ANALİZ
Yeni parti için tek soru Meclis'te milletvekili olacak, grup kuracak mı?
Çünkü şu anda görünün sadece Ali Babacan'ın partisi var.
Onun da kurulup kurulmayacağı çok kesin değil.
Davutoğlu'nun da partileşme çabası içinde olduğu söyleniyor.
Doğal olarak ben de bu yeni oluşumları çok yakından izlemeye çalışıyorum.
Hatta bu partilerle ilgili çalışmalara katılan, kurulduğunda fiilen içinde olacaklarını bana şimdiden söyleyen arkadaşlarım da var.
Bu konu açıldığında herkesin sorduğu soru şu; “Yeni oluşumları nasıl görüyorsun, ne kadar oy alırlar sence?”
Bu sorulara anında şu cevabı veriyorum; “Beni ne kadar oy alabilecekleri hiç ilgilendirmiyor, ayrıca herhangi bir tahminde de bulunmuyorum. Benim tek sorum var, o da şu; yeni kurulacak parti Millet Meclisi'nde olacak mı, grup kurabilecek kadar milletvekili alabilecek mi?”
Bu soru muhatapları çok şaşırtıyor.
Hemen savunmaya geçiyorlar.
Örneğin Gül- Babacan ikilisine çok yakın bir dostum “Gel nasıl bir ilgi var kendin gör, her taraftan çığ gibi talep var” dedi geçenlerde.
Bunlara gülüyorum.
Niye güldüğümü sordu dostum, ben de anlattım; “Erdoğan'ın düzenini bozacak tek şey Meclis aritmetiğidir. Yeni sistemle birlikte parlamento tamamen devre dışı bırakıldı ama sonuçta ne olursa olsun bu Meclis'teki milletvekili sayısının başkanı ayakta tutacak kadar olması gerek. Aksi halde dengeler bozulur, başkan olan kişi sarayında rahat oturamaz, bunu en iyi bilen kişi de Erdoğan.”
Sonra hayli uzun yıllardır siyaseti yakından izleyen biri olarak dostuma şunu söyledim; “Ayrıca şunu unutmayın, eğer Gül- Babacan ikilisine çok büyük ilgi varsa bunun hayat bulacağı yer seçimdir, peki seçime kim karar verecek, bu parlamento, eğer bu parlamentonun aritmetiğini değiştiremezlerse seçim kararı alınamaz.”
Dostum bunları ciddiyetle dinledi, hatta baktım önündeki peçeteye bir şeyler karalıyor.
Devam ettim; “Yeni parti ya da partiler aritmetik dengeyi bozup Erdoğan'ı zora sokamazlarsa seçim olmaz, Erdoğan direnir ve seçimi 2023'e kadar bekletir, bu süreçte çok sertleşir, yeni partiye gidenleri perişan etmeye başlar, zaten bir menfaat kapısından diğerine koşanlar buna dayanamaz, yeni parti/partiler de doğmadan ölür.”
Gül- Babacan ikilisine çok yakın olduğu için dostuma benim sözlerimden kırılmasın diye şunu söylemedim; “ Bütün bunlara rağmen bu partiler başarılı olabilir. Sonuçta bu parti de tıpkı aynı isimlerin yıllar önce Erdoğan'la birlikte Erbakan'a ihanet etmeleri gibi kurulacak. Partiyi kuranlar yine gömlek değiştirdiklerini söyleyecekler, arkalarındaki yabancı sermaye güçlerinden destek alacaklar, tıpkı 18 yıl önceki gibi yine büyük avantajlar sağlayacaklarını anlatacaklar. Yani değişen bir şey olmayacak. Bu ekip sadece at değiştirmeye çalışacak. Tutar mı? Tutabilir, çünkü iktidardan avantası kesilen hayli büyük bir kitle var, nereye gidecekler başka?”
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Bu adamı keşke görevden almasaymış
Ekrem İmamoğlu 31 Mart'ta seçimi kazandıktan günler sonra YSK mecbur kalmış ve mazbatayı teslim etmişti. Yasal bir zorunluluk sonucu teslim edilen mazbata 18 gün sonra sarayın seçimleri iptal ettirmesi üzerine geri alınmıştı.
