“AMA’sız”, “FAKAT’sız”, “LAKİN’siz” BİR KONUŞABİLSEK!

Amacım geçmişten günümüze; gerçekçi, gerekçeli, eleştirel bir ayna tutmak olduğundan, bu başlığa yanıtım biraz uzun olacak!

Ranttan kaynaklanan, kayırmacılıktan beslenen zenginliklerin neden olduğu plansız- projesiz “ben yaptım oldu!” mantığını esas alan çökmüş bir şehircilik!

İşsiz ordusuna katılan 1.3 milyon kişinin yarattığı- yaratacağı boşluk ve umutsuzluk ortamında hoyratça harcanan açık ve örtülü ödeneğin neden olduğu açıklar!  Bütçe açığının 66.5 milyarı aşması ve gözümüze sokulan; “İş ehlinin! Karar milletin!” afişleri!

Anneleri cezaevinde olduğu için; havasız, güneşsiz, parksız, bahçesiz, arkadaşsız, yuvasız mapus damlarında çile dolduran, büyümeye çalışan 864 çocuk!

Emirle yenilenen seçim için üretilen sınırsız komplo teorileri, yaratılan toplumsal algı, seçmene yapılan maddi ve manevi baskı, zikzaklı, dalgalı mesnetsiz gerekçelendirmeler, parlatılıp cilalanan eski sözler, her daim sahaya sürülen eskimeyen adaylar!

Parayla, pulla, hesapsız kitapsız harcamayla, bankamatik personeliyle, işi bilmeyen eğitimini almayan yandaşların doldurulduğu kadrolarıyla anılan bir belediyecilik!

Yoksul kentlinin, işsiz gençlerin, açlık sınırındaki milyonların, yaşam savaşı veren emeklinin, atanamayan öğretmenin, mutfaktaki yangınla baş etmeğe çalışan kadınların yarattığı bir Türkiye tablosu, daha doğrusu bir Türkiye gerçeği!

Vee bir zamanlar dillerinden düşürmedikleri “değerli yalnızlığın” ülkemizi getirdiği yer!

Doğu Akdeniz’den Kıbrıs’a uzanan ve gelinen nokta! Terörle mücadeledeki özverimiz ve kayıplarımız! S-400 füze sisteminin, F-35 uçaklarının satın alınma sürecinin yarattığı gerilim!

Yunanistan’da el konulan adalarımız! Ortadoğu, NATO, Avrupa, ABD ve küresel dünyanın bize bakışı! Ağır ve kalıcı bedeller ödediğimiz göç sorununun önümüze koyduğu ödenmesi zor fatura!

Şimdi 4 soru sorma zamanı! Bu yalnızlık değerli midir bir? Bu koşullarda biz kendi yağımızla kavrulur ve değerli yalnızlığımızla(!) baş etmeğe çalışırken dış mihraklar kıskançlıktan çatlamaya devam etsin mi iki? “Tabii tabii!” yanıtınızı duyar gibiyim üç! Bu konuyla ilgili soru işaretlerimiz devam edecek dört 

Yönetimin (siz bunu iktidar, daha doğrusu CB olarak da okuyabilirsiniz!) özelde İstanbul’a, genelde ülkemize 25 yıllık hediyesinin işsizlik, yoksulluk ve mutsuzluk olduğu açıklandı! Buna göre; her ay kayıtlı 40 bin çalışan işini kaybediyor, kaybetmek istemeyenler, az ücrete “evet”, haklarını kaybetmeye “peki” diyor. Son 1 yılda İstanbul’da kayıtlı 500 bin kişinin işini kaybettiği biliniyor.  Temmuz ayının bu anlamda daha sıcak geçeceği biliniyor.              

Demem o ki; olayların ve gerçeklerin diline bakınca; bir yanda devletin tüm olanaklarını, basının sınırsız desteğini, uçsuz bucaksız ekonomik gücü arkasına alan bir aday! Bir yanda ülke kaynaklarının aslan payını aralarında bölüşenler, diğer yanda akan damlalarla yetinmeyi öğrenenler! Her yanda sık sık geçmişini göze sokarak yaptıklarını anlatarak, oturduğu koltukları sayarak fark yaratmaya çalışanlar…

Çok uzun süren genel müdürlükler, çok çok uzun süren bakanlık, bi süre devam eden genel başkanlık, kendileriyle son bulan başbakanlık ve çok kısa süren TBMM başkanlığı! Özetle kendilerine altın tepside sunulan makamlardan sonra sahaya sürülen İBBB adaylığı! Bitmedi! Biter mi?

Kendisinin ve CB’nın geldiği makamlara saygı duymamayı ve başarılarını niteliklerini takdirle anmamayı kadirbilmezlik olarak gören bir anlayış! Bir tarım ülkesi olan Türkiye’de halkın kuru soğana, küflü patatese muhtaç olmasını bilmezden görmezden gelen bir bakış! Bu çıkışlar ve abartılı pazarlama faaliyeti yandaş mahallede alıcı bulsa da, sahiplenilse de gerçeği bilenlerce yok sayılmasına duyulan aşırı tepki!

17 yıldan beri her 20 ayda sandığa gidenleri etkilemek için; Bazen saha kenarında, bazen sahanın tam ortasında konuşlanmak! Bazen başrolde, bazen yan rollerde mesafe alarak oyun kurmak! Oyun kurmanın arka planında; “Ben rakipsizim, siz ayarımda değilsiniz, size reyting sağlamam, seni muhatap almam” sözlerini sık sık dolaşıma sokan bir görüş!

Okura Not: İleri demokrasi dedikleri bu olsa gerek! Sahi CB ne demişti; “Biz İstanbul’a ihanet ettik.” O sırada Binali Bey ne demişti? Pardon duyamadım…

Kendime Not: Yazılarıma gelen değerlendirme ve teşekkür iletileri doğrultusunda bugün şımarma hakkımı kullanarak diyorum ki; Bugüne kadar yazar olarak sizlere verdiğim aydınlatıcı rahatsızlıktan, sık sık düştüğüm notlarla zamanınızı çalmaktan ötürü mutluyum!

Dilek Notu: Sıkıntıların azalacağı, gerilimin son bulacağı, ayrıştırmanın tarihe karışacağı bir seçim diliyorum…