30 YIL ÖNCE AABF YOKTU
Avrupa’da yaşayan Aleviler kadar biz Türkiye’deki Alevileri de ilgilendiren haberi çok geç gördüm. Diyor ki: Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) 30. yılını Köln Lanxess Arena’da düzenlediği bir programla kutladı. AABF Genel Başkanı Hüseyin Mat, “30 yıldır verdiğimiz mücadele sonucunda Avrupa’da haklarımızı elde ettik. Ama halen ülkemizde Aleviler yok sayılıyor. İnkar ve asimile edilmeye devam ediliyor. Oysa Aleviler yurttaşlık görevlerini eksiksiz yerine getiriyor.” dedi.
HAMBURG’daki ALEVİLER BAŞLATTI
Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu’nun 30. Yıl Kuruluşu yapması şaşırtıcı. Çünkü 1989’da AABF yoktu. Peki kim vardı?
Hamburg’da yaşayan Alevi aydınlarının oluşturduğu “Hamburg Alevi Kültür Grubu” vardı.
Bundan 30 sene önce Almanya’da geniş çaplı bir Alevi etkinliğini düzenleyen bu sivil örgütlenme idi.
Bu grubun kurucularından olan arkadaşım İsmail Kaplan Mayıs başında Türkiye’ye gelmiş; ortaklaşa bir proje başlatmıştık. Bu projeye göre, kamuoyuna ilk kez Aleviler ve Alevilik adına seslenecektik. Bu amaçla içinde Alevilik geçen bir Alevilik Bildirgesi yayımlayacaktık. “Türkiye’de Aleviler yaşıyor. Bunların şöyle şöyle sorunları var. Bu sorunlar şu yollarla çözülür!” diyen ve hem halka hem devlete seslenen bir bildirge olacaktı bu. 12 Eylül rüzgarının sürdüğü ve PKK eylemlerinin yükseldiği o günler çok tehlikeli idi. Daha kimse, ortaya çıkıp da “Ben Aleviyim!” diyemiyordu. Sadece rahmetli Cemal Şener’in Alevilik kitabı çıkmıştı. Benim de Aleviliğin yer aldığı konuların bulunduğu kitaplarım çıkmıştı, dergilerde açıklamalarım, makalelerim yayınlanmaktaydı.
Ben o sıralar Hürriyet Gazetesi’nde redaktör olarak çalışıyordum. Böyle bir çalışmanın örgütlenmesini üstlenirsem gazeteden atılma olasılığım çok yüksekti. Bunun için Hambrg’daki arkadaşlar, “Atılırsan maaşını biz karşılarız!” diye bir güvence de verdiler ve biz bu işe soyunduk. Uzun çalışmalardan sonra Alevilik Bildirgesi’ni yayımladık. İsteyenler, bu tarihsel bildirgenin orijinal halini TÜRK ALEVİLİĞİ isimli kitabımızda bulabilir. Bu bildirgeyi o dönemin aydınlarına, yazarlarına, bazı politikacılarına imzalatıp kamu oyuna açıkladık. Cumhuriyet Gazetesi’nde yer aldı. Böylece, Alevilerin tümünün katıldığı ve onayladığı bir belge ortaya çıktı.
ALEVİ KÜLTÜR HAFTASI
Bu çalışmayı 1989 yılı 2-10 Kasım arasındaki Almanya’da düzenlenen Alevi Kültür Haftası ile taçlandırdık. Etkinliğin adını da bilinçli biçimde Alevi Kültür Haftası yapmıştık. Alman basınında yer alan bu etkinlik, PKK’nın sabotajına karşın, başarıldı. Bu ilk etkinlikte bulunan yazarlar Rıza Zelyut, Çetin Yetkin, Fuat Bozkurt ve Nejat Birdoğan idi. Sanatçı olarak Arif Sağ, Sadık Gürbüz, Güler Duman’ı götürmüştük. Güler’in babası, “Ben kızımı yaban ellere göndermem!” diyerek bu yolculuğa karşı çıkmıştı ama kendisiyle Cağaloğlu’nda görüşerek razı etmiştim. Sonrasında sevgili Güler Almanya’yı fethetti…
Bu etkinliğe Alman akademisyenlerden de ilgi gösterenler olmuştu.
