YENİ YILIN EKONOMİ ROTASI ÇİZİLDİ
Ege Genç İş İnsanları Derneği (EGİAD) tarafından Ekonomi Gazetesi iş birliğiyle düzenlenen ‘Ekonomi Rotası 2024 Türkiye ve Dünya Gündemine Bakış’ başlıklı toplantı İzmir Ticaret Odası (İZTO) Meclis Salonu’nda gerçekleştirildi. Toplantının açılış konuşmaları, EGİAD Yönetim Kurulu Başkanı Alp Avni Yelkenbiçer ve İZTO Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener tarafından yapıldı. Geçmişten günümüze Türkiye’nin ekonomik süreci ve 2024 yılı için öngörülerin ele alındığı toplantıda, gençlerin istihdama kazandırılması ve NEET kavramının önemine dikkat çekildi. Öte yandan asgari ücrete yapılacak artışın enflasyon üzerinde etkili olacağı vurgulandı.
“Enflasyonun yarattığı tahribatı yakından izliyoruz”
Türkiye’ye geniş tarihsel perspektifle bakıldığında dalgalanmaları durmayan bir ekonomi tarihi ile karşılaşıldığını belirten Yelkenbiçer, “Bugün geldiğimiz noktada, yüksek enflasyon, değeri düşen TL, dolayısıyla yüksek kur ve tüm maliyetlerde öngörülemez artış ile karşı karşıyayız. Dolar/TL ve Euro/TL oranlarında tarihi zirveyi görmemize rağmen, bu oranlar hala ihracatçımız için yeterli değil. Asgari ücret görüşmelerinden çıkacak sonucun bütün işverenlerin maliyetlerindeki artış ile ihracatçının pazarlardaki rekabetçiliğini kaybetmesi ve iç pazarda da enflasyonist bir etkisi olacağı bekleniyor. Enflasyonun yarattığı tahribatı hem işlerimizde hem de özellikle gelir adaletsizliğinin artışı başta olmak üzere toplumsal çerçevede yakından izliyoruz” dedi.
“Yabancı yatırımcı için en önemli konu güven”
Yelkenbiçer, rasyonel politikalara dönüş ile biraz toparlanma gözlemlense de hala farklı yapısal reformlara ve daha güçlü para politikasına ihtiyaç olduğunu söyleyerek, “Türkiye’nin dış finansmana erişimi artırmayı sürdürmesi, yabancı yatırımcılarla gerçekleştirilen görüşmelerden olumlu sinyallerle birlikte devam ediyor. Ancak yabancı yatırımcı için en önemli konu güven. Yabancı yatırım hem öngörülebilir politikalara hem de şeffaflık ve adaleti esas alan yönetim anlayışına ihtiyaç duyar. Sıcak para dışında, uzun vadeli olarak asıl ihtiyacımız olan doğrudan yabancı sermayedir. Ancak son zamanlarda Türkiye’ye gelen doğrudan yabancı yatırımın ağırlıklı olarak gayrimenkul yatırımı biçimine bürünmüş olduğu gözlemleniyor. Ancak bizim katma değerli üretime, teknoloji yatırımlarına ve dolayısıyla kalkınma odaklı büyümeye ihtiyacımız var” ifadelerinde bulundu.
“KOBİ’ler henüz dijital dönüşümü gerçekleştirmedi”
Ülkenin orta gelir tuzağından çıkabilmesi için bir teknolojik atılıma ihtiyacı olduğunu söyleyen Yelkenbiçer, “Çeşitli araştırmalar, gelecekte mevcut işlerin büyük bir kısmının otomasyonla yer değiştireceğini öngörüyor. Rutin ve tekrara dayalı işlerin, giderek insanlar yerine makineler ve yapay zeka tarafından üstlenileceği bir döneme giriyoruz. Teknolojinin, özellikle yapay zeka alanındaki hızlı gelişimi hepimizi şaşırtıyor. Bu değişimlerle birlikte, çalışanların yeni ve farklı becerilere ihtiyaç duyacağı açık. Eğitim sistemimizin, merakı, araştırmacılığı, analitik ve yaratıcı düşünmeyi teşvik edecek şekilde köklü bir reformdan geçmesi gerektiği de bu değişimlerin bir gerekliliği olarak ortaya çıkıyor” diye konuştu.
OECD’nin 2021 verilerine göre, Türkiye’nin bilgi teknolojisi eğitimi ve kullanımında durumuna değinen Yelkenbiçer, “Üniversite mezunlarının sadece yüzde 1’i bilişim alanında mezun olmuş. Bu oran, diğer ülkelerle karşılaştırıldığında oldukça düşük. Ekonomik değer yaratmada bilişim teknolojilerini kullanım açısından, büyük ekonomilerin çoğunluğu dijital hizmetlere dayalı iken, Türkiye’de bu oran sadece yüzde 6. Türkiye’nin küresel dijital hizmetler pazarındaki payı, ekonomisinin dünya ekonomisindeki payına kıyasla oldukça düşük. Büyük şirketler teknolojiyi etkin kullanırken, ekonomimizin büyük çoğunluğunu oluşturan KOBİ’ler henüz dijital dönüşümü gerçekleştirmedi. KOBİ’ler ve genel ekonomi bu durumdayken, yapay zeka gibi ileri teknolojilerde ve çevre dostu, ekolojik büyüme konusunda nasıl dönüşüm sağlanacağından endişe duyuyoruz. Üstelik ülkemiz nitelikli geç beyinleri maalesef birer birer kaybediyor” sözlerine yer verdi.
