüzde 74’ü yol ve yemek parasına herhangi bir işe razıyım derken, yüzde 60’ı işim yok diye ailemle ilişkilerim olumsuz etkileniyor diye yakınırken; Biz akıllı ve akılcı projelerle (zihni sinir mi demeliydim?) 278 millet bahçesine 16 milyar lira harcamışız. Sıfırdan mı yapılmış, yeniden mi düzenlenmiş belli değil ama her birine ortalama 57 milyon 500 bin lira harcayarak, bedava kek eşliğinde çoluk çocuğa yuvarlanarak keyif yapmayı vaat etmişiz! Bu arada yine itibardan tasarruf etmeyerek TBMM başkanına 53 danışman atamış, Irak’a 5 milyar dolar yardım sözü vermişiz! Bayılıyorum itibardan tasarruf etmeyen cömertliğimize!
Projektörü gerçeğin ön ve arka yüzüne çevirirsek! Yönetime, paydaşlarına ve yandaşlarına göre ekonominin uçtuğu, adaletin altın çağını yaşadığı, rejimin ileri demokrasi olduğu, eski Türkiye’nin yerini yeni Türkiye’ye bıraktığı günümüzde biraz zamanı ve zemini yoklarsak, toplumsal, siyasal, duygusal, tarihsel, kültürel kodlarda dolaşırsak gerçek dünyayla yüzleşmiş ve kazın ayağının öyle olmadığını görmüş oluruz…
Yetinmez! Ülkemizde olup bitene baktıkça bir kere değil bin kere daha geçmişi hatırlayıp derin ahlar çeker, sık sık derde deva olanları, bilimin meşalesini elimize tutuşturanları, bizleri kişilik ve meslek sahibi yapanları özler dururuz…
Cezaevi dosyasına dalarsak! Bir konuda yine batıya fark attık! Bizi kıskanmaları için bir neden daha bulduk. Oh olsun onlara! Son 7 yılda 141 cezaevi yaptık dikkat isterim! Fabrika değil, imalathane değil, istihdam yaratacak işyeri değil. AKP’lilerin; “Para var yapıyoruz!” diye övündükleri 141 cezaevi yapmışız. Toplam sayı 355 olmuş, çıkarılan affa rağmen içeridekilerin sayısı 300 bine dayanmış. Bize de bu durum karşısında bazı ülkelerle hapishane sayımızı kıyaslamak düşmüş!
Hibede bulunduğumuz Tunus’ta 27, Avusturya’da 27, Almanya’da 179, Fransa’da 188, Hollanda’da 53, İspanya’da 82, İngiltere’de 118, Kankamız Katar’da 1, eski kankamız Suudi Arabistan’da 110, ABD’de 4455 cezaevi varmış…
Diğer başlıkları açarsak! Çin’e gitmeden dönen treni saymazsak, ülkemizin gerçek gündemi türkü sözlerinde olduğu gibi uzayıp giden tren yolları değil, uzayıp giden kuyruklardır. Diğer alanlara hiç girmiyorum (girersem çıkamam)!
Sık sık iç çekerek, içimizden geçenleri bastırarak, yer yer susarak, içsel fay kırıklarımıza alamadığımız yanıtları, korku toplumu yaratmada algı yönetiminin başarısını, elektrik ve doğalgaza yapılan zamların karanlıkta kalın demek olduğunu, ekonomik krizin neden olduğu travmaları unutmazsak!
Geriye tek şey kalıyor. Belleklerimiz! Büyük Atatürk’ün kültür ve sanata özgü sözlerine, yazarların beyine mıh gibi çakılan metinlerine, oyuncuların unutulmaz repliklerine, yönetmenlerin gözümüzün önünden gitmeyen yorumlarına, şairlerin dizelerine, müzisyenlerin ruha iye gelen seslerine, ressamların fırça darbeleri eşliğinde önümüze serdikleri görsel şölenlere, özetle bakış açımızı etkileyen her türlü sanat dalına sığınmak…
Ya da bir ihtimal daha var o da yapımda, satımda, pazarlamada ve algı yönetiminde emeği geçenlere teşekkür(!) edip “ perde” demek…