YOKSA EN İYİSİ CHP'den HİÇ SÖZ ETMEMEK mi?

ANALİZ

Yoksa en iyisi CHP'den hiç söz etmemek mi?

Birkaç gündür canım çok sıkılıyor.
Çünkü yandaş medyada çıkan “CHP'li belediyelerde eş dost akraba kayırmacılığı” haberleri üzerine yaptığımız eleştiriler, CHP'de çok farklı tepkilere neden oldu.
Konu aslında basit.
AKP'liler ve yandaş yalakaları, 17 yıldır iktidarda eş dost akraba kayırmacılığı yapıyor.
“Bizden olan olmayan” ayırımı ile hiçbir ahlaki kural tanımadan her türlü adaletsizlik adeta diz boyu.
Liyakatını kimsenin sorgulamadığı bir damat, Hazine'nin anahtarını elinde tutuyor, yaptığı bütün hataların bedelini bu millet ödüyor.
Şimdi muhalefet ayağa kalktı ve AKP'nin kale gibi gördüğü yerleri bile kazandı ya, AKP'liler ve tetikçileri rezil bir kampanyaya başladı.
Birkaç yerde CHP'li belediye başkanlarının bazı makamlara yakınlarını getirmesini dile dolayarak müthiş bir yıpratma kampanyasına başladı.
Bunun üzerine aralarında benim de olduğum bazı iktidar muhalifi gazeteciler, CHP'yi uyaran yazılar yazdık ve ekranlarda söyledik.
Uyarının özü şuydu: Elbette liyakate önem verdikten sonra önemli makamlara getirilenlerin kim olduğuna bakılmaz, bakılmamalı.
Ancak millet, AKP'nin yıllardır süren usulsüzlüklerine, adam kayırmacılığına, milleti kamplara bölmesine tepki olarak muhalefeti destekledi.
Tam bu aşamada liyakate uygun olsalar bile, bazı eş dost akraba atamaları ile iktidarın eline koz vermek yanlış.
Parti yönetimi bu duruma müdahale etmeli ve CHP derhal bu görüntüden kurtarılmalı.
Biz bunları dile getirince ne oldu biliyor musunuz?
İki şey oldu.
BİRİNCİSİ: Bir kısım CHP'li, muazzam bir savunmaya geçerek bizlere saldırmaya ve bu tür haberleri kamuoyunun gündemine getirerek AKP'nin ekmeğine yağ sürdüğümüzü söylemeye başladı.
İKİNCİSİ: Çeşitli belediyelerde muhtemelen kendilerine yer bulamayanlar, atanan herkese bir kulp takıp “İşte adam kayırmacılık” diyerek ortalığı birbirine kattı.
Açık söyleyeyim; iki taraf da çok rahatsız edici.
Gerçi CHP'nin kötü bir tutumu vardır.
Eleştiri kabul etmez.
Siz istediğiniz kadar canınızı ortaya koyarak çetin bir mücadele vermiş olun, sizi anında dünyanın en kötü kişisi ilan edebilirler.
Son günlerde bu tür saldırılardan gerçekten çok rahatsız oluyorum.
Yine CHP'nin geleneğinde maalesef “Ben olmadıysam kimse olmasın” mantığı da hayli yer etmiştir.
Bu kesimin sözcüsü olmazsanız, bu kez aynı saldırıya oradan uğrarsınız.
Galiba en iyisi ve doğrusu bir süre CHP'den hiç söz etmemek.
Hiç eleştirmemek, uyarıda da bulunmamak akıl ve sinir sağlığımız için en hayırlısı olabilir.
Tek dileğim, bir ucundan iktidar alternatifi olan CHP'nin bunu yine elinin tersiyle itmemesi.
Ama en tepeden, en alta kadar kadroya bakınca kendi kendime, “Bu nasıl mümkün olacak ki?” diye sormaktan da kaçamıyorum.

BUNU YAZMAK GEREK

O kuşlar binlerce yıldır o hatta uçuyorlar

Yeni İstanbul Havalimanı yine bir uçağa korkulu anlar yaşattı hafta içinde.
İstanbul-Nevşehir uçuşunu yapan yolcu uçağı kuş sürüsüne çarptı.
Uçak, kazasız belasız yere indi ama gövdesinde ciddi hasar oluştu.
Bazı medya organları, “Kuşlar THY uçağına çarptı” başlıklarıyla verdiler haberi.
Oysa bu başlıklar yanlış.
Kuşlar uçağa çarpmadı, uçak kuşlara çarptı.
Çünkü o kuşlar binlerce yıldır o hatta uçuyorlar.
Hele sonbahar dönemi gelsin, göçmen kuşlar da aynı hattı kullanacaklar.
Muhtemelen başka uçaklar da bu kuş sürülerine çarpacaklar.
Siz binlerce yıllık göç yollarına havaalanı yapıp uçak indirirseniz başınıza bunların gelmesini “kader” veya “kaza” olarak niteleyemezsiniz.
Artık bu havaalanının çok yanlış olduğu gibi, yapıldığı yerin de çok yanlış olduğu giderek daha net biçimde ortaya çıkıyor.
Gözlediğim kadarıyla henüz Atatürk Havalimanı ile ilgili hiçbir şey yapılmıyor.
Kim bilir belki de “Aklın yolu bir” düşüncesi ile “Geri taşınmak zorunda kalabiliriz” fikrini bir kenarda tutuyorlardır.