“Genç nüfus istihdamı, gözetilmesi gereken bir konu”
EGİAD olarak NEET kavramına dikkat çekmek üzere, Kentimiz İzmir Derneği iş birliği ile bir rapor hazırlığı içinde olduklarını aktaran Yelkenbiçer, “Bu kavram ne eğitimde ne de istihdamda olan gençleri ifade ediyor. Şu anda ülkemizin en önemli sorunlarından biri bu. TÜİK hane halkı işgücü araştırması sonuçlarına göre, gençlerde işgücüne katılma oranının 2022 yılında yüzde 43,8 oldu. Bu oran genç erkeklerde yüzde 56,2, genç kadınlarda ise yüzde 31 oldu. Ne eğitimde ne istihdamda olan gençlerin oranı ise 2022 yılında yüzde 24,2 olarak ölçüldü. Genç erkeklerde bu oran yüzde 16,4, genç kadınlarda ise yüzde 32,3. Kısaca, Ülkemizde her 4 gençten 1’i yani yaklaşık 3,5 milyon genç ne eğitimde ne de istihdamda yer alıyor. Genç nüfus istihdamı, büyüme ve kalkınma yolunda mutlaka konuşulması, gözetilmesi gereken bir konu” dedi.
Yelkenbiçer, şu değerlendirmelerde bulundu: “AB İstatistik Ofisi Eurostat’ın 2022 yılı verilerine göre, AB ortalamasında NEET oranı yüzde 9,6, OECD ortalaması ise 2022 yılı için yüzde 13,9. Türkiye listedeki 34 ülke içinde zirvede yer alıyor. Bu oranın en yüksek olduğu AB ülkesi ise yüzde 17,5 ile Romanya. En düşük ise yüzde 2,8 ile Hollanda. Ne eğitimde ne istihdamda olanlarda cinsiyete göre farkın en büyük olduğu ülke ise Türkiye. Bu verilerden yola çıkarak gençleri istihdama kazandırmak için neler yapabiliriz düşüncesiyle, araştırma ve politika önerileri içeren bir rapor hazırlığına giriştik. Dünyada ve Türkiye’deki NEET’lerle ilgili sorun ve çözüm önerilerini ve bu sorunu aşmak için eğitim ve iş dünyasının neler yapabileceğini inceleyeceğiz.”
“Gençlerin ekonomiye katkıları sosyal kalkınmayı getirecek”
Ekonomik karar alma süreçlerinde kayırmacılık ve himayecilikten kaçınılması gerektiğini belirten Yelkenbiçer, “Kararlar yalnızca ekonomik değişkenlere göre alınmalı. Makroekonomik istikrarın korunması öncelikli olmalı ve genel kabul görmüş para ve maliye politikaları izlenmeli. Verimlilik ve toplumsal refah artışının temel kaynağı olan teknolojik ilerleme teşvik edilmeli. Gençlerin yenilikçi adımlarla ekonomiye katkıları aslında sosyal kalkınmayı da getirecek. Bu kapsamda eğitimin niteliksel olarak, fırsat eşitliği ilkesiyle yeniden düzenlenmesi ve hem iç yatırım hem de yabancı yatırım anlamında istihdam yaratacak farklı yatırım stratejilerinin geliştirilmesi gerekiyor” diye konuştu.
“Dalgalı ve daha maliyetli bir ekonomik ortamda olacağız”
2024 yılında sıkça gündeme gelebilecek ekonomik mesajları paylaşan Özgener, “Değişen global ekonomik yapıda, ülke olarak da sektörler olarak da yeni zemini doğru algılamamız ve kendi rekabetçiliğimizi yaratmamız kritik önem taşıyor. Yüksek faizlerden ötürü, dalgalı ve daha maliyetli bir ekonomik ortamda olacağız. Artan kuyruk risklerine karşı, gerekli önlem ve risk haritalarını geliştirmek için 2024 uygun bir zaman ve bu zamanı mutlaka iyi değerlendirmeliyiz. Ülkemizde enflasyonla mücadelenin 2024 yılında kararlılıkla devam edeceğinden hareketle, bu politikanın yurtiçi tüketimi sınırlayacağını düşünmeli ve yıllık planlarımızı bu etkiyi göz önünde bulundurarak yapmalıyız. İklim değişikliği ve jeopolitik risklerin 2024 bilançolarını da etkilemeye devam edeceğini hesap ederek, planlamalarımızı bu konuları dikkate alarak yapmalıyız” dedi.
