GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ÇİNİ SANATI

Türk çini sanatı bin yılı aşkın bir tarihe sahip olduğunu biliyoruz. Tarihin tozlu raflarında yer alan bilgilerde çini sanatının Karahanlılar dönemine ait yapılarda süsleme sanatı olarak kullanıldığı bilgisine rastlıyoruz. Selçuklu döneminde ise birçok cami, menderese, saray, türbe ve kervansaray gibi yapılar bin yıllık geçmişe sahip olan çini sanatı ile süslenmiştir.

Kimi zaman bir çiçek, kimi zaman bir hayvan figürü, kimi zaman da geometrik bir şekille hayatımızda önemli yer edinen çini sanatının incelikleri saymakla bitmiyor.

Bu tarihi ve gizemli sanatı Çini, Minyatür, Kalemişi, Tezhip ve Ahşap Süsleme alanlarında çalışmalar yürüten Sakarya Üniversitesi, Sanat Tasarım Mimarlık Fakültesi, Geleneksel Türk Sanatları Bölümü Başkan Yardımcısı, Çini Anasanat Dalı Başkanı ve Öğretim Görevlisi Alev Demirkesen ile konuştuk. Kendisi geleneksel sanatları klasik ve modern tasarımlarla harmanlayarak oluşturduğu ahşap, tuval ve çini eserlerini sanatseverlerin beğenisine sunuyor. Şimdi sizleri Hüzün Yücel’in hazırladığı sorular ve Alev Demirkesen’in yanıtlarıyla çini sanatının gizemli tarihsel yolculuğuna götürüyoruz.

 

Sevgili Alev Demirkesen dünya sanat tarihi içinde çok önemli bir yeri olan Türk çini ve seramik sanatının geçmişi elbette ki 8. ve 9. yüzyılla kadar uzanmaktadır. Hatta Orta Asya'da gelişen seramik sanatının bir kolu olan çinicilik, Selçuklularla Anadolu'ya girdi ve asıl köklü değişim Büyük Selçuklular'la başladı. Çini sanatının bu bin yılı aşkın gizemli geçmişini haberhabere.com ailesine anlatabilir misiniz?

“Öncelikle bana çini sanatını ifade etme fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Çini sanatı hava, su, toprak, ateş olan dört elementin ortak ürünü olarak evrenin görsel ifadesidir. Estetiğin, zarafetin ön plana çıkması neticesinde matematik ve geometri anlayışına yer verilmiştir. Oksit boyalarla elde edilen boyalar ile el dekoru çiniler kimyasal yapı ile iç içedir. Çok erken dönemlerden beri sonsuzluğu arayan Türkler, çini sanatına derin anlamlar yüklemişlerdir. Türklerde Şamanizm, Budizm, Manizm gibi geçmişi olan ve İslamiyet’in varlığı ile netice kazanan inanç ve kültür mozaiğinin sayesinde çini sanatı her alanda yüksek mertebeye erişmiştir.”

O halde Orta Asya, Selçuklular ve Osmanlı döneminin izlerini Anadolu’nun kültürel geçmişiyle buluşturan sanat dalının renkleri ve motifleri bizlere ne anlatır?

“Selçuklunun ‘Çift Başlı Kartal’ motifleri özgürlüğü ve gücü simgeler. Doğu ve batının hâkimidir. İkinci büyük motifi “Hayat Ağacı” uzun ömür ve sonsuzluğun ifadesidir. Bunun yanında geometrik motifleri ile kozmolojinin şekiller ile izahıdır. Fantastik hayvanlar, günlük yaşamdan alınan insan figürlü hikâyeler, güneş- ay motifleri, özünde bitki ve hayvan anatomisi taşıyan Rumi desenleri, kufi geometrik hat yazıları ile birlikte 12 ve 13. yüzyılın köklü Türk kültürün en büyük kanıtıdır.”

