YENİ ÖĞRENDİM
Yüksek Euro sağlığı fena vurdu, 645 ilaç piyasada zor bulunuyor
Büyüklerimiz “hastalık havasıdır bunlar” derdi.
Sabah güllük güneşliktir hava, üstünüzdeki ceket bile fazla gelir, sonra bir anda soğur hava, üşürsünüz.
Üşümek bir şey değil de kötü olan hastalanmak.
Ben de hastalanmadım ama şiddetli bir nezleye tutuldum.
Burnum şırıl şırıl, gece uyurken nefes almak çok zorlaşıyor.
Pazar akşamı burun spreyi almak için nöbetçi eczaneye gittim.
Eczacı “Son ilacı size veriyorum, şanslısınız” dedi.
“Neden?” diye sordum “Çok sayıda ilaç ya hiç yok ya da çok zor bulunuyor, firmalar zam bekliyor bu nedenle dağıtım yapılmıyor ciddi biçimde” cevabını verdi.
Bunun üzerine dün ilaç sektöründe ciddi çalışmaları olan sevgili dostum Kemal Abdullahoğlu’nu aradım.
Aynı zamanda Yenilik Partisi Kurucular Kurulu üyesi olan Abdullahoğlu konuyu özetledikten sonra “İstersen sana bir bilgi notu göndereyim, daha iyi olur” dedi.
Şimdi size Kemal Abdullahoğlu’nun gönderdiği bilgileri aynen sunuyorum;
“Son birkaç aydır ülkede 645 farklı ilaç ki bunların bir bölümü yaşamsal önemi haiz ilaçlardır, piyasada bulunmamakta ya da çok zor bulunmaktadır..
Türkiye de tüketilen her 100 kutu ilacın 80’i yerli üretimdir. Ancak kalan 20 kutunun değeri diğer bölümden çok daha fazladır.
Dolayısıyla ilaç üretiminde önemli olan patentli üretimdir. Yani eşdeğer/muadil ilaç üretimi deği, molekülden başlayan üretim son derece önemlidir. Bu mutlaka başarılmalıdır.
Türkiye’de üretilen ya da ithali yapılan tüm ilaçların en büyük alıcısı kamu kesimidir.
Dolayısıyla ilaç fiyatlarının belirleyicisi de otomatik olarak kamu kesimi olmaktadır.
Halen fiyat belirlemede 5 referans ülke ve ülke ekonomik öngörüleri kriter olarak alınmakta ve ortalama bir döviz kuru belirlenerek fiyatlar tespit edilmektedir.
Türkiye ilaç ve tıbbi cihaz kurumu 2021 yılı için beşeri tıbbi ürünler için fiyatlandırmada fixe edilen kuru Şubat 2021 de 1 Euro = 4.5786 TL olarak belirlemişti.
Ve bu kurla bir yıl boyu ilaç fiyatları belirlenmiş oldu.
Peki bugün 1 Euro kaç lira?
6 ay önce neydi?
Piyasa gerçekleriyle hiç alakası olmayan bu mevcut kurla hangi firma ilaç ithali yapabilir?
Hangi üretici firma ithal ettiği hammadde ile bırakın kazanmayı, batmadan üretim yapıp ilaç satabilir.
645 çeşit ilacın bulunmamasında temel sorun budur.
Hükümetin bu konudaki duyarsızlığı ve öngörü eksikliği sonucu yanlış politikalar konuyu bu noktaya getirmiş görünüyor.
Şimdi gelinen bu noktada mevcut uçuk kurlarla bugünler bile aranabilir, bir süre sonra üretim yapan ya da ithalat yapan ilaç firmaları, bugünkü kurlarla yurt dışı borçlarını nasıl ödeyecek?
Örneğin ABD’li ilaç şirketlerine 2,3 milyar dolar borcu var Türkiye’nin.
Mevcut kurla bu borç nasıl ödenebilir?
Ödenmezse ne olur?
Hatırlayalım ABD Ankara büyükelçisi David Satterfield bu borç ödenmezse “ABD ilaç satımını T.C.’ye durdurabilir” demişti. (38’inci Amerika Türk konferansında )
Sonuçta çok büyük oranda hammadde ya da bitmiş ürün bazında dövize dayalı ilaç temini, mevcut döviz kurlarıyla ve öngörülemeyen yakın gelecekle çok daha ciddi bir sıkıntıya girmesi kaçınılmaz görünüyor.
Konuya hükümet ve Sağlık Bakanlığı’nın acilen çözüm bulması son derece önemlidir.
Bu konuda zaman kaybının maliyeti yakın gelecekte telafisi mümkün olamayabilir.
Sağlığın ne ihmali ne de şakası olmaz.”
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Bakalım göreceğiz, hangileri KKTC konusunda bir şey yapacak
Erdoğan çok kısa aralıklarla iki kez Türk dünyasına “KKTC konusunda destek vermeleri” çağrısında bulundu.
Önce bu ayın 12’sinde İstanbul’da yapılan Türk Konseyi 8. Zirvesinde konuştu Erdoğan ve şunu söyledi; “Aile resmimizin daha da zenginleşmesi için önümüzdeki dönemde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni aramızda görmeyi canı gönülden arzu ediyoruz. Türk dünyasının ayrılmaz bir parçası olan Kıbrıs Türklerinin maruz bırakıldığı tecrit ve ambargonun hafifletilmesinde kıymetli desteklerinize güveniyorum.”
AKP genel başkanı hafta sonunda da Türkmenistan’ın başkenti Aşkabat’ta, 15’inci Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Zirvesi’nde aynı konuda şöyle konuştu;
“Kıbrıs meselesinde, Kıbrıs Türk halkının egemen eşitliğinin ve eşit uluslararası statüsünün tescil edilmesi, çözümün anahtarıdır. Tüm dost ve kardeş ülkelerin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin çözüm vizyonunu ön yargısız bir şekilde değerlendirmesini istiyorum. Teşkilatımızın gözlemci üyesi olan Kıbrıs Türklerinin maruz kaldığı tecridin hafifletilmesine yönelik spor, kültür, eğitim, turizm gibi alanlarda ilişkilerin geliştirilmesini teşvik ediyoruz.”
Şimdi hep birlikte merakla bekliyoruz.
Bakalım Erdoğan “liderliğine oynadığı” Türk dünyasından Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti için ne kadar destek alabilecek.
Türk devletleri Erdoğan’ın sözüne uyup harekete geçecekler mi?
Yoksa KKTC’nin öne sürülmesi de tamamen içe dönük bir propagandanın parçası mı?
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Çekin artık o çirkin ellerinizi Atatürk’ün üzerinden
Cemaatin AKP içindeki önemli uzantılarından biri olan ve yıllarca Milli Eğitim Bakanlığı’nın emanet edildiği Hüseyin Çelik çıktığı bir televizyon programında yine Atatürk’e dil uzatmış.
Kimi çevrelerin “dindar bir Atatürk” oluşturma çabasında olduğunu ileri sürerek “Atatürk Diyaneti nasıl kurdu? Sünni İslam akidesine göre kurdu. Atatürk şöyle dedi, ‘Herkes Müslüman olacak, herkes Hanefi olacak, hatta herkes Mâtürîdî olacak, fakat herkes Alevi gibi yaşayacak. İtikatta Sünni, amelde Alevi olacağız, niye? Niye itikatta Sünni olsun, çünkü Atatürk de dini kullanarak insanların kendisine biat etmesini istiyordu” demiş.
Bu zihniyet çok canımı sıkıyor.
Kendileri sadece ve sadece dini alet ederek halk üzerinde egemen olabildikleri için başka türlüsünü düşünemiyorlar.
Atatürk’ü de buna alet etmekten çekinmiyorlar.
Ama asıl canımı sıkan bu tiplerin Türkiye’nin kurucusuna bu kadar rahat saldırabilmeleri.
