UNUTULMAYA YÜZ TUTMUŞ MESLEKLER…

HAYATIMIZIN RENKLİ TAŞLARI TESBİHLER…

Tarihin derinliklerine gidip, en eski meslekleri hatırlatmak lazım genç kuşağa…

Öyle ki çoğu meslek çoktan unutulup, yok olmuş adeta…

Geçmişe şöyle bir nostaljik yolculuk yaptığınızda ilk aklınıza gelen meslekler çoktan unutulmuş, tarihin naftalin kokan raflarında yerini almış bile…

Mesela Zerzevatçı, Külekçilik (Tahta kova yapımı), Şerbetçilik, Bilyecilik,  Nalıncılık-Takunyacılık, Semercilik, Yoğurtçu, Kalaycı, Bakırcılık,  Macuncu, Fırıldak satıcısı, Esansçı, Arzuhalci gibi meslekler artık günümüzde yapılmıyor.  Ancak bazı meslekler ise çağa inat ayakta kalma savaşı veriyor yıkılmamak için. Bunlardan biri de tesbihçilik…

Evet, yanlış duymadınız tesbihçiliğin, tarihi çok eskiye dayanır…

Hatta insanlık tarihinin başlangıcından bu yana kullanıldığı rivayet ediliyor. Osmanlı Döneminin de en vazgeçilmezlerinden biridir tesbih…

Hatta o dönemler çeşit çeşit teşbihler yapılır ve tezgâhlardaki yerini alırmış. Bu arada 99 taneli teşbihi taşımak zor olduğu için 33 taneli tesbih yapımı da o dönemlerde başlanmış.

Bundan sonrasını sosyal medyada sıkça karşılaştığımız ve tesbih kültürünü yeniden canlandıran Koleksiyoner ve tesbihin filozofu Ümit Yaşar Kaya’nın Maltepe Fındıklı Mahallesinde bulunan mezathanesinde konuşacağız…

H.Y: Merhabalar, bir çılgınlıktı gidiyor ve özellikle de akşam saatlerinin vazgeçilmezi oldu tesbih mezatı. Özellikle de antika tesbihler dikkat çekiyor.  Nedir bu çılgınlık?

Ü.Y.K:  Aslında yeni değil, 5 yıldır devam ediyor.  Fakat doların yükselmesi ve dolayısı ile ekonomik kriz her sektörü etkilediği gibi bizleri de en derinden etkiledi. İki ay öncesine kadar insanların mezatlara ilgisi oldukça yüksekti ancak şimdi maalesef o kadar ilgi yok.  Bizlerde yurtdışına yöneldik. Yurtdışı müşterileri ile devam ediyoruz.

H.Y : Hangi ülkelerin vatandaşları ilgi gösteriyor tesbihe?

Ü.Y.K:  Avusturya, Avusturalya, İsveç, Japonya ve ABD gibi ülkelerde yaşayan Türk asıllı vatandaşlar yoğun ilgi gösteriyor. Üstelik de müşteri kalitesinde oldukça yüksek. Buralarda yaşayan vatandaşlarımız özellikle de antika teşbihlere oldukça meraklı.

H.Y : Evet gerçekten şaşırtıcı, öyle ki sizin buraya gelince sanki zamanda yolculuk yapmış gibi oldum. Zira birbirinden değerli taşlar ile yapılmış tesbihler,  gümüş üzerine değerli taşlardan yapılmış yüzükler ve aksesuarlar insanı başka bir diyara götürüyor.  Bizlere anlatır mısınız tesbihle zamanda yolculuğu?

Ü.Y.K:  Aslına bakarsanız Osmanlı’da kullanım amacıyla günümüzdeki kullanım amacı göz önüne alındığında arada çok fazla farklar olduğunu görürüz. Osmanlı zamanında tesbih insanlara kimlik ve vasıf yüklemiş. Ancak günümüzde sadece stres atma aracı ya da pahalı bir aksesuar olarak kullanmaktayız. Kullanım amaçlarımız eskilere göre çok farklı olsa da bizlerde bu geleneği daha iyi yerlere getirmek için elimizden geleni yapmalıyız diye düşünüyorum. Bu amaçla da bu işi daha da ileriye götürmek istiyorum.