Saray yeniden yapılacak seçimlerde kesin kazanacağına inanıyordu, çünkü allameleri yarışı açık ara kazanacaklarını söylemişlerdi.
YSK zaten görevinin başındaydı, oradan bir aksaklık çıkmayacaktı.
Ama yine de işi şansa bırakmak istemediler.
Önce tam dişlerine uygun bir kayyum bulundu.
Öyle birini seçtiler ki, adam kayyum değil tam bir fedai gibi çalıştı. Belediyenin bütün parasını, hatta İller Bankası'ndan gelen ve ağustos ayında kullanılması gereken 800 milyon lirayı bile Binali Yıldırım'ın seçim kampanyası için harcadı.
Bununla da yetinmedi, belediyedeki birimlerin başkanlarını, işçileri belediye önünde düzenlediği bir mitingde konuşturdu.
Bunlardan biri bir çok televizyon kanalına canlı bağlanıp sabah trafiği hakkında bilgi veren Murat Kazanasmaz'dı. Ekrem İmamoğlu'nu “hırsız” olarak niteleyen Kazanasmaz şunları söylemişti; “131 ülkeden daha büyük olan İstanbul'umuz için yıllardır kaynakları etkin ve verimli kullanarak yapılan yüzlerce hizmet ve faaliyeti bir algı operasyonu ile israf kavramına sıkıştırma insafsızlığı gösterenleri kınıyoruz. İstanbullulara hizmet etmek vaadiyle yola çıkanları, iftira, karalama, çarpıtma ve yalanları terk ederek, hizmet belediyeciliğinin kurumsallaştığı İBB'yi yıpratmaktan, İstanbulluya hizmet eden binlerce İBB emekçisini iftiralarla toplum nezdinde küçük düşürmekten vazgeçmeye davet ediyoruz.”
Sonra ne oldu?
Sarayın talimatıyla yenilenen seçimlerde muhalefet AKP'ye ağır bir fark attı.
Başta Kazanasmaz olmak üzere kayyumun talimatıyla mitinge katılarak konuşmalar yapanlar “Ama biz oraya kendi rızamızla gitmedik, bizi zorladılar” falan diyerek müthiş bir karakter gösterisinde bulundular.
Şimdi bu eylemcilerden Murat Kazanasmaz'ın işine son verilmiş.
Şimdi bazı kalemler güya İmamoğlu'na insanlık dersi vermeye kalkarak “Atıp cezalandırmak yerine işinde bırakarak utandırsaydınız” türü önerilerde bulunuyorlar.
Ya bi yürüyün gidin be.
BUNU YAZMAK GEREK
Demet kızımızın aracı kaç kilometre ile gidiyordu?
Önce Mahmut Tanal'ın söylediğine espri dedim.
Tanal Erdoğan'a yalakalık olsun diye İzmir Otoyolu'ndan görüntü paylaşan Demet Akalın'ın yasal hız sınırının çok üzerine çıktığını bu nedenle cezalandırılması gerektiğini ileri sürmüştü.
Tanal Erdoğan'ın Akalın'a arayarak teşekkür etmesini “Suçu ve suçlu övmek” olarak nitelendirmişti.
İlk başta gerçekten espri gibi gözüküyor.
Ben de bu konudaki yazımda “Demet Akalın 2 saatte İzmir'e gittiğini söylemiyor ki, dünya kadar yol gittiğini söylüyor. Erdoğan'a yaranıyor ama o kadar” demiştim.
Ancak bu sosyal medya müthiş bir şey.
Bir okurum Demet Akalın'ın paylaştığı videoya otopsi yapmış.
Okurumun hesabı şöyle; Yol çizgileri ara boşluklarıyla beraber 15 metre. Demet Akalın'ın çektiği videoda 10 saniyede 45 çizgi geçiliyor. Yani 10 saniyede 675 metre yol alıyor. Dakikada 4 bin 50 metre eder. Bir saatte ise katedilen yol 243 kilometre olur. Yeni çıkan kanuna göre 180 kilometre hızı aşanların ödeyeceği ceza 1002 lira. Bu aracı ille de polisin durdurmasına gerek yok, çünkü zaten kullanıcı suç kanıtını bizzat ortaya koymuş.
