YOLSUZLUKLAR, SUSKUNLAR ve SAVCILAR...

YOLSUZLUKLAR, SUSKUNLAR ve SAVCILAR...

Cumhuriyet tarihinin herhalde hiçbir döneminde, bu günlerde sıkça tekrarlanan o yaşamsal soruya rastlanmamıştır!..

O muhteşem soru, sosyal, siyasal ve adli olaylar karşısında çoğu kez gündeme bile gelmemiştir...

O sorunun sorulmasına aslında gerek de yoktur... Çünkü devlet geleneği içerisinde, adında "Cumhuriyet" olan bir makamın harekete geçmesi için kimsenin isyan etmesi, uyarması, tepki göstermesi ve çağrı yapmasının anlamı da yoktur...

Eskiden beri, devletin o soylu ve saygın terazisinin şartlarında ve kendinden emin düzen içerisinde her bürokrat ve makam sahibi, siyasetçiden de mafyadan da, suç örgütlerinden de, rantiyeden de korkmadan görevini yapmış ve devletin o halka güven veren gücü kendini her alanda hissettirmiştir...

Çünkü bir doktorun, önünde yatan bir hastaya müdahale etmesi için uyarılmasına gerek yoktur...

Bir bulvarın göbeğinde görev yapan trafik polisine, trafiği düzenle diye bir kez daha uyarı yapmanın anlamı olmamalıdır?..

Önünde suç işlenen bir polise, git müdahale et demek de saçmalıktan ibarettir...

Ve kara tahtanın önünde, elinde tebeşirle öğrencilerine bakan bir öğretmeni, hadi ders anlat diye dürtmek de saçmalıktır...

İşte Türkiye Cumhuriyeti'nin yargı sisteminin en merkezi yerinde duran ve adlarında "Cumhuriyet" sözcüğünü taşıyan tek mesleğin mensubu olan savcıları harekete geçirmek için de, birilerinin çağrı yapmasına, son yıllarda olduğu gibi internetten uyarmasına gerek olmamalıdır...

Peki; yargının siyasallaştığı iddiasının en çok AKP döneminde dillendirilmesi, yargı mensuplarının gücünü-hâkimiyetini, yasa koruyuculuğunu ve yurttaşın hukuka güvenini zedelemiyor mu?..

Bu sorunun yanıtı için eskilerdeki çok önemli bir uyarıyı da anımsatmak gerekiyor...

ATATÜRK SAVCILARA NE DEDİ?

Cumhuriyetin Aydınlanma Devrimi sırasında, Atatürk'ün üzerinde en çok odaklandığı konulardan biri de yargı sistemiydi...

Gazi; yıkılmış bir saltanatın üzerinde hukukun egemen olması için her şeyi yapmıştı... Bu konuda dönemin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt da önemli bir etkendi...

Gazi, savcılık makamına büyük önem veriyordu... Biliyordu ki, hem dağılmış bir imparatorluğun koruyamadığı hukuk düzeninin egemen olması, hem de devrimlerin korunması açısından savcılar yaşamsal önem taşıyordu...

Atatürk işte bu yüzden 25 Ekim 1925'te savcılara seslenirken şöyle demişti;

"- Devrimlerin her biri, ulusun emeği ve hakkı ile gerçekleşmiştir... Cumhuriyet Savcılarımızın, devrimin gerekleri etrafında, en kıskanç ve uzakları gören hassas nöbetçiler olmalarını, asıl görevlerinden sayarım...

- Düzen ve işleyiş, halk cumhuriyetlerinde, ulusal egemenlik ve ulusal çıkarlar gibi en yüksek yetkinin bir gereğidir. En son hukuk kurallarına dayanan bu gerçekleri, Türkiye Cumhuriyeti Savcılarının, bir an için bile gözden uzak tutacaklarına ihtimal vermem...

- Türkiye Cumhuriyetinde kimsesiz bir birey yoktur. Cumhuriyet, böyle bir kavramı asla kabul edemez. İnsan hakları, yasalarımızın güvencesi altındadır. En güçsüz ve en kimsesizlerin yardımcısı devlet ve onun kamu hukuku temsilcileri olan Cumhuriyet Savcılarıdır."