H.Y : Sohbet ederken Osmanlı döneminde  her meslek grubunun ayrı tesbih kullandığını söylediniz. Bunu biraz açar mısınız?

Ü.Y.K:  Evet, her farklı meslek sahibi kişiler farklı bir tesbih kullanırmış. Size de hep verilen örneği vermek istiyorum. Mesela kuka tesbihi genellikle lokmanlar tarafından kullanılırmış. Hatta kuka tesbihi taşımayan hekimlere kimsenin gitmediği söylenir. Çünkü kuka tesbihinin mikrobu kırma özelliği varmış.

Başka bir örnek verecek olursak, bu dönemlerde deve mübarek sayıldığından dolayı deve kemiğinden yapılan tesbihleri genel olarak üst tabakadaki kişiler kullanırmış. Kısacası o dönemde insanların ne işle uğraştığı ya da mevcut durumu elindeki tesbihten kolaylıkla anlaşılmaktaymış.

H.Y :  Bir anlamda tesbih sanat eseri olarak da kullanılıyormuş…

Ü.Y.K:  Öyle de diyebiliriz. Zira tesbihin sanat eseri olarak kullanılması, ilk olarak bizim toplumda yani Türklerde görüldü. Bu devirde, herkesin elinde olmasa bile cebinde mutlaka tesbih bulunmuştur. Ayrıca gerek işçilik açısından, gerekse kullanılan malzeme açısından en güzel ve değerli tesbihler Türkiye’de yapılırmış. Çünkü Arap ülkelerinde yapılan tesbihler estetikten oldukça uzak ve sade olarak tasarlanırmış.  Tarihimize baktığımızda tesbihlerin kullanımına göre farklı isimlerle adlandırıldığı görürüz. Bunlar Padişah, Vüzera, Vükelâ, Zengin ve Fukara Tesbihleridir.

H.Y :  Peki, tesbih yapımında kullanılan malzemeler nedir?

Ü.Y.K:  Tesbihleri elde çekim tesbihler ve koleksiyonluk tesbihler olarak ikiye ayırabiliriz. Tesbih yapımı da zamanla gelişerek sanat haline dönüşmüştür. Geçmişte ve günümüzde el emeği, göz nuru el yapımı tesbih ustaları vardır. Çeşitli malzemelerle yapılan tesbihlerin yapımında da değerli taşlar kullanılabilmektedir. Bu malzeme ve taşları şöyle gruplandırabiliriz.

Ağaç Grubu, Gül, Venge, Narçıl, Kuka, Demirhindi, Yılan Ağacı, Öd Ağacı, Abanoz, Pelesenk, Sandal Ağacı, Kan Ağacı,

Fosil Grubu, Kehribar, Lüle Taşı, Oltu Taşı

Değerli Taş Grubu, Zümrüt, Safir, Yakut

Yarı Değerli Taş Grubu, Akik, Kuvars, Ametist, Yıldıztaşı, Yeşim, Kaplan Gözü, Lapis, Turkuaz

Hayvansal Grubu, Fildişi, Boynuz, Kemik, Mercan, Bağa, İnci, Mors Dişi

Kısacası gönül yolculuğu gibi tesbih yolculuğu da tane, durak (nisane), pul, düğüm yuvası, imame, ara tane ve tepelikten oluşan bir süreçtir. Bu yüzden tesbihi gönülden sevmeniz lazım. Sevmezseniz bu işi gönülden yapamazsınız.

Gönülden bu işi yapan ustalarımız Horozun Salih, Tophaneli İsmet, Mevlanakapılı Mehmet, Beylerbeyli Galip,  Elazığlı Yusuf, İbrahim Özgen, Yaşar Evci, Erzurumlu Bünyemin, Cem Bülbül, İznikli Abdullah Öner’i yâd etmeden bitirmek istemiyorum. Çünkü onlar tesbihin zikrine iştirak ediyorlar.