OKURDAN MESAJ

Suriyeliler konusuna başka bir açıdan bakış

Ailesi Gaziantep'in Nizip İlçesi'nde oturan bir okurum, Suriyeliler ile ilgili bir mesaj göndermiş.
İçende düşmanlık, kin, nefret yok.
Faşist ırkçı bir yaklaşım içinde de değil.
Herkesin gördüğü bir gerçeği çok doğal bir biçimde dile getirmiş.
Sizler için biraz özetledim;
Sevgili Can Bey;
Gaziantep Nizipliyim. Şu an orada yaşamıyorum ancak ailem orada.
Yılda en az bir kere, 10-15 günlük yıllık izinlerim için gidiyorum ama inanın hiç de gitmek istemiyorum. Çocukluğumun geçtiği memlekete değil de Suriye topraklarına katılmış bir şehir gibi geliyor artık bana.
Kendi mahalleleri, kendi restoranları, kendi tatlıcıları, kendi marketleri, hatta kendi berberleri var artık.
Her yer Arapça tabelalarla dolu. Hiçbir şey anlamıyorsunuz.
Bir de bunun sosyolojik yanı var.
Nizip, Avrupa'ya işçi olarak giden çok fazla ailenin olmasından ve okuma yazma oranının yüksekliğinden dolayı özgürce yaşanabilen yerlerdendi.
Erkekler şort, kadınlar askılı giyer; kimse karışmazdı.
Taa ki Suriyeliler gelene kadar.
Hepsi kara çarşaflı. Bizim garip garip bakmamız gerekirken, onlar bize, bizim kardeşlerimize, çocuklarımıza tedirgin edecek şekilde bakıyorlar ve Suriyeli gençler terbiyesizlik derecesinde rahatsız ediyorlar.
İnanın memleketimiz 50 seneden de geriye gitti maalesef.
Çadırkent ve konteyner kentte yapılan yemekleri beğenmedikleri, bebekler için verilen mamaların cinsel gücü artırdığı sanılarak çalınıp yetişkinler tarafından yendiği çok söylendi. Hele ki orada çalışan genç öğretmenleri bir dinleseniz, tövbe Allah ülkeyi terk edersiniz.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

GBT kontrolü adı altında vatandaş tedirgin ediliyor

Diğer illerde durum nedir tam bilmiyorum ama İstanbul'da neredeyse her köşe başında yürüyen insanları durdurup kimliklerini göstermesini isteyen kılıksız kişiler var.
Bazen bu kişiler durdurdukları vatandaşların kollarını açtırarak elle arama da yapıyor.
Elbette teröre karşı mücadele verilirken alınacak bazı önlemler rahatsız edici olabilir.
Ancak her ne olursa olsun, bu tür uygulamaların öncelikle hukuk kurallarına uygun olması ve vatandaşı endişeye itmeyeceği gibi onurunu da ayaklar altına almayan biçimde olması gerekir.
Örneğin vapur iskelelerinde, metro istasyonlarında, metrobüslerde bu amaçla görevlendirilen polisler son derece kılıksız.
Hepsi traşsız, kot pantolonlu, ütüsüz, çirkin, soluk gömlek ya da tişörtler giyiyorlar.
Bazılarının göğsünde hesapta kimlikleri asılı ama fark etmek mümkün değil çoğu zaman.
Üzerlerine “polis” yazan yelekler giymeseler dünyada polis olduklarına inanmazsınız.
Bir tartışma anında kimliklerini öğrenmeniz mümkün değil, çünkü üzerlerinde sicil numarası yazan hiçbir işaret yok. Göğüslerindeki kimliklerden bir şey görmeniz de mümkün değil zaten.
Vatandaş, konu güvenlik olduğu için hep sessiz kalıyor.
Herkesin içinde bir suçlu gibi üst baş araması yapılmasına, çantalarının açılmasına da göz yumuyor, karşı çıkmıyor.
Tabii çoğu korkudan bir şey diyemiyor.
Polisleri iyi giyimli, kimlikleri görünür biçimde bu tür görevlere göndermek çok mu zor?
Ya da ben mi çok şey istiyorum yoksa?

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Beltur'da sadece Sabah grubu satılıyormuş

Yandaş medyanın tirajları çok fena durumda biliyor muydunuz?
“Koskoca” denilen Hürriyet'in bile bayi satışının 50 binlere düştüğü söyleniyor.
Yandaş medya, reklam verenlere yüksek tiraj göstermek için yüzbinlerce gazeteyi bedava dağıtıyor.
Daha önceleri çok dikkatimi çekmemişti, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne ait Beltur'larda da gazete satışı var.
Ancak buralarda sadece Sabah ve bu grubun iki gazetesi satılıyor.
Mecidiyeköy'deki Beltur'da sordum, “Bunlar bedava mı?” diye, görevli muhtemelen tanıyarak ama belli etmeyerek “Yok, paralı” dedi.
Sanmıyorum. Çünkü gazeteler öyle bir yere konmuş ki sanki “Al da git” deniyor.
“Niye başka gazete yok?” diye sordum.
“Bilemem” dedi önce, “Anlaşma mı yapmışlar ne?” diye tamamladı cümlesini.
Yeni yönetim herhalde bu garabete de bir çözüm bulacaktır.

https://twitter.com/can_atakli_