YENİ TEKÂLİF-i MİLLİYE EMİRLERİ GELİR mi? - 1
Türkiye koronavirüs salgını sürecinde ve sonrasında ekonomik çöküntü yaşamamak için devlet çeşitli ekonomik tedbirler aldı ve alıyor. Cumhurbaşkanının başlattığı “Biz Bize Yeteriz Türkiyem” adı bağış kampanyasını da bir kaynak seçeneği kabul edlip ekonomik tedbir olarak dikkate alındığını görüyoruz. Hele bu kampanyanın Tekalif-i Milliye Emirlerine referans yapılarak yürütülmesi bizi olağanüstü zamanlarda alınan vergiler, toplanan yardımlar ve varlıklardan yapılan zor alımlar konusunda tekrar tarihsel gerçeklere dönmeye ve bugün yaşadığımız olağanüstü şartlarda benzer tedbirler alınır mı sorusuna cevap aramaya itti.
Biz bunu düşünürken Maliye Teftiş Kurulunun değerli üyelerinden Cihat Çetinkaya bize Tekâlif-i Milliye Emirleri ile ilgili en iyi yayının Maliye Bakanlığı yayınları arasında olduğunu belirterek, olağanüstü şartlarda alınan yardım ve vergilerin dönemin şartları ile birlikte değerlendirmesi gerektiği hususunda uyarıda bulundu. Biz de uzmanlığına güvendiğimiz meslektaşımızın bu uyarıların dikkate alarak bu konunda maliye tarihi bakımından bir gezinti yapmak istiyoruz.
Elbette bu gezintiyi yaparken efsane üstadımız Cahit Kayra’nın eserlerini ve değerli maliyeci Hüseyin Perviz Pur’un “Varlık Vergisi ve Azınlıklar” adlı kitabını kaynak olarak aldık.
Olağanüstü dönemleri savaş yılları, doğal felaketler, salgın hastalıklar dönemi olarak sayabiliriz.
Buna göre Cumhuriyet’ten bugüne kadar dönemlerinin özelliğine göre devlet tarafından alınan vergi ve benzeri tedbirleri esas itibariyle şöyle kabul edebiliriz.
1- Kurtuluş Savaşı içinde Sakarya Meydan Muharebesi öncesi uygulamaya konulan Tekâlif-i Milliye Emirleri (on emir)
2- İkinci Dünya Savaşı sırasında yürürlüğe giren Milli Koruma Kanunu
3- Yine savaş sürerken 1942 yılında çıkartılan Varlık Vergisi
4- Servet beyan dönemi
5- Net aktif vergisi tahsili
6- Uygulanamayan nerden buldun yasası
7- Değerli konut vergisi
Sakarya Meydan Muharebesinden önce askerlerin cepheden kaçmaması ve savaşın finansmanı için Başkumandan Mustafa Kemal Paşa tarafından uygulanan emirlerdir.
Bu emirlerin neler olduğu son günlerde detaylı olarak tartışıldı. Cumhurbaşkanı da bunu bir bir okudu.
Burada bizim değerlendirmemiz şöyle: milli mücadele yılları, Yunan askeri Eskişehir, Bursa ve Kütahya’yı almış ve Ankara’ya doğru ilerliyor. Türk ordusundan 30 binin üzerinde asker cepheden kaçmış. Elde ve avuçta yok. Tek kaynak milletin kendisi. Bu emir aslında bir vergi değil. Halktan alınan borç. O zaman tahviller olmadığından karşılığında verilen devletin ödeme taahhüdünü içeren “borç makbuzu”.
Bu dönemde uygulanan tedbirleri diğer dönemlerdeki tedbirlerle karşılaştırırken veya referans alırken tek ortak paydanın “milletin yekvücut olması refleksi” olarak görülebileceğini ve bunun dışında hiçbir benzerliğin olmadığını vurgulamak isteriz.
İkinci Dünya Savaşı’nın başladığı günlerde Dr. Refik Saydam’ın başında bulunduğu hükumet ilk önlem olarak 18 Ocak 1940 tarihinde TBMM’de kabul edilen 3780 sayılı Milli Koruma Kanunu’nu uygulamaya başladı.
Bu kanunun amacı olağanüstü zamanlarda ekonominin bütününü düzenlemek ve böylece sosyal dengeleri korumaktı.
Bu kanun kapsamında iş sahiplerine teşvikler vermek, zorla işçi çalıştırmak, tarım ürünlerine ve küçük çiftçinin hayvanlarına milli savunma mükellefiyeti olarak el koymak, temel ihtiyaç maddelerinin başta ekmek olarak karneye bağlamak gibi önlemler alındı.
Bu kanunun 1940-41 arasında iki yıllık uygulaması istenilen dengeleri sağlamadı. Savaş bittikten sonra da durduruldu ama kaldırılmadı.1956 yılında tekrar uygulamaya konulmak istendi ama çok büyük kargaşalara neden oldu.
İkinci dünya savaşı sırasında “bedeni mükellefiyet” doğuran Varlık Vergisi 11 Kasım 1942 tarihinde TBMM’inde kabul edilen 4305 sayılı Kanun ile yürürlüğe girdi.
Bu vergi servet ve kazanç sahiplerinin varlıklarından ve olağanüstü kazançlardan bir defaya mahsus olmak üzere alınacaktı. Varlık Vergisinin hesaplanış biçimi, itiraz edilememesi, borcunu ödeyemeyenlerin mallarının nasıl haczedileceği gibi hususlar çok önemlidir. En önemli özelliği ise borçlarını bir ay içinde ödemeyenlerin (kadınlar ve 55 yaş üstündeki erkekler hariç) memleketin herhangi bir yerinde genel hizmetlerde çalıştırılması hususu olup tartışmaların odağı olarak süregelmiş ve filmlere konu olmuştur.
Varlık Vergisi hem bir sermaye, hem servet hem de baş vergisi niteliğindedir. Bu nitelikleri nedeniyle uygulaması kötü olmuş ve 17 Eylül 1945’de yürürlükten kaldırılmıştır.
Gelir vergisi mükelleflerinin her yıl beyan etmek zorunda oldukları servetleri arasındaki artışın maddi ve hukuki dayanaklarla izah edilemeyen kısmının vergilenmesi esasına dayanan servet beyanı uzun yıllar uygulanarak kayıt dışına çıkan ve servet haline dönüşen kazançlar bu yolla tespit edilmeye çalışıldı.
Ancak neoliberalizm döneminin en önemli uygulayıcısı Özal döneminde 27/4/1984 günlü ve 18384 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 18/4/1984 tarihli ve 2995 sayılı kanunun 4 üncü maddesiyle Gelir Vergisi Kanununda servet beyanı esasını düzenleyen 114, 115 ve 116’ncı maddeleri yürürlükten kaldırıldı.
Devam edeceğiz...
https://twitter.com/MPamukoglu
https://www.facebook.com/mustafa.pamukoglu.90