TOPYEKÛN MÜCADELE ve ÖZVERİ mi DEDİNİZ?

Yüksek yüksek tepeler; “Ekonomik savaş veriyoruz, topyekûn mücadele şart” diyor ya! Şimdi merakım ve sorum şu!

Sırtında işlemeli beyaz kaftanımsı- cüppesi, başında özel dikim takkemsi sarığı, altında zırhlı aracı, elinde hediye paketleriyle fesli birini ziyarete giden ve bütçesi 10.5 milyar liraya çıkarılan DİB (Diyanet İşleri Başkanlığı demek oluyor!)  dekorasyona 3.2 milyon lira harcamış ya!  Ayrıca 183 bin 393 taşınmazı var ya! Zırhlı araçlarına hiç girmiyorum. İsraf haram ya!

DİB’na göre; “insani bir ziyaret”, fesliye göre “tarihi bir hadise” olarak açıklanan bu durumun aslında hesaplı kitaplı bir tercihin ürünü olduğunu,  makamın gereğinin umursanmadığını, bazı şeyleri göze alma değil göze sokma olduğunu bilen bildi, gören gördü zaten...

Gelelim cezaevi merakımıza! Erzincan, Kırşehir, Erzurum, Burdur, Yozgat ve Elbistan şeker fabrikaları 1 milyar 676 milyon liraya satılmış. Fabrikaların yerine 6 cezaevi açılmış. İsraf günah ya!

10 öğrenciden 3’ünün okula devam etmediği ülkemizde, özellikle kırsalda yaşayan ailelerin çocuklarının eğitimin dışında kaldığı günümüzde, hele de engelli öğrencilerin eğitime erişiminin çok zorlaştığı bu sistemde; Adalet Bakanlığı’nın açıklamasına göre şimdilik 39 olmak üzere 53 cezaevi yapılıyor olması kör, sağır dilsiz değilsek düşündürücü olmaktan çok üzücü değil midir? Yanıtını bildiğim halde soruyorum!

212 bin kapasiteli 449 cezaevi, sayıları 280 bini geçen mahkûmlara az gelince yenilerini yapan bir ülkeyiz. Ayrıca dünyada fabrika satıp, cezaevi yapan ilk ve tek ülkeyiz! 2019 yılında cezaevi sayısı toplam 507’yi bulacak ya, ne kadar övünsek azdır!

Durup dinlenmedin, bıkıp usanmadan, yaptıkları her işe; “Bunlar Cumhuriyet tarihinin en büyük projeleri, mega projeleri, görülmemiş duyulmamış eylem planları” diye açıklama yapan yetkili zevata, Fatih Projesi ne oldu? Tabletten saza geçiş nasıl oldu? Şimdi yerinde yeller esen anlı şanlı projelere kaç lira harcandı? Diye sormak var, yanıtları bilinse de…

Özetle demem o ki; Bir geminin ambarında, bir TIR’ın kasasında, lastik bir botun içinde, en ucuzundan patlak can simitlerine sarılarak kaçıp kurtulmaya çalışanları ve ölüp gidenleri görünce insan bir kez daha Atatürk’ü minnet ve saygıyla anıyor.

Kısaca demem o ki; Erciyes Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde dekan yardımcısı olan Prof. zatın, Atatürk için; “Türk’ün bin küsur yıllık kılık kıyafetini ecnebi kıyafetiyle değiştirdi. Bir Türk evladı olarak unutmayacağız, unutturmayacağız, daha neler yaptı neler” dediğini duyunca insan en çok da bu zatın öğrencilerine üzülüyor…

Son olarak demem o ki; Memleketin hallerine dertlenenlerden bir olarak, ülkeden ülkeye savrulanların geride bıraktıklarına çok üzülen biri olarak, umuda yelken açarken kördüğümlerle karşılaşanların ruh halini anlamaya çalışan biri olarak, bu koşullarda gözü hiçbir şey görmeyenleri anlamakta zorluk çeken biri olarak; “Bana değmeyen yılan bin yaşasın!” “Bana ne?”, “Oh beter olsunlar!” demeyen biri olarak insan en çok da ülkenin getirildiği yere üzülüyor…