PARK FORA'da BİR AKŞAM YEMEĞİ

Moda dünyasının duayenlerinden Hüseyin Karakoç ile ekonomiyi ve sektörü konuşmak için Kuruçeşme Park Fora’da buluştuk.

Konuklarını muhteşem boğaz manzarası ile buluşturan bu restoran, deniz ürünlerinin en iyisini bulabileceğiniz yerlerden biri. 20 yıllık şefi Bahtiyar Kılıç masamıza büyük lezzetleri servis ederken kendisinin çok kitap ve gazete okuduğunu öğreniyoruz. Ülke meseleleri ile de yakından ilgili. Bir işletmede yirmi yıl devam etmek hem çalışan hem de patron açısından çok önemli bir istikrar göstergesi. Kendisine şaka yollu, gel seni falan yere transfer edelim, dediğimizde bir sadakat duruşu ile ‘nasıl olur, bizim için paradan çok daha önemli şeyler var’ diyordu.

Çok okuyan şefin lezzet sunumları arasında Hüseyin Karakoç ile konuşmaya başlıyoruz. Kendisine şu soruları soruyoruz. Cevapları ilginç.

Tekstil sektörü ne durumda? Krizden ne ölçüde etkilendi?

Bence şu anda Türkiye ekonomisini taşıyan Arap turistler. Perakende sektöründe onlar var. AVM’lere gidin yüz kişiden sekseni Arap. Bizim vatandaşlarımızın harcama kapasitesi dolmuş durumda. Bu durum hem ekonomimizde hem de sektörde kırılganlık yaratıyor. Eğer Araplar gelmezse veya azalırsa büyük sıkıntı doğar.

Türk vatandaşlar tüketimi kıstı, diyorsunuz?

Evet. Kredi kartlarında limit kalmadı. Satın alma gücü çok azaldı. Enflasyon da hem tüketiciyi hem de bizleri yani üreticileri bezdirdi.

Neden tekstilde Türklere ait bir dünya markası yok?

Biz ülke olarak fasoncuyuz. Moda yaratmak için kültür, sanat, estetik ile bezenmek ve Ar-Ge yapmak gerekir. Aslında kendi kültürümüzü yansıtacak bir moda bile yaratamıyoruz. Çok iyi tasarımcılarımız var. Ama moda yaratmak başka bir şey.

BİRAZ DA SANAT DİYORUZ

Moda sanatçısı Hüseyin beye muhteşem boğaz manzarasının büyüsü içinde şunu soruyoruz: moda yaratamıyoruz tamam; ama dünya çapında sanatçılarımız da çok az. Tanrı’nın bize armağan ettiği bu topraklarda büyük kültür ve sanat birikimi olduğu halde sorun nerede?

Bize şu cevabı veriyor: Bizde büyük sanat ve sanatçılar var. Biz batı ve doğu arasında bocalamışız. Türkülerimize, şarkılarımıza, ozanlarımıza, sanatçılarımıza bir bakın. Hepsi aslında evrensel değerde. Ama eksik olan bir şey var. Biz bizi tanıtamıyoruz. Bir de çağdaşlığı elden bırakmışız.

AÇLIK-YOKSULLUK-İŞSİZLİK

Açlık sınırının 2.500 TL, yoksulluk sınırının 6.500 TL civarlarında olduğu, 7 milyon işsizin bulunduğu ülkede, Allah’ın tüm güzellikleri ile bize hediye ettiği İstanbul’da, güzel bir balık lokantasında ekonomiyi konuşurken biraz da mahcup oluyoruz. Hani derler ya, boğazda rakı ve balıkla ülke meselelerini halledenler en çok sesi çıkanlardır. Biz öyle değiliz ama yine de böyle bir eleştiriye muhatap olmak mümkün.

Gelir dağılımının adil olmadığı ülkemizde yapacağımız en önemli şey, Park Fora gibi şahane lezzet yerlerini çoğaltmak ama bunun yanında katma değer yaratarak ülkemizi zenginleştirmek ve milli gelirin hakça bölüşümünü gerçekleştirmektir.

RESTORAN İŞLETMECİLİĞİ

Park Fora’nın işletmecisi Ali Rıza Yılmaz. Müşterileriyle tek tek ilgilenen, kültablalarını değiştiren ve müşteri memnuniyetine önem veren bir işletmeci.

Kendisi ile kısa bir sohbet yapıyoruz. İşletmeciliğin zorluklarından söz ediyoruz. Sivaslı olup bu kadar güzel bir balık restoranını işletmek de ayrı bir hüner olsa gerek.

Bu güzel akşamı sonlandırırken ekonominin sıkıntılarından bunalmış ülkemizde sanatı, güzel mekânları, hoşlukları, umutları ve iyimserliği de yazmak gerektiğini düşünerek böyle bir yazıyı kaleme almaya karar veriyoruz.

Münir Nurettin Selçuk’un bestelediği Yahya Kemal’in şiirini mırıldanarak eve dönüyoruz.

Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul

Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiç bir yer

Ömrüm oldukça gönül tahtıma keyfince kurul

Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer

Nice revnaklı şehirler görünür dünyada

Lâkin efsunlu güzellikleri sensin yaratan

Yaşamıştır derim en hoş ve uzun rüyada

Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan

https://twitter.com/MPamukoglu
https://www.facebook.com/mustafa.pamukoglu.90