Peki; Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan itibaren cumhuriyet valisi, cumhuriyet bakanı, cumhuriyet müsteşarı denilmezken, savcılık makamının önüne "Cumhuriyet" sözcüğü niçin getirilmişti?..

NEDEN "CUMHURİYET SAVCISI?.."

Atatürk; "Cumhuriyet Savcısı" deyimi üzerindeki tartışmalar sırasında, savcıların makam tanımlamasında özel bir ayrıcalık getirilmesi konusu masaya gelince, Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt'a "ne diyorsun bu konuda" diye sormuş...

Lozan'da doktora yaptıktan sonra Atatürk tarafından "Hukuk Reformu yapmakla" görevlendirilen ve "Cumhuriyet Savcısı" unvanının isim babası da olan Esat Bozkurt şu yanıtı vermiş;

"Çünkü, öyle zaman olur ki, cumhuriyeti korumak için başbakandan, bakandan, müsteşardan, validen, büyükelçiden bile hesap sormak gerekebilir. İşte o Cumhuriyet Savcısı'dır."

Peki biz, "Cumhuriyet Savcısı" meselesini ve bu çok önemli makam üzerindeki unvan ve tanımlama tartışmalarını yıllar sonra niçin mi gündeme getirdik?..

Çünkü tarihin hiçbir döneminde yargı sorunlarıyla birlikte, en çok da Cumhuriyet Savcılığı makamı bu kadar tartışılmamıştı...

Çünkü yargının en çok siyasallaştığı iddialarının gündemde olduğu AKP iktidarı döneminde, hâkimlerin, savcıların, makamlarının gereği rahat hareket edemeyeceği konusundaki tartışmalar bitmiyor...

Örneğin AKP konusundaki bir soruşturmayı yapan savcı Urfa'ya tayin edilirken, Corona tedbirleri kapsamında alınan yasakların hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek bunlara karşı re'sen soruşturma açtığını duyuran Viranşehir Cumhuriyet Savcısı Eyüp Akbulut geçtiğimiz Mayıs ayında görevinden uzaklaştırıldı...

EN YAŞAMSAL BEKLENTİ...

Evet; toplumun ve muhalefetin en çok yakındığı konu ise yolsuzluk, rüşvet, adam kayırma meselelerinin zirvede olduğu bir dönemde, savcıların kendiliğinden harekete geçmemesi iddiası...

Hele de ipin ucu iktidara ve yandaşlarına uzandığında, "savcılar neden harekete geçmiyor" sorusu özellikle sosyal medyada en çok kullanılan cümle oldu...

Man Adası tartışmaları, "128 milyar dolar nerede" konusu, belediyelerdeki yolsuzluklar, bütün büyük ihalelerinin yandaşlara gitmesi gibi toplumda tepki çeken tartışmalarda olduğu gibi, "Savcılar nerede" sorusu bu kez de 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet skandalıyla gündeme geldi...

Muhalefette, gazetelerde ve en çok da sosyal medyada, bu kez de eski bakan Erdoğan Bayraktar'ın 17-25 Aralık tapeleri ile ilgili itiraflarının üzerine niçin gidilmediği sorusu tartışılıyor...

Söyler misiniz; 17-25 Aralık skandalı ile ilgili bu kadar vahim iddiaların, bizzat AKP'li eski bir bakan tarafından ortaya saçılması sırasında, devletin yargı sistemi harekete geçmeyince, "Savcılar nerede" sorusunun milyonlarca kez sorulması, hak-hukuk- adalet, yargı bağımsızlığı ve toplumun devlete güveninin sarsılacak olması açısından kahredici değil mi?..

Diyeceksiniz ki; kadına şiddet olaylarında bile, yargının ancak sosyal medyada infial yaşanınca devreye girdiği bir ülkede, AKP'yi ilgilendiren konularda yargının bağımsızlığından bu kadar umutlu olmak çelişki değil mi?..

"Et kokarsa tuz, ya tuz kokarsa" sorusu işte bu çelişkiler yüzden sorulmuş olmalı...

Biz yine de, hukukun herkese lazım olacağına, adaletin eninde sonunda tecelli edeceğine, tabii ki yürekli savcılar olacağına inanarak ve yargının gereğini yapacağını düşünerek, en azından şu 17/25 Aralık tartışmaları nedeniyle bir kez daha soralım;

"Cumhuriyetin savcıları nerede?.."

https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac