BİR YANDA BEKA SORUNU! DİĞER YANDA MEGA PROJELER!

Sokaklar yorgun, benizler solgun, bekayla mega arasında gidip gelen insanlar gergin, tarım politikaları yerle bir, halkın “huzur, iş, aş” gibi üç temel önceliği varken yerel seçime gidiyoruz ya! Ne hayat afişlerdeki aşk gibi, ne de gerçekler!

Gerçekler özetle şöyle! Beka sorunu olan bir ülkeye (bekanın sözlük anlamı; ölüm- kalım ya da hayat- memat meselesi) mega projeleri olan yatırımcı gelir mi? Yine beka sorunu olan bir ülkeye turist gelir mi? Niye gelsin? Herkes Katar mı? Bugünlük bu kadar soru yeter deyip, uzatmadan konuyu açmaya çalışalım…

Bir yanda kriz daha da derinleşecek diyen uzmanlar, diğer yanda “yok canım, başarımızı görmezden gelip iftira atanlar, avuçlarını yalayacaklar” diyen yetkililer var.

Bir yanda kendilerini ve projelerini seçmene anlatamayan adaylar, diğer yanda haftalardır herkesin yerine ve herkes için konuşan bildik ve tanıdık bir ses var.

Bir yanda; “Ben vaktinizi fazla almadan sözü cumhurbaşkanımıza bırakıyorum!”diyen ve borcu 21 milyar lirayı aşan İBB’nin yeni adayı, diğer yanda; “17 yılın sonu kıtlık- kuyruk, ekonomik kriz öteleniyor” diyen milyonlar var.

Bir yanda Mart’ın sonu bahar diyenler, diğer yanda bize oy vermezseniz Mart’ın sonu sonbahar diyenler var.

Bir yanda işin aslı, diğer yanda söylenenler, ima edilenler ve gerçek anlamlar var. Bir yanda atılan oylar, diğer yanda trafoları mesken tutup oyları sayan kediler var.

Bir yanda 17 yıldır “ben muhafazakarım!” diye ortalarda gezenler, diğer yanda muhafaza edilmesi gereken tüm tüm maddi ve manevi değerlere ihanet edenler var.

Bir yanda gençlerin gelecek kaygısı, diğer yanda ailelerin “ne yapmalı?” sorusu var.

Bir yanda Çanakkale Zaferini Atatürk’ün adını anmadan kutlayanlar! Diğer yanda “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesini unutanlar var!

Bir yanda halka “tasarruf yapın” diyenler, diğer yanda meydanda 7 bin 300 polisin, havada helikopterlerin, denizde güvenlik botlarının, karada metal dedektörlerin, itfaiye araçlarının, 800 sağlık personelinin, 7 bin temizlik personelinin, 80 ambülansın, 2 yoğun bakım ünitesiyle donanımlı ambülansın görev yaptığı, Suriyeli, Nijeryalı, Özbek ve Türkmenistanlı grupların alanı doldurduğu, “sandviç, ayran, su  ve ayyıldızlı şapka” dolu torbalarla gelmiş geçmiş en masraflı miting var.

Aziz Nesin diyor ki; “Bu bir Zat-ı Ali hastalığıdır. Burun büyümesiyle başlar, astığı astık, kestiği kestik şeklinde devam eder” kime diyor, ne zaman diyor orası belli değil ama ABD başkanına dediği kesin ve net! Vaktinizi almayayım. Şimdi ABD’de ve Beyaz Saray’dayız!

ABD’nin eski First Lady’si Michelle Obama; “Becoming” adlı bir kitap yazmış. 426 sayfa olan bu kitap, “Çok Satanlar” listesinde yer almış ve milyonlarca satmış. Kitapta Obama’ların Beyaz Saray yıllarıyla ilgili ilginç anıları sade bir dille anlatılmış.

Meğer! ABD’de başkanlar  sarayın sadece 3-5 odasını kendi evleri olarak kira- elektrik ve su parası ödemeden kullanabiliyor, buna karşılık mutfak masraflarını maaşlarından karşılıyorlarmış.

Kitabın ilginç bölümlerinden birinde Michelle Obama diyor ki; “Beyaz Saray’a ilk geldiğimizde mutfak masraflarırın saray bütçesine dahil olduğunu sanıyorduk. Kullanılan çarşaf, havlu, yastık harcamaları da bize aitmiş. Sarayın aşçısı ilk zamanlar Başkan Obama’ya Japonya’dan getirilen balıklarla nefis bir suşi yaptı. Maliyetinden habersiz olduğumuz için çok beğenerek yedik. Ay başında mutfak masrafları önümüze gelince, çok pahalı olan suşiyi menüden çıkarıp tasarrufa başladık”

Yine kitabın başka bir bölümünde yazılanlardan öğrendiğimize göre; Beyaz Saray’da açık ya da kapalı örtülü ödenek yokmuş. Saray sakinleri yıllık tatil masraflarını kendi ceplerinden yaparlarmış. Ayrıca başkanlar 375 doların üstünde hediye kabul edemez, gelirse hemen arşive gönderirlermiş. Washington’daki 240 odalı Beyaz Sarayda durum bu imiş. Ayrıca başkanın tüm harcamaları kongrede denetlenir ve ABD halkı her centin nereye gitttiğini  bilirmiş. Michelle Obama, iyi eğitim görmüş bir hukukçu. Kitaplarından ve konuşmalarından milyon dolarlar kazanıyor şimdilerde…

Teşekkür Notu: Yazarken Cumhuriyet Gazetesi’den Yılmaz Polat’ın Pazar yazısından yararlandım. Kendisine teşekkür ederim...

Dilek Notu: Keşke tüm sarayların First Ladyleri kitap yazsalar da olup biteni birinci ağızdan öğrensek…