“2024 kritik bir yıl olacak”
Yakın geçmişte yaşanan önemli gelişmelerin, gelecek yılın şekillenmesinde de etkili olacağını söyleyen Özgener, “Ekonomik istikrarımızın devamı için dünyadaki olumlu gidişatın bozulmamasına ihtiyacımız var. Ekonomi yönetiminin politikaları ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) etkin para politikası uygulamalarının ardından, uluslararası kuruluşlar ve yabancı yatırım bankalarının ülkemize yönelik beklentilerini olumlu yönde revize ettiğini görüyoruz. Bu ilginin devam etmesi açısından 2024, ülkemiz ekonomisi açısından kritik bir yıl olacak. Uygulanmakta olan ekonomi program kapsamında enflasyonla mücadelenin kararlılıkla devam etmesi sadece 2024 için değil, önümüzdeki birkaç yıl için de önemli. Özellikle global ekonomide beklenen yapısal değişiklikleri de göz önüne aldığımızda; ülkemizde verimliliği artıracak adımlar atılması gerekiyor. Enflasyonda kalıcı bir düşüşün başladığına dair göstergelerin önem taşıyacak” ifadelerinde bulundu.
“Asgari ücret, enflasyonda belirleyici olacak”
Dünyanın geri kalanından farklı olarak, ülkemizde faiz artırımlarının sona erdiğini söylemek için henüz çok erken olduğunu aktaran Özgener, şunları söyledi: “Enflasyon, diğer ülke seviyelerine geri gelene kadar, özellikle tüketim tarafında sınırlayıcı ekonomi politikalarının devam edeceğini görüyoruz. Bu süreçte, enflasyonu düşürmenin maliyetini arttıracak konuların da hassas bir şekilde üstesinden gelmek gerekecek. Asgari ücret artışı, bu noktada önemli bir enflasyon beklentilerini belirleme eşiği olacak. Eğer enflasyonla mücadele ve sıkı para politikası yerel seçimlere kadar devam ederse ve 2024 yılının birinci döneminde, ilk sinyallerini almaya başladığımız portföy akımları ile doğrudan yabancı sermaye yatırımlarında da ciddi bir ivme yakalanabilirse, hedeflerin tutturulması mümkün olacak. Global ekonomide daha dalgalı ve maliyetli bir döneme girerken; kamunun ekonomiye destek için atabileceği en önemli adımlar hukukun üstünlüğü, kurumların ve yargının bağımsızlığı. Reel sektör olarak; dünyadaki diğer yapısal değişiklikler için, kamu politikalarının ötesinde, daha proaktif politikalar geliştirerek hazırlıklı olmalıyız.”
“Bölgeler arası ticaret anlaşmaları artıyor”
Yüksek faizli global ekonomik ortamın, dünya ile ülkemiz ekonomisi arasındaki en önemli ortak nokta olacağını belirten Özgener, “Bir süre daha nominal faiz seviyeleri, dünya genelinden oldukça farklı kalabilir. Negatif reel faizlerin şirket içi verimsizlikleri örttüğü bir ortamdan, maliyetlerin daha gerçekçi olarak hissedileceği bir ortama geçiyoruz. Şirket bilanço yönetimindeki farklılıklar, artık eskisinden daha önemli olacak; çünkü herkesi yüzdürebilecek bir finansal ortama sahip olamayacağız. Pandemiden beri devam eden bölgeselleşme akımlarının yanı sıra ticaret ve teknoloji mücadelesi ve siyasal etkilerin artması sonucu dünya çapında ‘serbest ticaretten’, ‘güvenilen ortaklarla ticarete’ doğru yol alınması da pazarlama ve ihracat biçimlerimizde değişikliğe işaret ediyor. Bu duruma paralel olarak, bölgeler arası ticaret anlaşmaları artıyor. Bu anlaşmalarda yer almak ve pazarlıkta söz sahibi olmak, dış ticaretin sürdürülebilirliği açısından önem kazanıyor” diye konuştu.
“Dijital dönüşümü uzaktan izleme lüksümüz yok”
İhracat açısından düşük fiyat rekabetinin ötesine geçilmesi gerektiğini belirten Özgener, “Fiyat rekabetine dayalı ihracat, bugüne kadar karlılığı istediğimiz kadar artıramadı. Bundan sonra ise hiç işe yaramayabilir. Artık, stratejik rekabetimizi artıracak sektörel politikalar üretmek zorundayız. Bu bağlamda, yapay zeka ve dijital dönüşümü, uzaktan izleme lüksümüz yok. Şu anda bile sağlık, eğitim, lojistik ve ulaştırma gibi sektörlerde, yapay zekanın şirket verimliliğine olan etkileri net bir şekilde hissedilmeye başladı. 2024 yılında kendi sektör yapılarımıza uygun olarak, bu teknolojileri şirketlerimize nasıl adapte edeceğimize kafa yormalıyız. Her şirketin kendi ait adaptasyon yol haritası olmalı. Aksi takdirde, yapısal kırılmalarla değişen ihracatta, rakiplerimizin takipçisi olarak kalırız” dedi.