Dünyanın hiçbir ülkesinde kuruculara karşı saygısızlık yapılmaz, dil uzatılmaz.
Kurucuya yönelik sözler de “fikir özgürlüğü” kalkanı arkasına gizlenerek meşru gösterilmez.
Ama Türkiye’deki medeniyet düşmanları, gerilikten, gericilikten beslenenler bu ülkenin kurucusuna diledikleri gibi hakaret edebiliyorlar.
Bu rezilliğe herkesin tepki göstermesi gerekir.
Bu ülkenin gerçek vatanseverlerinin bu ülkeyi kuran Atatürk’e dil uzatan herkese haddini bildirmeli.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Bu dış güçler deli midir de Türkiye’ye yatırım için sıraya giriyor?
Ekonominin kötü gitmesinin sorumlusu olarak “dış güçler” gösteriliyor ve iktidar sanki böylelikle yakasını kurtardığını sanıyor.
Toplumun cahil ve fakirleştirilmiş kesimlerinde bu söylem prim yapıyor elbette.
Tabii bazılarının ise keyfi yerinde.
Onlar için bu berbat ekonomi çok büyük kazançlar sağlıyor.
Onlar da “dış güçler masalını” keyifle dinliyor ve alkışlıyor.
Bizler elbette soruyoruz ama toplumun o iyice ezilen kesimlerinin de artık sorması gereken sorular var.
Örneğin madem dövizi dış güçler yükseltiyor, bazı karanlık odaklar Türkiye’nin gelişmesini istemiyor, o halde Erdoğan neden sürekli “Türkiye’ye güvenin, yatırım yapın” çağrısı yapıyor dış ülkelere.
Üstelik herkesin gözünün önünde oynanıyor bu oyun.
Hangi ülke “dış güç” olarak suçlanmışsa o ülkelerin önünde daha çok takla atılıyor.
Aynı şekilde saray medyası da hemen her gün “Türkiye’nin cazibe merkezi olduğunu, pek çok yabancı şirketin yatırım yapmak için sıraya girdiğini” yazıyor.
İyi de bu ülkeler de “dış güç olarak suçlanan” ülkeler değil mi?
Yani hem batırmak istiyorlar hem de akın akın Türkiye’ye geliyorlar
Bu bizim saray destekçilerinde zırnık akıl yok mudur nedir?
NOSTALJİ
Neredeeeeenn nereye
Bu yazım bir tekrar olacak.
Çünkü bu yazacaklarım hem yazılı hem görüntülü olarak son haftada çeşitli yerlerde paylaşıldı.
Bundan 5 yıl önce de 10 yıl önce de 15 yıl önce de paylaşıldı bu.
Sözünü ettiğim şey AKP genel başkanının henüz iktidara yeni geldiği günlerde bir televizyonda yaptığı konuşma.
AKP genel başkanı ekonomideki her sıkıntıda sanki bunda hiçbir suçu yokmuş gibi “Dış güçler, karanlık odaklar, Türkiye düşmanları” söylemine sarılıyor.
Oysa aynı Erdoğan bundan 20 yıl önce aynen şunu söylemişti;
“Bir de bir adet var, ülkede başımıza bir şey geldiği zaman hemen ‘dış güçler’ deriz, yabancılar deriz, şu deriz bu deriz, onlara bazı isimler buluruz. Ve bunlar sebebiyle biz ayağa kalkamıyoruz, kalkınamıyoruz, birliğimiz beraberliğimiz bozuluyor filan. Yani bu doğru da olabilir ancak ben buna katılamıyorum. Niye katılamıyorum? Eğer sizin bünyeniz güçlüyse, sağlamsa, bünyede olan virüs hiçbir zaman sizin vücudunuza zarar veremez.”
Demek ki neymiş “Dış güçler elbette etkili olabilirmiş ama sizin bünyeniz güçlüyse bir şey olmazmış” ama oluyor, olduğuna göre bünye sağlam değil. Var mı başka izahı?
https://twitter.com/can_atakli_