GELECEĞE YÜRÜMEK...

Ruhumuzu ve bedenimizi yürüyüşe bırakmak, aslında bedenimize sunduğumuz en güzel teşekkürdür. Bu teşekkürün karşılığı zihin açar.  Yürüyüşün dayanılmaz hafifliğindeki adımlar, ilerler ilerler.

Yaşam bir yürüyüş... Doğumdan ölüme doğru yol alan uzun mu, kısa mı, olduğu kişiden kişiye değişen bir yürüyüş, tek başına ya da yan yana el ele yapılan...

Geleceğe yürümeyi severim ben. Ardıma hiç bakmasam da ardımda olanları hiç unutmam. Kin tutmam, ders alırım. Yaşam rüzgarının melteminin peşinden gider, rotam.

Yıl 2013 yürüyoruz. Her saat her gün, usul usul ya da hızla. Aslında geleceğimize yürüyoruz. Yorulanlar eski senede kalabilirler. Umutları olanlarsa, sevgi, şevkat ve aşklarını yeni seneye aktaracak ve yürümeye devam edecekler.

Benliğimden sızan, kelimeleri satırlara dökerim. Doğumu, ölümü, yaşarken yazmak isterim. Göçmen kuşlar baharda gökyüzünde süzülürken aşkı tadar; gün gelir, baharı yaşayan kalbimin buz tutmasına aldırmam, yürürüm.

İsimler dökülür dilimden, sevgiyle gülümseyerek, isimler dökülür dilimden acıyla kıvranarak.  Çığlıklarım, bedenimin duvarlarına çarparak geri döner, boğazıma takılıp kalırlar bazı zamanlar. Aşkla dans ederim, kahkahalarım neşe saçar. Işıldayan gözlerle mutluluklara tanıklık ederim. Sonra yine aynı gözlerden akan yaşlarla ağlarım. Ağlarım kayıplarıma.

Korkularım, pişmanlıklarıma karıştığında ellerim duaya durur. Tutkularımla kavrulur, küllendikçe ateşim özlemlerim azalır, gecelerin siyahında uykuya dururum.

Geceler boyu umutlar, parlak yıldızlar gibi yol olurlar önümde. Gün olur, iç titremelerimin yerini renkli telaşlar alır. Sırtıma çılgın rüzgarlar vururken, ben yüzümü hep güneşe dönerim. Kelimelerim gün ışığıyla ahenk bulur.

Dört mevsime sevdalıyım. Daldaki çiçeğe, ağaçtaki kuşa, yağan yağmura…  Durmam, yürürüm. Bilirim ki tutkulu aşklarıma ölüm yok! Onlar Dilek Fenerleri gibi sonsuza asılı yaşayacaklar.

Önce tek başıma, sonra el ele yürüdüğüm yollarda her mevsim, taze tomurcuklarım oldu yüreğimde. Soldurmadım. Yürüdüm hep yürüdüm umutla.

Zaman zaman içime baktım. İçimdeki çocuğun başını okşamayı hiç ihmal etmedim. Onunla sek sek oynadım. Konuştum, dertleştim. Farkında olmayı seçtim. Dünya ile insanlarla barışık olmayı seçtim. Adıma layık işlere imza atmak oldu, amacım. Attığım adımları düşünerek, empati yaparak, usul, keyifli, yere dikkatle bastım.

Hatalarımı düzeltmek için özür dilemenin beni yücelttiğini gördüm. Çuvaldızı önce kendime batırmayı öğrendim. 

Ayrılık defterlerimi, içine hasretlerimi yazıp tavan arasına kaldırdım. Yaşam sevincimi hep canlı tutup, yaralarımı, o merhemle sardım, yürüdüm.

İnsanlar her şeyi başka başka gözlerle, değişik düşüncelerle görürler; fikir ayrılıkları bundandır. Saygı duyarım.

Yaratıcı, gelişime açık, bilgiye dayalı hayatlar özeldir. Haklarını veririm.

Ortak akılda birleşmek en büyük meziyettir. Şapka çıkarırım.

Kant bir kritiğinde "Görsellikten yoksun kavramlar boş, kavramlardan yoksun görsellik ise kördür." der.

Unutmayalım, hiçbir şey de göründüğü gibi değildir.

Dinlemek, anlamak, duyumsak gerekir.

Yaşam yolunda yürümekteyim, sağlığıma şükrederek ve biliyorum eğer biz istersek ülkemde Cumhuriyet’in 100. Yılında şey çok güzel olacak.