Peki ya çinilerde kullanılan renkler, geometrik desenler, bitkisel ve hayvansal figürler… Onların anlamı var mıdır? Özellikle de lotus çiçeği motiflerine sıkça rastlarız, Lotuslar sanki mistik bir anlatım hissi veriyor, sizce de öyle değil mi?

“Çin’de özellikle 15.yüzyıl Ming Sülalesi Dönemi ile 15.yüzyıl Erken Osmanlı Dönemi ile mavi- beyaz çini evanilerinin (taşınabilir eşya) arasında ki benzerlik dikkat çekicidir. Bunda ipek yolunun etkisi çok büyüktür. Lakin iki derin kültürün evreni sorgulaması ve onu sanat dönüştürmesi tabi ki inanç ve kültür yolculuğunda elbet buluşup elbet ayrılmalarına neden olacaktır. Lotus çiçeği uzak doğunun kutsal çiçeği Budizm felsefesine göre saflık, sadakat ve uyanışın sembolüdür. Türklerde Çiçek anatomisinin farklı bakış açılarını temsil eden motifi çizim ve üslup yönünden çok farklıdır. Tek ortak özelikleri 15. yüzyılda lotus ve hatayi motifinin mavi renk tonları ile kullanılmış olmasıdır. Mavi renk sonsuzluğun temsili bir renktir. Çinlilerin ejder (dragon) motifleri ile Türk çinilerinde kullanılan ejder motifleri kozmolojiyi (Uzay Bilimi) ifade eder. Tam ortadan düğümlenen ejder motifi iki kültürde de ay ve güneş tutulmasının semboller ile anlatımıdır.”

Konuştukça çini sanatının gerçekten gizemli tarihi aralanıyor, gerçekten de çeşitliliği ve anlamı çok derin. Merak ediyorum, bu paha biçilmez sanat dalını günümüze kadar getiren gizem nedir?

“Bunda geçmişe dayanan köklü kültürümüzün, inanç sistemimizin ve estetik anlayışımızın etkisi çok büyüktür.”

Alev Hanım eminim okuyucularımız da merak ediyordur. Gerçekten dikkatlice baktığımızda ve sizi dinlediğimizde insanı büyüleyen bir gizem var. Farklı dünyalara götürüyor motifler. Sanki dile geliyor ve anlaşılmak istiyor. Özellikle de sizin geçmişle ile günümüzü sentezlediğiniz motifler… Biraz detaylandırabilir misiniz?

Evrenin matematik ve geometri yapısı içinde belli bir ritim, denge vardır. Mesela bu düzen beni çok etkilemiştir. Özellikle Türk motifleri bir müziğin notaları gibidir. Birbirlerine benzer olsalar dahi hepsinin ayrı bir melodisi vardır. Doğanın dengesinde bu sessiz döngü, kulağa değil kalbe hitap ediyor. B u harikulade dengenin bende uyandırdığı hayranlık ile eserlerimi üretiyorum. Geçmişin ve modern çağın izlerinde ayrılmaz bir bütünlük vardır. Üçüncü göz olan algının hassasiyeti Türk sanatına emek veren tüm sanatçılar için geçerlidir. Doğa zaten bu mucizevi yapıyı bize tüm ayrıntıları ile sunmuş, âcizane günümüzün sanatçıları olarak sadece yeniden ustalarımızın izinden gidiyoruz.

Gerçekten müthiş, insanı büyülüyor. Evet, Alev Hanım birazda sosyal sorumluluk çalışmalarına değinmek istiyorum. Zira birçok kez sosyal yaralara farkındalık oluşturmak adına Uluslararası Ekolojik Kadın Köyü Derneği ile birlikte düzenlediğiniz etkinliklerde bir arada olduk. Kanayan yaralarımıza sanatla karşı durduk. Sanat gerçekten de bir karşı duruş mudur hayata karşı?