Hamburg’da başlatılan bu geniş açılımlı çalışmalar Almanya’da hızla yaygınlaştı. Hareketin merkezi Köln oldu. Almanya Alevi Federasyonu kuruldu; sonra Avrupa’nın başka birçok ülkesinde Alevi örgütleri ortaya çıktılar ve sonrasında da hepsi bir çatı altında birleştiler. Bu, elbette ki çok önemli bir gelişme idi.
AYRIŞMA YOKTU
30 yıl önce Almanya’daki Alevi önderleri ile Türkiye’deki bizler arasında ayrışma yoktu. Aleviliği biz orada İslam’ın toplumcu yorumu olarak anlatmıştık. Elbette ki Aleviliğin içinde Türk milletinin tarihinden gelen öğelerin bulunduğunu biliyorduk. Bağlama, Türkçe dualar, cem ibadetinin Türkçe olması, 7 Uluların tümünün Türk olması, cem ibatende kadın-erkek ayrımının olmaması Arab İslamı’nda (Sünni Eşari İslam’da) olmayan, olamayacak öğelerdi. Ama bunlara bakarak koyu bir Ehlibeyt sevgisiyle yoğrulan Aleviliği İslam’ın dışına atmak mümkün olamazdı.
Almanya’daki Alevilik hareketini zamanla İslam içindeki ayrışmayı farklı yorumlayıp Aleviliği yeni bir din gibi göstermeye çalışan ekip ele geçirdi. Örgütün içinde dolaylı yoldan etkili hale gelen PKK sempatizanları da Kemal Atatürk’ü hedef tahtasına koydular. Ve böylece Almanya’dan başlayarak Avrupa’daki Alevileri Türkiye’deki Alevilikten önemli ölçüde koparttılar.
VEFASIZLIK YAPMAYIN
AABF Başkanı Hüseyin Mat ve arkadaşları, Turgut Öker’den devraldıkları bu zihniyeti sürdürüyorlar. 30 yıl kutlaması yaparken, 30 yıl öncesini tamamen yok sayıyorlar. Bu bir vefasızlık gösterisidir.
Alçakgönüllü olmayacağım: 30 yıl önce, Türkiye’de kimse çıkıp da bir toplantıda “Ben Aleviyim!” diyemiyorken bunu diyerek Alevilik adına risk alan benim… O bildirgeyi aylarca yeniden yeniden yazan; aydınlara, sanatçılara, STK temsilcilerine imzalatan benim. 1989 etkinliğinde yer alan yazarları, sanatçıları bulup Hamburg’a götüren benim. Bunu 1990 etkinliğinde ikinci kez yürütün de benim. Bundan kısa bir süre sonra Hürriyet Gazetesi’ndeki işinden atılarak ortada bırakılan da benim. Ama hepsi bu ulu yola helal olsun…
30 Yıl öncesine sahip çıkan bugünkü AABF, bu hareketin tarihine de dürüstçe sahip çıkmalı. Şu anki yöneticiler gibi düşünmeyenleri şeytanlaştırmaktan vaz geçmeli.
Hareketi sadece Turgut Öker’e odaklamak, sonrasında çalışan Ali Rıza Gülçiçek, Ali Kılıç gibi isimleri görmezden gelmek, Necdet Saraç’ın alçakgönüllü çalışmalarını hatırlamamak Alevi geleneğine uymaz. Hatta Turgut Öker’den önce bu yolda çabalayan İsmail Elçi, Halis Tosun ve öbür arkadaşları da saygıyla anmak gerekir. Hele hele İsmail Kaplan’ın 30 yıl önce evini bile bu harekete açarak yaptığı özveriyi nasıl unutabiliriz?
Şu anki AABF yönetimine önerim; daha alçakgönüllü ve daha kapsayıcı olmalarıdır. Farklı düşünen Alevi aydınlarını-yazarlarını yok saymak; 30 yılı sadece Arif Sağ ile sınırlamak değerli sanatçımız Arif Sağ’ın bile razı olmayacağı bir dar merkezciliktir.
“Küçük olsun benim olsun!” değil, “Büyük olsun hepimizin olsun!”
https://twitter.com/r_zelyut