Kısacası Demet Akalın ağır bir trafik suçu işlemiştir.
Erdoğan da Cumhurbaşkanı sıfatıyla bu suçu ve işleyeni övmüştür.
Durum budur.
Haydi gelin dokunun bakalım, var mı bu cesaretteki bir trafik polisi?
YENİ ÖĞRENDİM
İzmir Otoyolu müteahhitlere daha hızlı para ödenmesi için alelacele açıldı
Sarayın övünç kaynaklarından İzmir Otoyolu'nun bir bölümünü kullanmıştım biliyorsunuz.
İlk bakışta elbette çok güzel, ama İstanbul- Ankara, Çeşme- Aydın veya Pozantı- Adana- Gaziantep otoyolundan bir farkı yok. Sadece İzmir pahalılıkta hepsinden on kat fazla.
Tabii ben otoyolun sadece yol kısmının kısa bir bölümünü kullandım.
Mühendis bir dostum paraya kıymış; başından sonuna kadar kullanmış bu yolu. İzlenimlerini anlattı bana.
BİRİNCİSİ; Yol kaplama açısından iyi denecek düzeyde. Ancak yolun yeni olduğu dikkate alındığında zemindeki yer yer ondülasyonun (dalgalanma) çok iyi bir şey olmadığı söylenebilir.
İKİNCİSİ; Yol kenarlarındaki çelik bariyerlerin tamamlanmamış olmasına karşın yolun açılmış olmasını doğru karşılamak mümkün değil.
ÜÇÜNCÜSÜ; Servis istasyonlarının büyük bir kısmı inşa bile edilmemiş. Bursa şehir içine denk gelen servis istasyonundan İzmir' e kadar sadece Balıkesir Kuzey ve Akhisar'daki servis istasyonunun sadece benzinlik kısmı açık. Pompalar çalışıyor. Bu hem yolcuların konforu hem de güvenliği açısından çok sakıncalı. Bu kadar uzun ara servis istasyonu olmaz, açılamamışsa yol da açılmaz.
DÖRDÜNCÜSÜ; Bu otoyol üstünde iki yerden bahsetmek gerek. Bunlardan biri Bursa çevre yolu ve diğeri İzmir Çevre yolu. Bu bölümler aslında otoyola dahil olmasına karşın o bölgede yaşayanlar için bedava. Otoyolu kullananlar tüm otoyolun paralı olduğunu yani bu nedenle de tenha olacağını düşünerek giriyor. Ama bu bölgeler parasız olduğu için (özellikle Bursa kesimi) oldukça kalabalık yani yoğun.
BEŞİNCİSİ; Hız ve seyahat süresine gelelim. Otoyollarda hız sınırı binek araçlar için 120 km/saattir. Ceza sistemindeyse yüzde 10 kadar tolerans tanınmaktadır. Yani 132 km/saat hıza ceza uygulanmayıp 133 km/saat hıza ceza uygulanmaktadır. Yani 132 km/saat X 3.5 saat = 462 km olmaktadır ki bu yolun bundan daha fazla olduğunu siz de defalarca dile getirdiniz. Dolayısıyla İstanbul- İzmir yolunun 3.5 saat olduğu bir palavradır. Ayrıca bu dile getirenler 3.5 saatte nereden nereye gidilebileceğini de söylemeli.
Mühendis dostumun anlattıklarını dinledikten sonra kendime şu tahlili yaptım; “Bu otoyol acele ile açıldı, aslında biraz daha beklenerek tüm eksikler giderilebilirdi. Demek ki müteahhitlere hızla para ödenmesi gerekiyor. Erdoğan'ın söylediğine göre “devletin cebinden bir kuruş çıkmayan” bu otoyolun parasını biz cebimizden ödemek zorundayız.”
https://twitter.com/can_atakli_