“Uluslararası Ekolojik Kadın Köyü Derneği çok başarılı sosyal etkinliklere imza atmıştır. Bu anlamda aranızda olmaktan her zaman gurur duydum. Dernek olarak sanata ve sanatçıya vermiş olduğunuz destek sanatçıya gurur verici özelliktedir. Kültür seviyesi yüksek platformlarda sanat çok eğiticidir. Bununla beraber eğitime muhtaç ortamlarda eğlendirerek eğitime katkı sağlar. Ekolojik Kadın Köyü Derneği’nin günümüzde de süre gelen kadın sorunlarının ele alındığı ve bu konuda da yapıcı hizmetler vermiş olması dernek ve sanat beraberliği ile dimdik duruşun en güzel kanıtıdır.”

Gerçekten de dimdik duruşun önemli kanıtı. Unutmadan sormak istiyorum. Her meslek dalında olduğu gibi alaylı, okullu tartışması sanat camiasında da var. Evet, eğitim çok önemli gerçekten…  Kesinlikle eğitim almalı gençlerimiz. Ancak farklı mesleklere sahip doğuştan yetenekli sanatçıları da görmezden gelemeyiz. Amatörce yapıyorlar çalışmalarını. Siz ne öneriyorsunuz, nasıl bakıyorsunuz bu konuya?

“Her zaman amatör ruhu taşıyan profesyoneller olmasından yana olduğumu söylerim. Eğitim her alanda olduğu gibi sanatta olması lazım gelmektedir. Her dalda uzmanlarının olması o alanda eğiten ve eğitilen insanların varlığı ile bir şekil alır, ilerler. Bu sorduğunuz sorunun ilk yanıtıdır. Bu konuda ikinci fikrim sanat amatörce de yapılır. Yıllara dayanan tecrübelerimden sonra bunu emin olarak söylemeliyim ve kalın harflerle… ÖZÜNDE SEVGİ VE EMEK OLAN HERŞEY TAKDİRİ HAK EDER.”

Alev hanım gerçekten çok çok keyifli bir söyleşi oldu. Bizleri kabul ettiğiniz için çok teşekkür ediyorum. Son sorum da şöyle;

Mart ayından buyana Koronovirüs salgını nedeniyle hepimiz evlerimize kapandık. Pandemi ilanıyla adeta Türkiye’de ve dünyada hayat durdu. Siz bu süreçte öğrencilerinizle internet aracılığıyla birlikte oldunuz. Bir eğitimci olarak nasıl geçti bu zorlu süreç?

Değerli Arkadaşım her bakımdan büyük bir talihsizlik yaşadık dünya milletleri olarak. Çok can kaybı oldu. Bu çok büyük bir üzüntü yaşadık. Eğitimci olarak çocuklarımızın sağlıklarının her şeyden önemli olduğunu düşünüyorum. Uzaktan eğitim öğrencilerimiz ve bizim için yüz yüze eğitimden çok daha zahmetli ama üstesinden başarı ile geldiğimiz bir süreç oldu. Öncelikle çocuklarımıza anlayış ve şefkate dayalı psikolojik bir metot uygulayarak onların her koşulda mutlu üretebilmeleri için zemin hazırladık.

Gecemiz ve gündüzümüz özelimiz olmadan her dakika her an bize ulaşabilecekleri şekilde iletişim kurduk. Uygulamalı ve teorik derslerimiz olduğu için video çekimleri ile ders aşamaları paylaştık.

Sınavlarımızı stres ortamı oluşturmayacak şekilde sınav niteliğinde ödevler vererek yaptık. Sonuç olarak başarılı bir eğitim dönemi yaşadığımıza inanıyorum. Öğrencilerimizin bizimle aynı fikirde olduğuna eminim. Bu anlamda üniversitemizin teknolojik imkânlarında kusursuz hizmet vermiş olmasını minnetle karşılıyorum. Bu konudaki hassasiyetiniz için size ayrıca çok teşekkür ediyorum.